“Allah dert verip hekime, dava verip hâkime düşürmesin “ temennisinde bulunsak da hayatın akışı içerisinde hekimlere ve hâkimlere işi düşmeyen insan yok gibidir.
Adliye kapılarında fazla işimiz olmasa da şahsım ve yakınlarım için hekim kapılarına gittiğimiz çok olmuştur.
Kırk yılı aşkın bir süredir Sağlık Sektöründe çalışan biri olarak Tıptaki gelişmeleri, hekim ve hasta ilişkilerini yani hastane kapılarını çok yakından bilen biriyim.
Geçen hafta geçirmiş olduğum bir sağlık sorunu nedeniyle Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi’ne yolum düşmüştü.
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen hastane koridorları bölgeden gelen hasta ve yakınlarıyla doluydu. Her şeyin saat gibi işlediği bir sistem hemen göze çarpıyordu.
Kalabalıkların arasında Kürtçe ağıt yakan bir hanımın feryatları yürekleri dağlarken , hastane çalışanları ve hastalar rutin işlerinin peşinde koşuyorlardı.
Yılda, bir milyon hastaya şifa dağıtan bu hastanenin düzeni ve çalışma temposu göğsümü kabartmıştı.
Rutin tahlillerimden sonra yolumun Kardiyoloji Servisi’ne gideceğini hiç düşünmemiştim.
Bende özel hatıraları olan bu servise gittiğimde kendini evinde hisseden biri gibi içim huzur dolmuştu.
Kadim dostum, güzel insan Prof.Dr.Hüseyin Şenocak kontrollerimi yapıp anjiyo olmam gerektiğini söylediğinde içimde en ufak bir korku ve endişe duymamıştım. Çünkü bu servisin kuruluşunu, işleyişini, hocaların başarılarını, fedakârlıklarını çok yakından bilmekteydim.
Kapısında “Prof.Dr.Necip Alp Kardiyak Kateterizasyon Laboratuvarı” yazan üniteye girdiğimde ne kadar güzel bir vefa örneği sergilenmiş diye içimden geçirdim ve hatırlarımla başbaşa kaldım.
Prof.Dr Hüseyin Şenocak kolumdan başladığı anjiyoyu yaparken bende başka bir aleme dalıp, işlerini profesyonelce yapan ekibin güvencesi içerisinde tarihî bilgilerimle ve hatırlarıma döndüm.
Mustafa Kemâl’in “Doğuda bir üniversite kurulmalıdır” direktifi doğrultusunda 12 Mart 1955 yılında resmen kuruluş karar alınan ve 1957 yılında hukuken kurulması tamamlanan Atatürk Üniversitesi’nin kuruluş macerasını, Rıfkı Salim Burçak’ın gayretlerini ve devrin Başbakanı Adnan Menderes’in “Üniversiteyi Erzurum’da kuralım” dediği sözlerini hatırlamakla geçmişe yolculuğa başladım.
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 1963 yılında Prof.Dr.İhsan Doğramacı’nın gayretleriyle kurulduğunu, bu kuruluşta büyük emekleri olan Rektör Eyüp Hızalan’ı ,Tıp Fakültesi’nin ilk dekanı Ali Ertuğrul’u ve o zamanın ünlü hekimleri Dr.Muzaffer Kürkçüoğlu’nu ve Dr.Tali Ural hocaları minnetle anıp,11 Nisan 1966 da eğitime başlayan Atatürk üniversitesi Tıp Fakültesi’nin bu gün geldiği noktayı kıyasladım.
Bu kıyaslamada değerli büyüğüm, ağabeyim Prof.Dr Necip Alp’in kardiyoloji servisine verdiği emekler ve anjiyo ünitesini Erzurum’a nasıl kazandırdığı gözümün önünden bir şerit gibi geçerken kalp hastalığından genç yaşta kaybettiğim babamın bu imkânlardan faydalanma şansı olmadığına hayıflandım.
1983 yılında Anjiyo makinasının alındığını ve 1984 yılında Anjiyo yapılmaya başlandığını çok iyi bilmekteydim. Ankara’dan bu tarafa Anadolu’da böyle bir uygulamanın yapılması olağanüstü bir başarıydı ve başarının altında Dr.Necip Alp’in imzası vardı.
Çok büyük emeklerle kurulan bu sistem dünyadaki gelişmeleri takip etmede de üstün bir başarı sağlamış,1985 yılında dünyada başlatılan Anjio plasti uygulaması 1986 yılında Erzurum’da Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılmıştı.
Anjiyo Ünitesi Erzurum’a kazandırılmadan önce hastaların anjiyo olmak için Ankara’ya gittiklerini ve en az altı ay sıra beklediklerini düşününce şu an her gün onlarca insanın anjiyo olduğu bu servise emek verenleri saygı ile andım.
Düşünce labirentlerinde gezerken Hüseyin Hoca’nın” İki damarınız kapalıymış, şimdi onları açacağız” demesiyle gözüm ekrana ilişmiş, yapılan operasyonu bir müddet izlemiştim.
Operasyondan artık kalp damarlarında iki stentli biri olarak ayrılınca gördüğüm ve yaşadığım manzaralar gıpta edilecek boyuttaydı.
Bir gün kaldığım Yoğun Bakım Ünitesi’nde her şey yolunda ve bir disiplin içerisinde yürüyordu. Hocası, asistanı, hemşiresi, hastabakıcısı, teknisyeni hülâsa tüm personel ,işlerini profesyonelce ve severek yapıyorlardı. Bu tabloyu görünce ülkede her kesim işini böyle yapsa nerelere ulaşırız demekten kendimi alamadım.
Bir günlüğüne misafir olduğum bu servisten çok olumlu duygularla ayrılırken hemşerimiz Prof.Dr.Nusret Karasu Hoca’nın ilk dersi verdiği Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, kuruluşundan günümüze kadar hizmet yapan, şifa sunan tüm hekimlerimize şehrim adına minnetlerimi ifade eder, şahsıma yapılan anjiyo işlemini gerçekleştiren değerli dostum ,kardeşim Prof .Dr.Hüseyin Şenocak’la ,Prof.Dr.Hakan Taş’a ve kardiyoloji servisinin hekim, hemşire, hastabakıcı, teknisyen ve diğer personeline en kalbi duygularımla şükranlarımı sunarım.