Bir şehrin, bir yerleşim yerinin önemi bağrından çıkarıp ülke ve insanlığa sunduğu değerlerle ilgilidir. Erzurum böyle bir özelliğe sahiptir. Onlarca âlim, devlet adamı yetiştirmiş, ülkemiz için yararlı işlere imza atmalarını sağlamıştır. Bu isimlerden biride Ahmet Fevzi Efendidir.
Ahmet Fevzi Efendi 1892 yılında o zaman Ilıcaya şimdi Aşkale’ye bağlı Tazegül köyünde doğdu. Babası Recep Ağa küçük Fevzi’yi köydeki caminin bitişiğinde bulunan üç odalı bir medreseye okumaya gönderir. Bu dönemde Köyün imamlığını yapan Halil Sıtkı Efendi; Müftü Ömer Fazıl Efendi de okumuş, sonrasında Şaşı Hocanın derslerine devam edip icazet almış sonrasında Tazegül köyünde uzun yıllar imamlık yapmış ve 10 Şubat 1917 yılında vefat ederek köy mezarlığına defnedilmişti. Köyün çocukları ve küçük Fevzi elifbayı, ilmihal bilgilerini ve Kur’an okumayı Halil Sıtkı Efendiden öğrenir ve hatmeder. Ayrıca Halil Sıtkı Efendi’den sarf ve nahiv okudu. İlm-i belagat dan “Muhtasar’ul Meani” ye kadar dersleri gördü. Ayrıca fıkıh ve feraiz dersleri de aldı.
Ailenin bir bölümü de Erzurum’da ikamet ettiği için 17-18 yaşlarına geldiğinde şehirdeki medreselere gönderilir. Önce “Yazıcızade İbrahim Paşa Medresesinde” Mehmet Sadık Solakbay’ın derslerine devam etti. Bu süreçte bilgileri olgunlaştı ve Rebiyülevvel 1332 tarihinde icazet aldı. Aynı tarihlerde Tebriz Kapıdaki Emir Şey Camisinde vaaz vermeye başladı. Fevzi Efendi genç olmasına karşılık kürsüde son derece dikkatli, kendinden emin ve güzel bir belagatle camii cemaatini kendine bağladı. İlmiyle amir bir görüntü sergileyen genç molla Fevzi Efendiyi çevredekiler kıskanmaya başladılar ve Müftü Solakzade Hamit Efendiye şikâyet ettiler. Müftü şikâyetleri dikkate almayarak genç vaizin görevini sürdürmesini sağladı.
Hocalık hayatına böyle başlayan Ahmet Fevzi Efendi öğrenmeye devam ederek şer’i ve zahiri ilimleri öğrenmeye devam etti. Arapçayı, Farsçayı burada öğrendi. Tefsir, kelam, akaid bilgileri Erzurum medreselerinde başta Solakzade Sakıp Efendiden olmak üzere diğer ulemadan öğrendi.
Hoca şeri ve zahiri ilimleri öğrendikten sonra tasavvufa meylederek 1910 yılında “Hakiykat-ı Salât” adlı eserin sahibi şair müellif ve tasavvuf erbabı Kolağası Ali Rıza Efendi’ye intisap ederek 
Serabi aykıl  “Rızaya”
Erdire seni likaya
Meyl etme nefs-ü hevaya
Nefse ayandır Leiyman!  Mısralarıyla biat etti.
Nüktedan hocası Sadık Solakbay latif yolla telmih etmek için ona “ Evvelce Müslümandı, sonradan derviş oldu” dedi.
Birinci Dünya harbi çıkınca askere alındı. 12 ay Çifte minareli medresede askerlik yaptı.16 Şubat 1916 yılında Erzurum işgal edilince ailesiyle birlikte önce Erzincan, oradan Malatya’ya ve sonrasında Sivas’a gelerek burada konakladılar. Kayseri Kapıdaki “Yeni camide” imamlığa başladı. Vaazlarıyla halkı coşturuyor dini ve milli konularda halkı uyarıyordu. Bu arada Haydari köyüne giderek orada da vaaz ve nasihatlerine devam etti. Savaş bitince aile 1918 yılında tekrar Erzurum’a döner. Ahmet Fevzi Efendi köyde tarlalarını ekip biçmeye ve ailesinin maişetini bu yolla temin etmeye çalışır.
Çiftçi Fevzi ile Maarifçi Fevzi hayat boyu bir ikili oluşturdu. 22 Mayıs 1919 dan 1 Mart 1921 tarihine kadar Hükümet imamlığı yaptı. İlk defa 1920 kışında Karaköse Mahallesinde bulunan Gacıroğlu medresesinde açılan Dar’ul Hilafet-il Aliye medresesinin ihzari sınıflarında  “Kava’id-i arabiye” okuttu. 1922 yılında Kacıroğlu Medreselerinde açılan “Medrese-i İlmiye”  de Arabî ilimler müderrisi olarak görevini sürdürürken 21 Nisan 1925 yılında Erzurum Merkez Vaizliğine atandı.
1910’larda kurulması planlanan Dar’ul Hilafet-il Aliye mektebi Karaköse Mahallesinde bulunan Gacıroğlu Medresesinde açılmasıyla oraya Müderris olarak atanır. Mektep Bir müddet sonra Osmanlının Erzurum’da Padişah Abdülaziz devrinde yaptırdığı ve Esat Paşa yokuşunda bulunan ilk Rüştiye binasına 1921 yılında taşınır. Burada Solakzade, Saib efendi gibi zatlar ile birlikte muallimlik yaptı.
1921 yılında Evren’ni köyünden evlendi bu evlilikten dört oğlu birde kızı oldu. Çocukları Erzurum ve Tazegül köyü arasında mekik dokudular. Babalarıyla birlikte köy ve şehir arasında gidip geldiler. Büyük oğlu uzun yıllar köy muhtarlığı yaptı. Ailesine karşı dikkatli ve koruyucu özelliği olan Fevzi Efendi ölünceye kadar bu özelliğini sürdürdü.
1924 -1925 eğitim ve öğretim yılı sonucunda Erzurum’un ilk imam hatip okulu olan “Darul Hilafetül Aliye” mektebi kapanır. Bu tarihten sonra Ahmet Fevzi Efendi Erzurum Merkez vaizi olarak görevini sürdürür. Özellikle Narmanlı Camiinde vaazlar verir. Bildiği doğruları eğip bükmeden halka anlatır.
Soyadı kanunu çıkınca aile Alpagut soyadını alır. Böylece bu tarihten sonra Ahmet Fevzi Alpagut olarak anılır. Cemalettin Sevrver Revnakoğlunun ifadesiyle o artık bir halk terbiyecisi, kürsüde vaiz, halk içinde şeyh olarak hayatını sürdürür.
İlmi Kişiliği:
Çocukluğundan itibaren ilim tahsil etmeye devam etmiş, Arapça ve İslami ilimleri öğrenmiş ve öğretmiş bir insandı. Onu tanıyanlar kendisine hemen bağlanır gerek köyünde, gerekse Erzurum’da herkes ondan memnuniyetle söz eder ve saygısını belli ederdi.
Hocayı iyi tanıyanlardan biri olan Erzurumiyatçı Cemalettin Server Revnakoğlu onun için “Büyük bir insan kalabalığının candan sevgilisi, hayranlığını ve gerçekten hürmet ve heyecanını, Muhammedi irfan ve muaşeretin olgun, zarif bir örneği olan şahsında toplamak bahtiyarlığına eren ve yükselen halk mütefekkirimiz, hakikaten kuvvetli ve liyakatli bir içtimaiyatçı idi. O bazıları ve beklide birçok selefleri gibi nedense eser yazmadı, şifahi neşriyat ile iktifa etmek zevkini daha neşeli bulanların yolunda n gitti. Fakat büyüleyici, sürükleyici ve inandırıcı takrirleri, kuvvetli sözleri ve bir çok ilmi hakikatleri  herkesin anlayacağı dil ve üslupta açıklayan  halk için çok faydalı nasihatleri, fazilane ve hakimane  sohbet ve dersleri ile  Erzurum  ve civar halkını yıllarca irşat ve dilşad eyledi; bunun için herkesin gönlünde yer aldı”  ifadeleriyle Şeyh, alim ve içtimaiyatçı Fevzi Efendiyi tanımlamaktadır.
Kürsü Hâkimiyeti:
Kürsüye çıktığında kitap, defter kullanmaz, konuşmalarını irticalen yapar, ileri sürdüğü tezleri delillerle destekler ve dinleyiciyi cemaati böylece etkilerdi. Kürsüde Dini ve vatani konuları ele alır, konuyu etraflıca anlatır fakat asla gündelik dedikodulara kendini kaptırmazdı. Bu nedenle dinleyenlerin gönlünde taht kurmuştu. Hoca konuşurken dinleyenlerini usandırmaz, bıktırmaz lezzetle anlatır böylece dinleyenlerde istekle arzuyla saatlerce dinlerlerdi. Halkın içinden yetişen bu müderrisimiz kendine  “Fevzi-i Ümmi” diyecek kadar alçak gönüllüydü. İmamlığı boyunca savaştan önce Emir Şey Camii kürsüsünde, Sivas Yeni Kapı Camisinin Kürsüsünde, 1925 den sonra başta Narmanlı Cami olmak üzere gittiği bütün köy camileri kürsüsünden bilhassa Tazegül ve Alaca Köyü camilerinde verdiği vaazlarda hakikatlerden şaşmadı. Gerçeği Kuran ve Peygamber çizgisinde son anlarına kadar anlattı.
Derslerinde cami kürsüsünde olduğu gibi ilmiyle, tatlı diliyle arada sırada terennüm ettiği şiirlerle dinleyenlerinin gönlünde taht kurdu. Bu nedenle dinleyenler ondan ayrılmak istemedi.
Şairlik Özelliği:
Fevzi Efendi şair olmaktan çok şair ruhlu bir kimseydi. Dergâha, tasavvufa sülük ettikten sonra âlimliğini şiirlerle süsledi. Tasavvufun eğittiği irfanla yoğrulan, İslami ahlakı kavrayan ve kişiliğinde bunları yaşatan bir “ İnsan-ı Kâmildi”.
Birinci dünya harbinden önce yazdığı şiirleri muhafaza edememiş her şeyi yok eden savaş hocanın şiirlerini de yok etmişti. Savaştan sonra yazdığı şiirlerin bir bölümünü de bir sohbet esnasında Cemalettin Server alınca geriye elde bir şey kalmamıştı. Bu nedenle şiirleri konusunda Revnakoğlunun verdiği bilgilerden anlıyoruz ki o aynı zamanda bir şairdi. Şiirlerinde özellikle tasavvufi öğeler ağır basmasına karşı “Fahri Kâinat Efendimize”  ithafıyla Peygamberimize yazdığı  “Men” ve “ Menn” redifli natı, “Kısası Enbiya” hikâyelerinden esinlenerek yazdığı “Olur” redifli bir gazeli ve hece vezniyle yazdığı bir manzumesi vardır. O şiirlerinde;
Ol atan Âdem gibi isnad-ı cürm et nefsine
İrtikâp eylediğin cürmü hata mağfur olur”! Diyecek kadar tatlı dillidir. Fakat şiirlerini Cemalettin Server Revnakoğlu alıp İstanbul’a götürdüğü için kaybolur. Elimizde ne yazık ki torunundan aldığımız bir şiiri vardır. Bu şiirinde; bütün sevdası bire olan bağlılığıdır ve şöyle seslenir;
Elestü bezminde ervahlar safta
Hitabi izzetle bire sığındım
Lebbeyk dedim geçtim birinci safa
İkinci secdede bire sığındım.
****************************
Utan ey Rabbinden günahkâr Fevzi
Çekil bir köşeye arama hamsi
Geceler şükrederek çek bin bir ismi
Usandım dünyadan bire sığındım.
Şeyh Ahmet Fevzi Alpagut 26 Mart 1944 günü son vaazını verdiği Alaca köyünden Tazegüle gelerek hastalandı. Aynı gece vefatıyla Allah’ına kavuştu. Sevenlerinin gözleri yaşlarla dolar. Hocanın öldüğü Cuma günü Lala Paşa camiinde Cuma hutbesinde duyurulur. Cemaat hüngür hüngür ağlar. Taziye vazifelerini yerine getirmek için 40 kilometre uzaktaki Tazegül köyüne akın eder. Bu ise Fevzi Efendinin halk tarafından ne karar sevildiğinin bir nişanesidir. Kabri Tazegül köyü kabristanındadır.
Ahmet Fevzi Efendi, kürsüde hatip, sınıfta muallim, halk içinde dervişti. Cemalletin Beyin ifadesiyle  “o bir halk terbiyecisiydi”.
Ruhu şad, makamı cennet olsun.
Kaynakça:
Cemalettin Server Üstünbaşoğlu. “ERZURUM” Halkevi Kültür Dergisi yıl 2 Sayı 6, Sayfa. 24-28, 19 Şubat 1945
Diyanet İşleri Memur Sicil Defteri
Feridun Alpagut (Torunu) Özel Arşivi
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Fatih önal 2013-12-15 21:22:48

Bizler hocamın Amcasının torunlarıyız
öyle bir alimin sülalemizden çıkmasından gurur duyuyoruz onun ve tüm geçmişlerimizin ruhları Şad makamları Cenneti ala olsun.