Merhum Necip Fazıl, bugün de medya merkezi olan İstanbul’da yani eski ifadeyle Bab-ı Ali’de meşhur “Büyük Doğu”sunda şunu yazmıştı: “Size alçak diyemem çünkü alçaklık bir seviye göstergesidir. Siz o da olamazsınız, olsa olsa ancak çukur olabilirsiniz, siz çukur insanlarsınız.”
Necip Fazıl’ın o yıllarda mümkün ki muarızı olan bir yazar ya da şair için yaptığı bu “azarlama”sı veya “terbiye etme biçimi” bugün bile mahut çevrelerde alkışla karşılanmaktadır.
Geçenlerde Muammer ağabeyi (Cindilli) bir görsel paylaştı, cep telefonundan…
Ne siyasi bir mesaj veriyordu, ne de kimseye bir göndermede bulunuyordu.
Kaldı ki yapabilirdi de…
O görsel şuydu:
Neredeyse Türkiye’nin yarısı kadar olan şehirlerin toplam nüfusu, coğrafya olarak Erzurum’un dörtte biri bile olmayan İstanbul’dan daha az.
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli mimarlardan biri olan ve bir dönem MHP’den İstanbul belediye başkan adayı da olan Prof. Dr. Ahmet Vefik Alp söylemişti:
“Bu dengesiz nüfus dağılımı Türkiye için büyük bir sorun olacaktır.”
Tabi ki kimse Ahmet Vefik’in bu uyarısını ciddiye almadı.
Fakat iktidar, kendi yanında durup karşı tarafa ateş eden tetikçileri ciddiye alıyor.
Büyük katliamların müsebbibi katil bir Nazi subayı olan Reinhard Heydrich, yargılandığı mahkemede kıvırmadan ve tevil etmeden “ben yaptım” demiş ve arkasından da cinayetlerini kendince savunmuştu!
Elin Alman’ı hem de katil bir Nazi bu “duruş”u sergilerken, bizim sözde solcularımız, bindikleri kapitalist kayığında, fakir fukara gençlere yoksulluk ve emek güzellemeleri yaparken meğerse ultra lüks villalarda zevk-ü sefa içinde yaşıyorlarmış.
Nazım bunları görseydi, inanınız ki o şiirini “ey bizim solcular” başlığıyla yazardı ve yine o dizeleri döktürürdü:
(…)
“Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. Vatan çiftliklerinizse, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, ben vatan hainiyim. Yazının üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
Hayır, gazetecimiz öyle de sanatçılarımızın bir kısmı çok mu farklı?
Ya da…
Senelerce bu millete “ Bir hırka bir lokma” deyip, bugün servetini hesaplatmak için uzman tutan sözde “müminleri” de biliriz.
İllaki hatırlarsınız…
Vaktiyle tiyatrocu Atilla Olgaç da çıkıp demişti ki “Ben Kıbrıs’ta 10 tane Rum’u öldürdüm.”
Sonra çok büyük tepki almış ve anında tornistan etmişti. Bir de ortaya çıktı ki o tiyatrocu Olgaç, meğerse Kıbrıs’ta harp etmeyip askeriyenin mutfağında patates soymuş.
Bu kadar lakırdıyı şunun için yaptım.
Bir iki gün önceydi, hani cellatlığa soyunan Sevda Noyan vardı ya, ha işte o kadının savcılık ifadesi düştü ajanslara.,.
Televizyonda atıp tutmuş, elinde liste olduğunu belirtmiş ve oturduğu sitede yapacağı infazları ballandıra ballandıra anlatmıştı ya!
Savcılıkta tornistan etmiş!
Atilla Olgaç gibi…
Efendim, şunu demiyoruz:
“Sevda Hanım, madem canlı yayında böyle asıp şöyle keseceğim dedin, şimdi de arkasında dur o sözlerinin ve kimleri asıp keseceğini açıkla!”
Tabii ki böyle bir saçmalığın ve zırvanın savunulmasını istemiyoruz.
Dediğimiz tam olarak şudur:
Ölçüp biçmeden konuşma, yazma, kafa tutma, birilerine atarlanma…
Eğer yapıyorsan da mahkemede de acizlenip kıvırma.
Dedi ki, “Kabul o bir yanlıştı ve o yanlışı yaptım.”
Yok Ramazan’dı, yok Korona vardı, yok canlı yayın fazla sürdü…
27 Mayıs darbesinden birkaç gün sonra bugün oğullarını herkesin çok iyi tanıyıp bildiği hatta sevdiği bir ağabeyimiz, Demokrat Partili ve Menderes’i de çok sevdiği için Havuzbaşı’nda, bireysel protesto yapıyor. “Adalet… Adalet, Allah seni kahretsin” mealinde bağırıp çağırmış.
Tabi askerler hemen derdest etmişler o ağabeyimizi….
“Demek ki sen 27 Mayıs’ı protesto ediyorsun, demek ki sen hala Menderes’i savunuyorsun.”
Bir güzel “siga”ya çekmişler!
Darbeciler, Menderes ve tüm Demokrat Partililere “düşükler” diye hitap ediyorlar.
Bu ağabeyimize de “düşük” muamelesi yapmışlar.
Eee can tatlı…
Ağabeyimiz bakmış ki bunlar beni uzunca bir zaman “misafir” edecekler!
Demiş ki “Ben, adalet, Allah senin belanı versin derken karımdan söz ediyordum, dövüştük de ona kızıp böyle bağırdım işte.”
Araştırıyorlar ki hakikâten yengemizin adı “Adalet”
Belki yemiyorlar, ama yapacak bir şey de yok, adamın karısının adı Adalet…
Herkes belki Galileo olamaz…
Ama herkes sonradan yalayacağı o iri iri lafları etmeden önce kırk kere düşünüp bir kere konuşmalıdır.