Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, idam cezası geri gelsin mi gelmesin mi tartışmalarının son günlerde sıkça tartışıldığını belirterek, “Türk tarihinde idam cezası yalnızca 28 yıldır uygulanmıyor ve Türk ceza sisteminden tamamen çıkarıldıktan 6 yıl sonra da ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandı” dedi. Türk kültüründe suç ve ceza konusuna değinen Yrd. Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Son günlerde sıkça tartışılan idam cezası geri gelsin mi gelmesin mi tartışmalarına tarihten açtığımız bir pencereyle katkıda bulunmak istedik. Çok uzun bir geçmişi sahip olan Türk milletinin suç ve ceza algısını ortaya koymak gerekir.” diyerek, “En ilkel toplumlarda dahi, kendi kültürel yapıları çerçevesinde toplumun huzur ve sükûnunu ihlal eden ve ‘suç’ dediğimiz hareketleri önlemeye ve bu hareketlerin işlenmesi halinde faillerine ceza adını verdiğimiz uygulamaların yapıldığı bir hukuk sistemi mevcuttu. Türk tarihi boyunca kurulan bütün devletlerde, töre diye isimlendirilen hukuk sistemine sıkı bir bağlılık görülür. Töreye olan bu bağlılık mücadeleci sosyal hayatın gereklerinden doğmuştur. Halk, ülke, istiklal ile birlikte hukuk, Türk Devletinin dört temel unsurundan biridir. Türklere göre devleti kuran ve işleten mekanizme hukuk idi. Ceza hukuku, Türklerin hayatında önemli bir yer tutmuştur. İslamiyet'ten önceki Orta-Asya Türk siyasi teşekkülleri ve topluluklarında ceza hukuku ile kanunlarına dayalı bir düzen ile kendisine özgü, yaşayan bir ceza hukuku ortaya çıkarmıştır. Bu suretle Türk toplum kültürünün bir ürünü olarak, tarihin akışı içinde gelişen bu hukuk, en geniş manasıyla ‘töre’ denilen kanun ve sosyal normlar bütününde, kesin ifadesini bulmuştur.” diye konuştu. Türk töresinin, en eski Türk topluluklarından itibaren sosyal kontrolü ve toplumsal bütünleşmeyi sağlayan en önemli unsurlardan biri olduğunu kaydeden Eğilmez, “Kökeni, eskilere götürülebilecek olan ‘suç’ sözcüğünün, eski Türkçe de ‘yoldan ve yönden sapma’ anlamına geldiği anlaşılmaktadır. Elimizde bulunan en eski Türkçe kaynaklardan anlaşıldığına göre, suç sözcüğünün en eski Türkçe karşılığı ‘yazuk’ yani ‘yazık’ dı. Türkler de suç oluşturan ve cezayı gerektiren hareketlerden bazıları şunlardır: Zulüm, haksızlık, yaralama, darp (dövme, vurma), insanın uzuvlarından herhangi birisine zarar verme, kız kaçırma, hırsızlık, tecavüz, haram sayılan yerlere ve eşyalara saygısızlık, zina, hukuki anlaşmaları ihlal etmek ve bunlara aykırı davranmak, görevden kaçmak, görevi ihmal etmek, başkalarına kötülük yapmak, yalancılık, casusluk, saygısızlık, devlete veya devlet görevlilerine hakaret, hilekârlık, sahtekârlık, rüşvet, askerlikten kaçmak, askeri görevde başarısızlık, devlete isyan, vatana ihanet, soygunculuk, eşkıyalık, töreye aykırı davranmak, beylere karşı gelmek, devleti çeşitli biçimlerde aldatmak, fuhuş, cana kast, emre itaatsizlik. Bu suçlar, ağırlıklarına göre değişen, birbirlerinden farklı, çeşitli veya bileşik cezaları gerektirmişlerdir. Esas itibariyle diğer devirlerdekilerden pek farklı olmayan bu cezalar, başlıca dayak, işkence, organ kesimi, sakatlama, ölüm vb. gibi bedeni, hapis gibi özgürlüğü bağlayıcı, sürgün gibi özgürlüğü kısıtlayıcı, tazminat ve müsadere gibi malvarlığına yönelik, ihtar, tektir, tahkir-teşhir gibi onur ve haysiyet kırıcı manevi cezalardır. Kaynaklardaki kayıt ve bilgilerden tespit edilebilen bu suçların bir kısmı, ölüm gibi çok ağır bir cezayı gerektirmekte, bir kısmı içinse, bundan daha hafif cezalar bahis konusu olmaktadır. Tarih boyunca Türk töresinin en az başvurduğu ceza ölüm cezası idi. En az uygulanan ceza olmasına rağmen, sabit suçun değişmeyen kuralı ölümdü. Türk töresinde iki suçun karşılığı kesinlikle ölüm cezası idi. Bu suçlardan biri; devlete ihanet bir diğeri de masum birini kasten öldürmekti” şeklinde konuştu. Çok uzun bir periyodu kapsayan Türk tarihinde idam cezasının yalnızca 28 yıldır uygulanmadığını ifade eden Eğilmez, “Türk ceza sisteminden tamamen çıkarıldıktan 6 yıl sonra da ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandı. Ülkemizin içerisinde bulunduğu şartlar, suç ceza ilişkisinin, özellikle bazı suçlar için, mutlak caydırıcı bir zeminde kurulması zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır” dedi.
Editör