İnsanoğlunun büyük problemi “anlamaktır”.
Anlıyor muyuz; dünyayı, hadiseleri, gelişmeleri, okuduklarımızı, duyduklarımızı, gördüklerimizi; anlıyor muyuz?
Anlamak; bilmek, görmek, bakmak, duymak değildir.
Anlamak; idrak etmek, beyinde değerlendirmektir.
Anlamak, kendine soru sorabilmek ve kendine cevap verebilmektir.
Okuduğunuzu anlamaktır.
İdrak ve irfan anlamakla ilgilidir.
Bilgiyi hayatımıza monte etmenin şartı; anlamaktır?
İç ve dış dünyayı çözebilmenin ilk basamağı anlamaktan geçer. Anlamamışsak; ilk çözüm noktasında silahımız yok demektir.
Mukayese edebilmek, doğru anlamak ve doğru şeyle kıyas edebilmek doğru anlamakla gelişebilecek bir durumdur.
Hayat bir vazifedir.
Konfor, mutluluk, kaliteyi yakalamak için paradan başka bir şey ise; hayatı anlamaktır!
Siyasi iktidarların görevi, iyi bir eğitim vermeği vaat etmek olmalıdır.
Devletin görevi eğitmek olmalıdır.
Öğretmenlerin görevi eğitmek olmalıdır.
Akademisyenlerin görevi eğitmek olmalıdır.
Askerlerin görevi eğitmek olmalıdır.
Medyanın görevi eğitmek olmalıdır.
Medeniyeti, nezaketi, insanlığı yaşayabilmenin şartı; eğitimdir. Anlamak için eğitim lazımdır.
İlköğretimde Türkçe kitaplarına konulan okuma parçalarının sonunda “ana fikri ne diye” alıştırmaları vardır. Amacı, insanların ne anladığını anlamak /anlamasını sağlamaktır.
ABD’liler normal konuşmalarında bile her zaman “Beni anladın mı, beni anlıyor musun” diye sorarlar. Dizilerde sinemalarda hep görmüş, izlemişizdir.
Siyasi arenada partiler arası savaşların yaşandığı günümüzde; sıkıntılar fanatik particilik; duyguların hâkim olduğu ve mantığın önemsenmediği seçimler sonunda hep tarafgirlik kazanmaktadır.
Türkiye’nin kurtuluşu, kaliteyi yakalaması, sıkıntı yaşamamasının tek şartı; eğitime, okumaya, aydınlanmağa bağlıdır.
Bunun için insanların okumasını sağlayacak, bilgilenmesini sağlanacak sistemlerin hayata geçmesi gerekir.
Ülke genelinde; okumak, bilgi ve düşünme alışkanlığı, kıyas alışkanlığı hayata geçirilmelidir.
Akademisyeni, düşünürü, doktoru, askeri, medya görevlisi, işçisi, memuru, emeklisi, öğretmeni, köylüsü, imamı, hocası, dindarı, okumalıdır.
En yakın ve uzaklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmalıyız.
Bilgilenmek, bilgiyi yaymak, kalkınmak, kullanılmamak için okumalı, okutmalıyız.
Aydınlanmalıyız, uzmanlık alanlarındaki kitapları, dünya klasiklerini, sağı, solu, siyaseti, dini her şeyi okumalıyız. Artık dinleyerek öğrenmek yerine araştırarak, tartışarak, okuyarak anlamalıyız.
Mutlaka okumalıdır.
Okuyanlar, kandırılamazlar; çok ama çok önemlidir.
Okuyanlar; katı taraf, fanatik olmazlar.
Okuyanlar kandırılma yerine ikna edilebilirler. Okumayanlar, kandırılabilirler. Kandırılanlar, kullanılabilirler.
Okumayı bütün yurt geneline yaymamız lazımdır. Artık bu devirde okuma yazma sayısının oranını değil, okumayan insanlarımızın oranlarını konuşmalıyız.
Okuma ve okutmaya inanan önce öğretmen ve öğrenciler ve medya ve tabi ki devlet bu konuya kafa yormalı; kahramanlara, kendini adamışlara ihtiyaç var!
Reklamlarda, dizilerde, kamu spotlarında, her yerde ama her yerde okumak teşvik edilmelidir.
Okursak hayatımızı dünyamızı biz yönetiriz, okumaz bilgilenmezsek bizi başkaları yönetirler.
Okuyarak, anlama yetisi gelişir. Anlayarak hayatımıza yön vermemiz, hayatın anlamını kaçırmamız için düşünmemizi sağlar!
Bizi yönlendirmek isteyenler okumamızı asla istemezler, karanlıkta kalan her kafa emperyalist ülkeler için bir kaledir.