Mesele ESKİ, yazının öznesi benim!

Uzun yıllar yaptığımız meslek hayatımızda çalmadığımız saz kalmadı; ama kolay kolay gaza hiç gelmedik.

Kendi yaşadığım bir olayı, başka biri telefon açarak anlatsaydı, bunu dile getirin, deseydi, "yok artık, bu kadarı da olmaz, bu yazılmaz," diyerek, araştırmayı ve haberin doğrulanmasını beklerdim.

Ancak, bu yazının öznesi olduğum için, yazmadan edemedim. (Özne benim; ama kim bilir bunu kimler yaşamakta acaba, düşüncesiyle aktarmakta fayda gördüm.)

Mesele ESKİ!

Yani ESKİCİ'ler!

Konu şu;

Gerçi, ilk olaydan sonra, "olur böyle vakalar," diyerek bekledim.

Artık beklemenin bir anlamı olmadığını ve beklersem "kul" olduğumu kabulleneceğimi- ki Tanrı'dan başkasına kul olmadığımı bildiğim için, birkaç kelam eylemek gerek, dedim.

Öyle ya, "vatan haini" ilan edilecek değilim ya!

Konumuz ESKİ olsa da bir mantığı ve anlayışı ortaya koymaya çalışacağım.

Dostlarım bilir, 93 yaşındaki annem yaklaşık 5 aydır önce Şehir Hastanesi Enfeksiyon 14'e, şimdi de palyatifte yatmakta.

Bunun, bununla ne ilgisi var, diyenlere hemen söyleyeyim.

Bu, şu demektir; Evimin kapısı günün büyük kısmında kapalı olduğu ve tek tabanca yaşadığım için, su tüketimim de en düşük seviyededir. Öyle ya her gün küvet doldurup ördeğimi yüzdürecek değilim ya!

Hal böyleyken, kapım günün büyük bir kısmında kapalı olduğundan dolayı, gelen ESKİ'ciler, biz eskiyi, yeniyi bilmeyiz, diyerek 4 ay önceki tüketim miktarını yeni faturalara yineleyerek yazmışlar. Hem de bir kez değil, birkaç kez!

Ben de bunu bir eleştiri anlamında, "olmaz ki, böyle de yapılmaz ki," diyerek paylaştım!

Her zaman övülmeye alışkın olan ve eleştiriye tahammül edemeyen bazı zihniyetler, bir eylem gerçekleştirdiler.

Eylem şu.

22 Aralık günü sabah saatlerinde bülbül gibi öten zil sesiyle kapıyı açtım. Açmamla birlikte iki kişi, öyle bir içeri daldı ki bir "yat, yat," demedikleri kaldı. Vaziyet bu olunca, bir an, "ulan acaba hangi örgütün üyesiyim," diye düşünürken, gelenlerden biri "kesmeye geldik, saat nerede," diye sordu.

Abi, ESKİ'nin özel timi böyle girince insan tırsıyor doğrusu.

Hemen ihbar ettim ve öttüm!

Aha da bura da!

Ama sormadan edemedim yine de, öyle ya yıllardır aynı sayaçla yaşadım. "Suçu ne," dedim; "103 lira," dediler.

E, kardeşim, bizde de bir vefa var, yıllarca birlikte yaşadığımız su saatini öyle kolay harcatmayız, değil mi yani!

Tamam, dedim, bir saat içinde cezasını paraya çevirip yatırayım.

"Olmaz," dediler. "Emir var, keseceğiz!"

"Etmeyin," dedim, "siz suyun huyunu bilmezsiniz, akmaz ise yaşam durur!"

"Yok, biz de emir kuluyuz, keseceğiz!"

"Emir varsa, siz de kulsanız, kesin o zaman," dedim.

Ve bundan bir hafta sonra, yani 29 Aralık'ta yine bizim bülbül öttü. Bir görevli, su saatini okuyacağım, dedi. "Olur, gir oku," dedim.

O görevli, saati okurken, ben de aklımdan "aman ha bizim su saati inşallah yasa dışı bir şey yazmamıştır," diye geçirmeden edemedim.

..

Not:

Buradaki tarihler önemli!

Biri rutin okumaya geliyor, diğerleri de bir hafta önce, "keseceğiz," diye ESKİ timi gibi içeri dalıyor!

İnsanın kafası karışıyor, değil mi başkan!

Biz gazeteciyiz ve kimseye eyvallahımız yok!

Yanlış kapı bu!

Öyle ahlaklı gazeteciyiz ki; mesela bir zamanlar Erzurum'u sallayan bir konuda falanca İlçe Belediye Başkanı ile görüşmeye gittiğimde ve sohbetimizde "lütfen bu konuştuklarımızı yazmayın," demişti. Biz de gazetecilik etiğine uyarak yazmamıştık!

Ancak, konu su saatindeki yolsuzluğa gelince yazarım akıllım!