Bu Ferman iktidarın vergilendirme gücünün sınırlandırılarak hukuk düzenine bağlanması, anayasal demokratik sistemin kurulması yönünde atılmış ilk adım olarak ele alınmaktadır. Zaten bakıldığında Kral ve Baronları arasında imza edilen bu belge tarihteki ilk demokrasi mücadelesi olarak iktidarların keyfi vergi koymalarına tepki olarak başlamıştır.
Her ne kadar uygulamaya konulmasa da imza edilen bu belgede geçen bazı ifadeler günümüz anayasaları açısından da dikkate alınması gereken bazı hususları işaret etmektedir. Magna Carta’da kısaca “…hiç kimse… yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır”.
Bakıldığında Magna Carta’da işaret edilen hususlar hem toplumsal açıdan kanunların üstünlüğünü ifade etmesi hem de iktidarın ezici gücünü hukuk tekniği bakımından sınırlandırması yönüyle önem taşımaktadır.
Günümüze gelindiğinde görülecektir ki anayasalar söz konusu yapıyı teknik manada içerisinde barındırmalarına rağmen özü itibariyle ince ayarlar neticesinde istenilen demokratik sistemin ruhuna erişilememiştir.
Ülkemizde yer alan 1982 Anayasasına bakıldığında da bu samimiyetsizlik tüm kesimlerce görülmektedir. Yani metinlerde yer alan ifadeler oldukça özgürlük içeren ifadeler barındırmasına rağmen işleyiş süreçlerinde aksaklıklar meydana gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bilindiği üzere askeri bir ağırlıktan oluşan yönetimin oluşturduğu “danışma meclisi”ne hazırlattırılmıştır. Aslında bu durum 1982 Anayasasının tartışma konusu olması bakımından önemli bir husustur ve yapılan düzenlemeleri tartışmak havanda su dövmeye benzemektedir. Çünkü hazırlanan anayasal metin içinde yer alması düşünülen temel prensipler Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlı yaşayan insanların fikirleri, görüşleri alınmadan emri vaki yapılarak yazıya dökülmüştür.
Aslında bu anayasa ile ülkemiz iyi veya kötü bir yerlere gelmeye çalışmış ve bugüne varmıştır. Ancak sınırların ortadan kalktığı, her şeyin insanların önüne serildiği günümüzde devlet içinde yaşayan ve devlete bağlı kişilerin görüşlerinin yer aldığı bir mutabakat metnine artık ihtiyaç vardır.
Bu durum devlette yaşayan her vatandaşa tek tek sorulması demek değildir. Bununda teknik bir çözümü vardır o da siyaset kurumudur.
Her vatandaş kendisini bir siyasi parti aracılığı ile ifade etmekte ve bu partiler vasıtasıyla kendisini devlet nezdinde ifade etme imkanı bulmaktadır. Bu nedenle ülkemizde yeni anayasal metin üzerinde her siyasi partinin muhakkak görüş bildirmesi ve isteklerini devlet bütünlüğünü bozmayacak şekilde anlaşma zeminine taşıması sorumluluğu vardır.
Ancak ifade etmek gerekir ki anayasal açıdan girilen bu sürecin çok dikkatli ve titiz bir metin üzerinde geçirilmesi gerekmektedir. Bizim diğer bir çok devletten farkımız “Türkiye Cumhuriyeti” olarak oldukça köklü bir devlet geleneğimizin olduğunun unutulmamasıdır. Bu durum önemlidir, kaldı ki bu geleneğin içerdiği ana unsurlar Türk milletinin de var olma sebeplerini içermektedir.
Bundan dolayı her siyasi partinin bir çok önemli hususa dikkat ederek bir metin üzerinde mutabakata varması toplumsal birliktelik açısından da geleceğimizi ilgilendirmektedir.