Bir belediye başkanın maaşının 250.000 lira olması tartışılırken ülkede yürek burkan olaylar yaşanıyor... İstanbul Fatihte bir evde yaşayan "dört kardeş" siyanürle hayatlarına son vermeleri vicdanı olan herkesi yaraladı.
İstanbul'daki olayın üzerinden bir hafta geçmemişti ki Antalya'da Erzurumlu bir aile "baba, ana, iki çocuk" geride acılarını, yoksulluklarını, çaresizliklerini bırakarak hayatlarına son verdiler.
Toplum cinnet geçiriyor. Toplum savruluyor. Kuran-ı Kerim'in ifadesiyle "bu gidiş nereye" diye sormamız artık kaçınılmaz oluyor.
Nasıl sormayalım ki insanların en emin olması gereken yer camilerdir. Halbuki camilerde ayakkabılar, el çantaları, paltolar çalınmasın diye cami içine ve dışına birden çok kamera koyduk......?
Yaşlı, kimsesiz, bakımsız ve sahipsizlerin sahibi olmak için kurulan Huzur evlerine kameralar koymadık mı? Yaşlılar itilmesin, kakılmasın, maddi ve manevi şiddete maruz kalmasın diye kameralar yerleştirdik.
Oturduğumuz, yaşadığımız kendi evlerimize kameralar koyduk. Niçin? Çocuklarımızı emanet ettiğimiz bakıcılar, hizmetçiler onlara şiddet uygulamasın diye.....!
Canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımızı, torunlarımızı geleceğimizin teminatı diye ifade ettiğimiz evlatlarımzı teslim ettiğimiz okullarımıza kameralar koyduk.... Neden? Zararlı alışkanlıklardan, uyuşturucu belasından koruyalım diye.............!
Parklara, bahçelere, oyun alanlarına kameralar koyduk ki çocuklarımız tacizcilerin tacizinden, kötü alışkanlıklarla mücadele edebilmek, zararlı mahlukların tasallutundan kurtaralım diye............!
Karayolu kavşaklarına kamera koyduk ki, kazalar önlensin, suçlu suçsuz ayırt edilsin, hız kontrolü sağlansın diye.........!
Karakollara kameralar koyduk ki suçlulara maddi şiddet uygulanmasın, insan onuruna aykırı, Avrupa normlarında bir sorgu ve ifade alınsın diye.
Hastanelere kamera koyduk...! Neden? Hastalar, hasta yakınları başta doktorlar olmak üzere hastane personelini dövmesin, darp etmesin diye...
Kütüphanelere kamera koyduk ki kitaplar çalınmasın, okumak isteyen insan güvenli biçimde aradığı kitabı bulsun, kitap sahifelerinin yırtılmasının önüne geçmek için...
Mezarlıklara kamera koyduk ki ölülerimiz kabirlerinde rahat uyusun, mezarları açılıp kemikleri çalınmasın diye.......
Mahallelere, sokaklara, apartman girişlerine, sitelere, iç ve dış kapılarına kamera koyduk ki her an hırsızlara karşı korunsun diye.........
Kamu kurum ve kuruluşlarının uygun olan her yerine kameralar koyduk ki girip çıkanları, mesaiyi aksatanları, zamanında işe gidip gelenleri tesbit edelim diye....
Stadyumlara kamera yerleştirdik.! Neden? Küfredenleri, taşkınlık yapanları, koltukları kıranları yakılayım diye....
Yukarıda sıraladığım olaylara yenilerini ilave etmek kolay...
Fakat asıl olan Müslüman Türk Milleti neden bu hale geldi? Getirildi?
Tarihçilerin, sosyal bilimcilerin, ilahiyatçıların, hukuk sosyolojisi üzerinde çalışanların mutlaka bu soruları irdeleyip "neden bu hale geldik?" sorusunun cevabı bulunmalıdır!
Cevabı ortaya konulmuş olan bu sorulara üniversiteler, enstitüler ve aklı başında olan herkes katkı sunarak milleti bu bataklıktan kurtarmalıdır..!
Çünkü bu yaşanan sürecin adına ister kültür bunalımı, ister inanç bunalımı, ister ekonomik çöküntü, ister sosyal kıyamet deyin ...!
Ne derseniz deyin buna bir çare üretmek gerektiğine inan yönetimler, yöneticilerin artık bu toplumu ikna edip tedbir almalarının vakti gelmiş ve geçiyor...!
Yoksa iş giderek çığrından çıkar ve sosyal patlamalara sebep olabilir.....! Bundan dolayı dünya ve ahretiniz berbat olur.
Bunun sorumlusunu yurt dışında aramayın. Yoksa "ne oldu bize" diye çok kafayı taşlara, duvarlara vururuz. Vurursunuz.
Bunun için çareyi içimizde kendimizde arayalım.... Tez elden çare üretelim.