Sonbaharın etkilerinin belirginleştiği güzel bir gün Vakıflar Bölge Müdürü Kenan Ungan Beyi ziyarete gittim. Kenan Bey "Hocam Narmanlı Caminin Hazirelerini düzenleyeceğiz, bir görsen sonra bir konuşsak dediğinde " olur dedim ve Taşmağazalar'dan Tebriz Kapısına yürüyerek soluğu Narmanlı Camisinde aldım.
Restorasyonu devam eden cami 1720'lerde yaptırılmış müştemilatında olan medreseler 1930'ların sonunda çevre düzenlenmesi yapılırken yıkılmış geriye cami ve haziresi kalmıştı.
Hazirede dönemin önemli müderrisleri ve caminin banilerinin mezarları vardı. Ayrıca 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Doğubayezıd, Eleşkirt ,Erzurum Hattını savunan Şeyh Şamilin torunlarından Olan Musa Paşanın kabri vardı. Bunları gördükten sonra "Leblebici yokuşuna" doğru yürüdüm.
Yolun sağında Gullebi Akif Ağanın Osmanlıdan günümüze gelebilen nadir konaklardan biri bütün ihtişamıyla duruyordu.
Akif Ağanın Konağının batısında Emir Şeyh Türbesi ve Emirşeyh Camisi Restore edilmiş etrafları açılmış güzel bir görünüm kazandırmıştı Tebriz kapısına.
Emirşeyhin karşısında Selçuklu Kümbet geleneğinin eşsiz eserlerinden "Mehdi Abbas Kümbeti" tarihe meydan okurken çevresinde ki medreseden eser kalmamıştı.
Kümbetin Güneyinde Erzurumluların özellikle evlenecek oğullarına kız beğenmek için gitiği kadınlar hamamı olarak hizmet veren "Saray Hamamı" bütün güzelliğiyle tarihin derinlerinden günümüze "anneler gelin oğullarınıza isteyeceğiniz kızlar burada" dercesine insanı masalımsı dünyasına çekiyordu.
Gavurboğan Mahallesinin süsü olan Taş Cami restore edilen bir diğer tarihi camimizdi. Kenan Bey burayı da görmemi istemişti. Henüz inşaatı devam eden cami şimdiden beni etkilemiş birden 1856 yılındaki Rusların mahalleye gece baskını yapmaları aklıma gelmişti. Geceleyin uykudan uyanan Dadaşlar kadınlı, erkekli Rus askerlerine tarihi bir ders vererek düşmanı kovmuşlar ve şehri Rus işgalinden kurtarmışlardı. O savaşta Taş Cami önemli rol üstlenmiş, bu başarıdan dolayı dönemin padişahı fermanla mahallenin adının "Gavurboğan" olmasını ferman buyurmuştu.
Karşıda batı cenahında Erzurumun üç güzelleri, üç incisi olan Üç Kümbetler hala alımlı, cazibeli misafirlerinin gözlerine ve gönüllerine hitap ederken "Saltuklu Sultanı Emir Saltuk" bu kubbelerin altında Erzurum'un tapusu benim diyerek şehri sahipleniyordu. Saltuklular; Oğuzdular, Türkmen'diler ve nihayetinde Türk'tüler. Şehri Bizans'tan alan, vatan yapan onlardı.
Türklerin 12 ayı gösteren takvimleri Emir Saltuk Kümbetinin üst pencerelerini süslerken bir medeniyetin Erzurum ayağını oluşturuyordu.
Kümbetlerin hemen yanında örnekleri üçü-beşi geçmeyen Erzurum konakları turistlere göz ziyafeti çekiyordu.
Karşıda muhteşem taç kapısı, çinilerle bezenmiş Çifte Minareli Medrese 740 yıldır dimdik inci gibi Selçukluyu temsil ediyordu.
Restorasyonu devam eden bu nadide eser kırk odalı, eyvan yapılı, kesme taştan yapılmış iki katlı Anadolu'daki en güzel eser hüviyetini koruyordu. Şemsi Tebrizi bu medresede müderrislik yapmış, 4. Murat Revan seferine giderken Balyemez toplarını bu medresede döktürmüştü.
Güneşli bir günde Tebriz kapı ve çevresinde kısa gezimde Saltukluyu, Selçukluyu ve Osmanlıyı görüp ecdadıma Fatihalar okurken gelecek kuşakların ve Erzurum'a geleceklerin bin yıllık tarihi görmek istemeleri halinde bölgeye gelmeleri ve doyasıya tarihin tadını çıkarmaları gerekiyordu.