Türkiye’nin dışarıdaki kültürlerden, yapılan provokasyonlardan, dış kaynaklı sosyal olaylardan etkilenmesinin bir sebebi vardır; yabancıların istek ve arzularına (emellerine) karşı bilgi olarak savunmasız olmasıdır!
Bilgi eksikliği ve emperyalistlere direnç kültürü kasıtlı olarak insanımızda geliştirilmemiş ve hayatımıza geçirilmemiştir.
Bu küresel güçlerin ülkemizdeki en büyük silahı ve başarısıdır.
Nasıl ki vücut savunması düşük bir canlı, dış etkenlerle (virüs) hemen nezle grip olabiliyorsa; yabancı ülkelerin ülkemiz üzerindeki fikir, emel ve davranışlarını bilmeyenler de maalesef her fikri ve her fikrin insanını da kendisine yabancı kabul etmiyor, içine çekiyor ve hasta adam böylece tekrar sahneye çıkıyor!
Siyasallaşmış İslam temsilcileri, siyasallaşmış cemaatler, parti liderleri veya ileri gelen oy sahipleri bu yüzden hayatımıza kolayca girebiliyor ve hastalığa sebep olabiliyorlar.
Daha süslü laf söyleyebilenin yanında yer almak hastalığı; dini söz söyleyenlere, dini görünümlü ve dini kullananlara kapılmak sendromunu şimdiye kadar yenmeliydik!
Ki bu tür bozukluklar; milli direnci düşürüyor, bu yolda savaşan milliyetçi insanları silahsız bırakıyor.
Sahnede en büyük aktör; medya!
Uyutmak, uyuşturucu dozunda diziler üretmek, izletmek. Ve ikinci görevi süsleme sanatı; aykırı işleri ve düşünceleriyle iktidarı methetmek, riyakârlık ve yağcılık sanatı(!) icrası!
Ve vatandaşa geri dönüşümü olmayan hata ve yanlışları göstermemek!
Amaç; dertten sakınmak, korku, ikbal, istikbal ve para; medya patronları ve oyuncak kafalı ve kalemli, omurgasız yazarlar sahnedeler tabii ki!
Ne çok omurgasız var amilli medyamızda, gizli saklı, dipten giden, sezdirmeyen, bukalemun karakterli!
Hele süslü laflar, usta demagojiler, dini duygular içeriyorsa; yabancı ağızlı ve görevli siyasi adamların söylemlerinde; o zaman yabancıların zaferleri daha kolay ve daha çabuk etkili olabiliyor.
Daha eskiden ben böyle bir yazıyı yazarken, okuyacak olan ülkelerin toplum mühendisi veya haber alma örgütlerine sazımla yol gösterdiğimi düşünürdüm. Şimdi düşünmüyorum, çünkü gerek kalmadı; artık onlar bizi daha iyi tanıyorlar!
Ve ne kadar korkunçtur ki; hep tanımışlardı!
Biz, karakterimizi, ahlakımızı, yapımızı belli etmemize rağmen, onların yapılarını, aksiyonlarını hatta ve hatta taktiklerini de bırakın emellerinin ne olduğunu bile idrak edemedik.
Emel, emel diyorum da her üç yazımın birinde; emelleri nedir soran olur mu?
Sağır sultan bile duymuş ve bilmiştir de; ben gene de sağır sultandan daha sağırlar için tekrar edeyim!
Emelleri: Türkiye’nin coğrafyasını Müslüman Türk’e yönettirmemek ve ikinci olarak da bu coğrafyada Türk’e hayat hakkı vermemektir!
Hoş; Müslüman Türk diyorum da; sanki Müslüman olmayan Kürt’e veya Müslüman olan Kürt’e hayat hakkı(!) mı verecek? Elbet taşeronluk yaptırıp; hayat ve rant hakkını sadece kendisine tanıyacak! Bu satır bölücülükte ısrar eden satılmışlaradır.
Emellerinin ne olduğunu idrak edebilseydik belki defans hatta karşı atak yapabilecektik!
Türk Milliyetçiliği; bunun için yabancılar ve yabancıların memurları için tehlikeli ve düşmesi gereken bir kaledir!
Ve elbette ki; asla son bir baca tütene kadar da asla ve kat’a düşmeyecektir!
Okullarımızdaki öğretimlerde milliyetçilik derslerinin olmaması, kahramanlarımızın ve essiz var oluş savaşlarımızın bugün önemsiz gibi algılatılmaya çalışılması bu yüzdendir!
Bağımsızlık fikrinin düşmanı bu ülkenin de düşmanıdır! Din adamı, siyaset veya düşünce adamında bağımsızlık fikri yoksa ciddiye almak, dini, siyaseti ve genel kaos niteliğindeki gelişmeleri anlamamak demektir! Anlamamak ise; yabancılar karşısında savunmasız, cascavlak kalmak demektir!
Bağımsız Türkiye düşüncen varsa; Türk Milliyetçisindir! Ve onlara göre yanlış yerdesindir!
Elbette ki okullara bağımsızlık ve milliyetçilik dersi konmalıdır!
Karşı tarafta yer almak; sessiz kalmak, menfaati için karşı tarafta olmak, karşı taraftan beklenti içinde olmayı; bu dünya ve ahret inancımla ifade ediyorum ki; büyük bir sefalettir!