Ülkemizde başkanlık tartışmalarının yapıldığı şu günlerde tiran sözü siyasi söylemde sıkça kullanılmaya başlandı. Tiran kavramı hakkında Batılı filozofların ne düşündüğünü kısa da olsa vermek istedim.
Fransızca sözlükte “Tyran /tyrannos” sözcüğü Eski Yunanda siyasal erki tek başına elinde tutan kimse, tiran. Siyasal erki zorla ele geçiren ve onu kötüye kullanan kimse; zorba, tiran, zorba yönetici, zorba hükümdar, despot. Zorba; astığı astık kestiği kestik; dediği dedik; buyurgan anlamlarına gelmektedir
Yine günlük dilde kullandığımız despot ve totaliter kavramları da Fransızca bir kavram olarak dilimize geçmiş hemen hemen tiranla aynı anlamlara gelmektedir.
Kültürümüzde bu üç kelimenin yerine Arapça müstebit ve istibdat kelimelerinin kullanıldığına şahit oluyoruz.
Arapça müstebit (müstebidd) kelimesi de emrindekilere söz hakkı tanımayan, zulüm ve baskı yolunla hükmeden, keyfi metotlarla idare eden, zorba, despot anlamını taşır.
İstibdat kelimesi sözlükte; uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm anlamına gelmektedir.
Yakın tarihimizde aydınların birçoğu Sultan Abdülhamit dönemini “İstibdat” dönemi olarak tanımlar. Örneğin Mehmet Akif Ersoy, Safahat adlı eserinde “İstibdat” başlıklı bir şiir bile yazmıştır.
Eflatun/Platon, Devlet adlı eserinde tiranlığı korkuya dayalı bir hükümet şekli sayar. “Tiran herkesten korktuğu gibi, herkesi de kendinden korkutmasını sağlar. Halka dayanarak, iç düşmanları temizler. Sonra da halkın kinini önlemek için dış düşmanlar bulmak, durmadan savaşlar çıkarmak ister. Bu durumdan usanan halkı tutmak için kendini iktidara getirenlerin birçoğunu tepelediği gibi dışarıdan muhafızlar getirmek, hatta kölelere bile hürriyet vermek zorunda kalır. Böylece, herkes herkesle düşman olarak iç savaşa tutuşur. Devlet gittikçe birliğini kaybeder; bu gerçekten devletin son hastalığıdır. Fakat bunun sonu nedir? Ölüm mü?
Hayır, - “Devletlerde yaradılıştan öyle bir dayanma gücü vardır ki, ta ilk zamanlardan beri onları içten kemiren kötülüklere rağmen, içlerinden bazıları hala ayakta durabiliyor.” der.
Aristoteles de monarşinin doğru biçimlerini anlatmak için “krallık” sözünü, yanlış biçimini yani bozulmuş monarşileri anlatmak için de “tiranlık” sözünü kullanır. Ona göre tiranın kişiliği ister iyi, ister kötü olsun tiranlık kötüdür. Bunu da üç nedene dayandırır; birincisi yönetimi kendi faydasına göre yaptığı, ikincisi tiran yönetimini zorla ele geçirdiği ve yasalara dayanmadığı, üçüncüsü yönetimini devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan uyrukları üstünde sürdürdüğü için.
Eflatun’a göre demokrasi hükümetinden tiranlığa dönülür, Farabi de ise demokrasiden tiranlığa değil erdemli devlete dönülür. İnşallah Türk demokrasisi Farabi’nin yolunda ilerler.
Voltaıre, Felsefe Sözlüğü eserinde tiranı şöyle tanımlar: “Kendi heveslerinden başka yasa tanımayan, uyruklarının malını mülkünü elinden alan, sonra da komşularınınkini almak için onları silahaltına toplayan hükümdara zorba denir. Avrupa’da böyle zorbalar yoktur.
Bir kişinin zorbalığı olduğu kadar birkaç kişinin zorbalığı da vardır. Birkaç kişinin zorbalığı öteki toplulukların haklarını zorla alan, keyfince yönetimini kendi bozduğu yasalarla yürüten bir topluluğun zorbalığıdır. Avrupa’da bu tür zorbalar da yoktur diye ekler.
Hangi zorbalık altında yaşamayı yeğ tutarsınız sorusuna? Voltaıre: “Hiç birisinin yeğ tutmam” der. Yine de tercih etmek durumunda kalınca tek kişinin zorbalığından, birkaç kişininkinden tiksindiğim kadar tiksinmezdim. Bir tiranın çoğu kez iyi zamanları olur; oysa bir despotlar kurulunun iyi zamanı hiç olmaz. Bir zorba bana haksızlık etse onu metresiyle, günahını çıkaran papazla yahut uşağıyla yumuşatabilirim; ama asık suratlı bir zorbalar topluluğu bütün çekici şeylere duygusuzdur. Haksızlık etmediği zaman bile sert davranır, hiçbir zaman da kimseye iyilik etmez.
Başımda bir despot olursa, onun geçtiğini görünce, bir duvar dibine siner, ülkenin töresine göre ya yerlere kapanır, ya da secdeye varırım, olur biter. Ama yüz despotluk bir kurul olursa, bu töreni günde yüz kez tekrarlamak tehlikesiyle karşı karşıyayım demektir. Bu da dizler idmanlı değilse, gitgide insana pek sıkıntı verir. Efendilerimizden birinin yakınlarında bir küçük çiftliğim olsa, ezilir giderim; efendilerimizden birinin akrabalarının akrabasına karşı dava açsam, mahvolurum. Nasıl etmeli? Korkarım ki, şu dünyada insan ya örs, ya da çekiç olmak zorunda kalmasın! Birinden birini seçmek zorunluluğundan kurtulabilene ne mutlu!”
Peki, Avrupa’da zorba ya da zorbalar yok da Batı’da “Tiranlık” üzerine yazılan çizilenlere ne demeli! Eski Yunanda Ksenofos, Hieron ya da Tiranlık Üstüne ilk eseri yayınlar. Fransız filozofu Voltaıre, Felsefe Sözlüğü’nde tiranlık üstüne yazı yazar. L.Strausse, Tiranlık adlı eserini 1954 yılında Paris’te yayımlar. C.Mossé Antik Yunanda Tiranlık adıyla kaleme aldığı eserini 1969 yılında yine Paris’te yayımlar.
Doğrusu Voltaıre’in bu anlayışı anlaşılmaz. Avrupa siyasi tarihi tiranlık örnekleriyle dolu.
Avrupa bu kadar siyasi çabasına rağmen, 20 yüzyılın ortalarında totalitarizm, komünizm ve nasyonal sosyalizm çukuruna düştü. Bu anlayışa örnek 1934-1938 Hitler, 1948-1952 Stalin’in uygulamalarıdır.
Avrupa gibi hataya düşmeden, doğu despotizmine heves etmeden tutkuların hükümdarlığını değil, kanunların hükümranlığını tercih edilmeli. Elimizde bulunan devlet yönetimiyle ilgili eserlerden yararlanarak “Mutlak iktidar mutlaka yozlaşır” anlayışını unutmadan doğru rejimin istikrarını koruyarak, yasaları uygulayanların keyfiliğini, gücünü ve tutkularını yasalarla sınırlandırarak yolumuza devam etmek en emin yol olsa gerek. Çünkü anayasalar yetki görevlerinin düzenlenmesidir. Dahası yasaların egemen olmadığı yerde anayasa da yoktur
Tarihi ve siyasi düşünce deneyimlerini göz önünde tutarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı içerisinde demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti hüviyetini koruyarak ve geliştirerek yolumuza devam etmemiz gerek.
Voltaıre’in sözüne kulak vererek ne kişisel despotizmi, ne de her ne ad altında olursa olsun toplum despotizmini benimsemeden bu anlayışı tutum ve düşüncelerimizden kapı dışarı edelim. Evde, okulda, ibadethanede, dergâhta, mecliste, kışlada, sokakta tiranlığa heves etmeyelim. Bu tutum ve düşüncenin erdemli, hoşgörülü, merhametli ve vicdanlı insana yakışmayacağını avaz avaz bağıralım. Ne örs olalım ne de çekiç olalım. Mutluluğun yolu insanın hak ve hukukuna saygı duyarak yaşamak ve yaşatmaktır.