Rahmetle andığımız hemşerimiz ünlü halk ozanı Sümmani’nin torunu Nusret Yazıcı’nın (Toruni) yıllar önce tezenesiyle dile getirdiği dizeler, Türk siyasi hayatında bugün de güncelliğini koruyor desem yeridir..
“Bir politikadır aldın destine
Çalışırsanız vatandaşın kastına
Arzumuzu sigaranın üstüne
Yazacaksan bizim köye uğrama…”
Yaz kızım!
O zamanlar demek ki, Bahar-Yenice-Gelincik.. gibi beyaz karton kutulu sigaraların üstüne yazarmışlar siyasetçiler vatandaşın arzularını…
Birkaç yıl öncesine kadar ise mektup zarflarında toplanırdı bu talepler, çuvallarla kuş markalı arabaların bagajlarına doldurulur, akıbeti belli olmazdı…
Şimdilerde avam talebini iki büklüm sıkıla sıkıla kulağa fısıldıyor, adayın laptop-ıpad-akıllı telefon gibi cihazları taşıyan akıllı yancıları da derliyor bu talepleri. Ve bu istekler, şu günlerde çok hoşuma giden bir reklam kurgusundaki slogan gibi “Başkanın Portakal Suyu Hazırlansın!” sloganıyla cuk diye örtüşüyor bendeki çağrışımla…
Yaz kızım!
2023 hedefiyle Yeni Türkiye Sözleşmesi’ni sunan AK Parti, bu sözleşmede zaman ve mekan unsurlarına dayanarak, insan odaklı anlatımlarında herkesi kucaklıyor.
Birkaç ara paragraf hatırlatmasıyla..
“İnsan onuru ile taçlandırılan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı kimliği taşıyan hiç kimse hiç bir makam ve güç sahibi tarafından tahkir edilemez; inancı, rengi, cinsiyeti, dili, ırkı, siyasi düşüncesi, felsefi anlayışı ve hayat tarzı sebebiyle ayrımcılığa maruz bırakılamaz, herhangi bir şekilde nefret söylemine muhatap kılınamaz.”
“Cumhuriyetimizin demokrasi ile taçlanması geri döndürülemez bir kazanımdır.”
“Demokratik hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yargı bağımsızlığı esastır.”
“Yürütme erkinde yetki-sorumluluk dengesinin hiçbir tereddüde mahal vermeyecek bir açıklıkta ortaya konması yönetimde etkinlik ve hesap verilebilirlik ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından bir zarurettir.”
“Bürokraside hiç bir gerekçeyle yatay ya da paralel örgütlenmelere izin verilmez. Bürokratik hiyerarşiyi dolayısıyla da devlet düzenini bozan uygulamalara karşı gereken tedbirler alınır.”
“3Y olarak tanımladığımız yasaklar, yolsuzluklar ve yoksulluğa karşı mücadeleyi ahlaki dokumuzun korunması, adil gelir dağılımına dayalı sosyo-ekonomik dengenin sağlanması ve demokrasi ile kalkınma arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi açısından bir zorunluluk olarak görüyoruz.”
Başbakan Davutoğlu’nun bizzat kaleme aldığı bu sözleşmenin altına imza atmamak mümkün değil.
Ancak, kişisel maruz kaldığım ötekileştirmeler, dışlamalar, yakın çevremle bir süredir yaşadığımız yargı güvensizliği bizi kontrpiyede bırakıyor doğrusu…
Yaz kızım!
CHP ve HDP’nin seçim bildirgelerini nasıl değerlendiriyorsun?
Rakam vaatlerine bakılırsa, her iki liderin de can alıcı vaatleri Kastamonu Belediye Başkan Adayı’nın –cağız’larını andırıyor..
CHP’nin kredi kartlarının faiz borçlarının yüzde 80’lik bölümünün silineceği iddiaları, bayram ikramiyeleri, asgari ücret rakamları hakikaten cezbediyor insanları..
Türkiye’de kredi kartı borçlularının durumu malum…
CHP’nin, çalışan emeklilerden kesilen yüzde 15’lik primi kaldırma iddiası da direkt beni ilgilendiriyor. Bu yüzden CHP benden oy alabilir..
Ama Maliye Bakanı Şimşek’in bu iddialara rakamlarla verdiği cevaplar da çok akıllıca.
Anlaşılan CHP ve HDP kaynak konusunda üretecekleri proje söylemleriyle Şimşek’in haklı göstergelerini çürütmek zorundalar.
HDP de ekonomik anlamda benzer vaatlerde bulundu; Gençlere 200’er TL ulaşım, iletişim desteği, bin 800 TL asgari ücret düşünceleri…
Ancak HDP’nin seçim bildirgesinde başa oturttuğu
“Devletin ve sermayenin mutlak iktidarı yaşamlarımızı alt üst ediyor, toplumu ve doğayı nesneleştiriyor. Varlığımızı, kimliğimizi, arzularımızı, ihtiyaçlarımızı tanımıyor, hesaba katmıyor, görmezden geliyor veya bastırıyor.”…
söylemi, süreci yokuşa süren çözümsüzlüğün, bölücülüğün ön paragrafı değil mi?
Bunu da yaz kızım!
HDP’nin bildirgede altını çizdiği basın, iletişim ve bilişim özgürlüğü söylemlerine de artı puan veriyorum.
Bugün, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun programını izlemek için Valilikçe istenen belgeleri hazırladım basın bürosuna uğradım; Görevli arkadaş, internet sitelerinin programı izleyemeyeceği son bilgisinin kendisine ulaştığını uyarısıyla, “sürekli basın kartı hamili olduğum” gerçeğini bir kenara bırakarak, medyanın Türkiye’deki çeşitli meslek örgütü temsilcilerine, ilgililere, yetkililere, AK Parti’ye ve iktidara şu iki cümlemi de ekle kızım!
-İnternet medyasını sadece reklam panosu olarak değerlendirmeyin!
-Her önüne gelen bir site kurup, aklına eseni yazıp, sonra bunu sosyal medyada paylaşıyor, köşeye sıkıştırdıklarına da ahlaksızca fatura kesip gönderebiliyorsa bunun sebebi sizsiniz…
-Bir zamanlar “bir kısım medya”, şimdilerde “yandaş medya”, “havuz medyası” ve daha bilmem ne medyası…
Kimin ekmeğini yerse onun şarkısını söyleyenlerin temsil ettiği ajanslar, holdinglerin radyo, televizyon ve yaygın gazeteleri, artık emekleme dönemine giren yerel gazeteler, fütursuzca oluşan internet siteleri, engellemelerle başarılı olamayacağınız sosyal paylaşım siteleri ve ceplere yerleşen akıllı yazılımlarla önü alınamaz iletişim çağı…
Yaz kızım!
2023 hedefinde Türkiye’de medya nereye gidiyor?