Dünyanın marka olan ödüllerine ulaşamamış olabiliriz. Nobel Barış Ödülü gibi, spor karşılaşmalarında alınan ödüller gibi, bilim alnında kazanılmış ödüller gibi!
Herkesin takdir edebileceği alkışladığı ödüllerimiz olmayabilir.
Herkesin hayatı çok ama çok önemli! Kendi hayatımız çok önemli. Hayat bize zorluklarla mücadele ettiğimiz için bir ödül vermeyebilir. Tekrarı olmayacak hayatımızın kıymetini bilerek kendimize bir ödül verebilmeliyiz.
Onurla, şerefimizle hayatımızı tamamlayıp bir ödül sahibi olabiliriz. Bunu kendimizden esirgememeliyiz! Bu ödülü kendimize verebilmeliyiz.
Başkalarının ve kendimizin hayatına en büyük ödülümüzü sevgi ve adaletle geçirilmiş bir ömürle sunabiliriz.
Saygı ve doğru iletişim, karşıdakini dinlemek esas olarak alınmalı! Anlaşılmaya verdiğimiz değeri, başkalarını anlamaya da verebilmeliyiz.
Başkalarının hakkına gösterdiğimiz saygı, titizlik, koruma hırsı bizi daha çok insan yapar!
Günlük çıkarlarımıza verdiğimiz değeri herkesin verdiğini ve hepimiz için çok önemli olduğunun bilinciyle hareket edebilseydik; anlaşmazlıklar elbette olmazdı.
En büyük yanlışımızın kendimize geldiğinde her kazanmayı bir oyun görmemizden mi; her ulaşabileceğimiz şeyi kendi hakkımızın olduğunu düşünmemizden mi kaynaklanıyor; bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalar, kavgalar? Suçlu egomuz lehine yaptığımız hırslarımız mı?
Küçükken oyun oynadığımız mahalle arkadaşlarımıza kazanmak için yaptığımız gerçekçi olmayan itirazlar, masum sandığımız yalan iftiralar mı temelini oluşturdu bugünkü hayatımızın temelini.
Üstünlük duygumuz nereden geliyor, asaletimizi kendimiz mi oluşturduk, hangimiz ana babamızı, kardeşimizi, çocuğumuzu seçme hakkına sahiptik?
Bizim dünyada makam, mevki, para sahibi olmamız gerektiğini kim vaat etti ki? İhtiyacımızdan fazlası bizi mutlu edecek göründü ve biriktirmek hastalığı için her yolu mubah saydık!
Hırsımız, yürüyen ortalama yetmiş kiloluk bedenimizi kin, haset, öfke, anlaşmazlık abidesi külçelere dönüştürdü. Anlamamakta ısrar günlük alışkanlıklarımız arasında kadeh kaldırıyor.
Hani dindarların artması ile dindar olmakla mutlu olacaktık; olamadık çünkü kendimize, çevremize samimi olamadığımız için Allah’a karşı da samimi olamadık. Dualarla, ibadetlerde yüreğimizi Allah’a ulaştıracaktık; samimiyet ve bilinç olmayınca olmadı!
Düşüncelerimizin değişmesi için radikal bilinçlere, köklü eğitimlere, kendimizi bilincin kılavuzluğuna bırakmaya ihtiyacımız var.
Belki de çoğumuzun doğruları görüp yapmak için manisi var. Düşüncelerin değişip hayata geçmeleri beynimizdeki mani (engel) sonlandırılabilmeli.
Ömrü doğru işlere vakfedip doğru ve mutlu insan olarak yaşamanın ilk yolu aileden ve öğretmenlerden başlamalı!