Her meslek sahibinin hayatta bir idolü yani bir rol modeli vardır.
Benim ki de o işte…
Talat Uzunyaylalı.
Çok kaliteli bir yazar, iyi bir hatip, eğri oturup doğru konuşmaktansa, doğru oturup doğru konuşan bir aydın…
(Samimi bir mümin, hakiki bir Allah kulu, hesapsız bir vatanperver; diyeceğim de korkuyorum istismar edilir.)
Talat ağabeyi kırk yıla yakın zamandır tanırım.
Aynı gazetelerde senelerce komşu sütunlarda yazdık.
Birlikte sevindik, birlikte üzüldük…
İlk kitaplarından biriydi, “Aldatılan Leylekler”
Hikaye Erzurum’da geçiyordu ve üstadım Talat ağabeyi, leylek üzerinden muazzam bir hayat dersi veriyordu.
Nene Hatun romanında ise, bir asır öncesine dair bize tarifsiz bir Erzurum tasviri yapmıştı.
Şimdi de Esmaül Hüsna yazıyor.
Hayli zaman olmuştu yüz yüze görüşmeyeli…
Lütfetti…
Geçen hafta sonu Dadaşkent’teki bahçeli evine davet etti.
Kıymetli meslektaşlarım…
Orhan Bozkurt, Salih Tekin, Muhammet İspirli, Cihat İncesu, Vedat Refayeli, Nihat Kılıçoğulları da o davetteydiler… (İnşallah kimseyi unutmamışımdır)
Üstadımın oğlu Emin ve (delikanlı beni bağışlasın adını hatırlayamadım) damadı lütfedip hizmette bulundular.
Yediklerimiz mahfuz kalsın, üstadı dinledik, o da bizlere bazı sorular sorarak memleketin hal-i pürmelaline dair izlenimler edinmek istedi.
Sonra Talat ağabeyinin kapı komşusu Milli Görüş’ün tabandan ve çıraklıktan gelen bir ismi olan meşhur turşucu Zafer bey kardeşim geldi.
Saatlerce konuştuk…
Her vatandaşın birbirine sorduğu o soruyu biz de tekrarladık:
“Memleket nereye gidiyor?”
Üstadım Talat ağabeyi hüküm cümleleri kurmaktan ısrarla kaçındı ve diledi ki biz bu şehrin gazetecileri olarak ahval hakkında neler düşünüyoruz dile getirelim.
Hepimiz düşüncelerimizi ifade ettik.
Kimimiz karamsar bir tablo çizdi, kimimiz de ümitvar olunması gerektiğini söyledi.
İşin en güzel yanı neydi biliyor musunuz?
Kimse kimseden rol çalmadı, kimse kimseye gol atmaya kalkmadı.
Bir de…
Üstat herkesi peşin hükümden ari dinledi…
Turşucu Zafer’in bahçesinde de dut ve vişne yedik.
Talat ağabeyinin en temayüz etmiş özelliklerinin başında, muhatabını yargılamadan, peşinen mahkum etmeden adil biçimde dinlemesidir; hoşgörülü olmasıdır.
Haklısınız…
Esmaül Hüsna’yı yazan adamdan da zaten başka ne beklenir ki…
Tabii ki orada kimin ne konuştuğuna girecek değilim.
Zira o bir dost sohbetiydi; konferans değildi.
Üstadımın o davetinde bizlerden nasıl bir kanaat devşirdiğini elbette bilemem, ama ben kendi adıma bir kere daha iyi ki Talat Uzunyaylalı gibi bir ağabeyim var diye övünç duydum.