Osmanlıdan günümüze Türk Milletini en çok uğraştıran, büyük acıların çekilmesine neden olan, etnik, dini, bölgesel ve mezhepsel problemler olmuştur. Bu yazımızda Türk-Rus ilişkilerine bu açıdan bakarak günümüze ışık tutmaya çalışacağım.
Petro zamanından itibaren karşılaşılan olayların başında Erdel, Boğdan ve Karadağ’daki Ortodokslar kullanılarak ayrılık çalışmalarının başlatılmaması oldu. Erdel ve Boğdan’ın ve Karadağın seçilmesinin üç ana sebebi vardı. 1-Rusya ile yapılacak savaşın merkezi konumda olması. 2-Halkın Hıristiyan olması. 3- Karadağ’ın seçilmesinde ise arazisinin dağlık olması dikkate alınarak isyanda savunmanın kolay olacağı fikrinden kaynaklanıyordu. Rus ajanları "Petro’nun Hıristiyanları özgürleştireceğini, Çar'ın kendi milletinden başka Rumlarında imparatoru olduğunu yayıyordu. Dininiz, yurdunuz, şeref ve haysiyetiniz için dövüşünüz... Sizin ve torunlarınızın İstiklali için kavgaya koşunuz... Dinsiz Muhammed’in torunlarını Arabistan çöllerine ve steplere sürünüz" diye telkinlerde bulunuyordu.
Eflak, Boğdan(Romanya)'a gönderdiği ajanlar yoluyla yörede yaşayan Ortodokslar tahrik edilirken, Dimitri Kantemir Rusların yanında yer almış, ancak savaş sonrasında Rusya'ya kaçmıştı.
Petro'dan sonra II. Kartarina beşinci kol faaliyetlerinin artarak devam ettirmiş, işin başına Mareşal Munıch'ı getirilmişti. Mareşal önce 1736--39 yılları arasında Teselya'nın dağlık yerlerinde faaliyete başlamış, Rumların isyanına zemin hazırlamıştı. Çariçe Elizabet öncekilerin izini devam ettirerek Mora’ya gelmiş ve yeni bir isyan dalgasını başlatmıştı. Yıl 1762. Bütün bunları yaparken Hacı Murat isimli ajan önemli görev üstlenmişti. Ruslar Şubat 1770 tarihinde Mora sahillerine gelip kıyıya 500 asker çıkarınca önceden planlanmış, duruma göre 70.000 Rum isyan bayrağını açmış, ancak Muhsinzâde Mehmet Paşa üzerlerine yürüyünce çil yavrusu gibi dağılmışlardı.
II. Katerina Balkanlarla yetinmemiş, Lübnan’daki Dürzi Emiri Yusuf Şihabı, Mısır'da Memlük Ali Beyi desteklemiş, Mart 1773 yılında Beyrut bombalanmış, ancak Türk kuvvetleri yetişince kaçmışlardı. Ancak 1774 yılında imzalanan anlaşmalardan sonra Ruslar Ortodoksların hamiliğini üzerine almış, böylece bölgede büyük bir avantaj elde etmişti.
Bu tarihlerde Sırplar sadık tebaa idiler. Ancak 1798 yılında Rusların teşvikiyle Osmanlıya isyan ettiler. Asıl isyan ise Kara Yorgi başkanlığında 1804 yılında başlamıştı. 1812 yılında imzalanan Bükreş antlaşmasıyla Sırplara Muhtariyet veriliyordu.
Rumları tahrik etmek başından beri Rusların istekleri arasında yer almış olmalarıydı. 1814 yılında Odesalı 2 Rum ve Bir Bulgar Etnik-i Eterya Cemiyetini kurarak faaliyetlere başladılar.İlk isyanlarını 6 Mart 1821 tarihinde A. İpsilanti liderliğinde Romanya’da başlattılar. Ancak Romenleri yanlarına almayan Eteryacılar ciddi desteklerle Mora’da isyanın genişlemesine sebep oldular. Neticede 14 Eylül 1829'da Yunanistan’a muhtariyet verildi.
1854 yılından itibaren Balkanlarda Panislavizim şiddetini artırıyordu. Özellikle 1864 yılından 1876 yılına kadar İstanbul’da elçilik yapan İgnatyef Osmanlıya korkunç tuzaklar kurarken Mahmut Nedim Paşayı kullanıyordu. Nedim Paşa Rus elçisi İgnatyefin dediklerini harfiyen yapması Panislavizmin yayılmasını kolaylaştırdığı gibi zirveye taşımıştı.
Etnik Bölücülüğün Temelini Atan Nikolay İvanoviç İlminskiy:
Panislavist ve Ruslaştırma Faaliyetinin Öncülerinden olan Nikolay İvanoviç İlminskiy (1822-1891) parçala böl, lisanlarını değiştir, yeni alfabeler kullanmalarını sağlamak gibi özellikle Türkistan’da; Tatar, Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen, Çuvaş, Başkurt, Nogay, Balkar isimlerini takarak yöre insanına uygulanan bölge politikaları geliştirilmiş, Genaral Milowski Erzurum’da konsolosluk yaparken Kürtçenin alfabesi için çok çabalamasına karşılık başarılı olamadı. Onun bıraktığı yerden işi Fransızlar alıp yürüttü.
Nikolay İvanoviç İlminskiy; Kazan Ruhani Akademisi’nde öğrenim gördü ve daha sonra orada öğretmenlik yaptı. 1861’de Kazan Üniversitesi Türk-Tatar kürsüsü profesörü oldu. Tatarca ve Arapça iyi bilirdi. Türk lehçeleri ve ilahiyat üzerine çalışmalar yürüttü. Rusya egemenliğinde yaşayan halkları Ruslaştırmak için uğraş verdi...!
İlminskiy, Rusya’nın Rus olmayan halklar üzerinde uyguladığı zorla Hıristiyanlaştırma yerine yeni yöntemler önerdi. Dil, bu yöntemlerde çok önemli bir görev üstleniyordu. İncil’in Kiril alfabesiyle fakat her halkın kendi dilinde basılması gerektiğini savundu. Türk lehçeleri üzerine derin araştırmalarda bulunan İlminskiy, lehçeleri kendine özgü ayrı bir dil haline getirmek düşüncesini ortaya attı. Bu doğrultuda Rus olmayan milletlerin kendi dillerini Rus harfleriyle yazmaları düşüncesindeydi
İlminskiy tarafından ortaya atılan bu fikir 31 Mart 1906’da Rusya Eğitim Bakanlığı tarafından ilan edilen Rus olmayan milletlerin eğitimi ile ilgili layihada yer aldı. Her lehçe için ayrı bir yazı dili ve edebi dil yaratma faaliyetlerinde bulundu. Her boyun kendi şive-lehçe özelliklerine göre Kiril alfabesiyle ayrı ayrı kitaplar hazırlanması için uğraştı. Böylece Türk boyları arasındaki ayrışmanın artacağını ve Ruslaştırma faaliyetlerinin hız kazanacağını düşünüyordu.
İlminskiy’in düşünceleri hem Çarlık Rusya’sında hem de Sovyetler Birliği’nde uygulama alanı bulmuştur. Rus olmayan halklar arasındaki lehçe farklılıkları güçlendirilmiş ve bu halklar iç içe yaşadıkları diğer halklarla anlaşabilmek için Rusça kullanmak zorunda bırakılmıştır.
Rusların başlattığı özellikle Balkanlarda ve Türkistan'da uyguladığı etnik ayrımcılığın acısını çok çekmiş olan Türk Milletinin ve Türk devletinin yöneticilerinin hiç biri Nikolay İlminskiy'nin açtığı fesat yolundan gidemez. Gitmemeliler. Bu tuzağa düşmemeliler.