Siyasetin ve terörün tavan yaptığı bir dönemde okullarımızı açıyoruz. Terörün yoğun yaşandığı bölgelerimizde eğitimin nasıl yapılacağı ise belli değil.
Öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin hayatları ne kadar ve nasıl korunabilecek, bilmiyorum!
Diğer bütün illerimizde bir terör saldırısının olmayacağını kim garanti edebilir, onu da bilmiyorum!
Avrupa’da örneklerini gördüğümüz okul ve anaokulu baskınları ve onlarca katledilen çocukların acı hatıraları aklıma geldikçe olmayan huzurum allak bullak oluyor!
Şehit der geçer miyiz, tedbir almıştık mı deriz onu da bilemiyorum!
Okullar açılıyor!
Öğrencilerimiz heyecanlı, sevgili öğretmenlerimiz heyecanlı.
Defalarca uğraşıp, sistemler değiştirerek uygulamaya çalıştığımız Milli Eğitim sistemimiz yazbozdan ziyade deneme yanılma sistemi midir, anlamak güç!
Sisteme ilave etmemiz gereken ve gelişmiş dünya ülkelerinin yıllardır uyguladığı bazı sistemlerden söz eden bile yok!
On yaşına gelene kadar hiçbir deneme sınavına tabi tutulmayan Avrupa (Danimarka, Finlandiya) ülkesi çocukları bir tarafta, birinci sınıfta daha okuma yazmayı tam öğrenemeden seviyelerini zorlayan sınavlarda ter döken bizim çocuklarımız. Bu yarışma ömür boyu sürüyor!
Adamlar senenin ilk dört ayında doğmuş çocukla, ortasında doğmuş çocukları ve son çeyrekte doğmuş çocukları bile ayrı ayrı sınıflarda okutuyorlar!
Bir öğrenci diğer öğrencilerden bir veya birkaç gün sonra okula başlayamıyor çoğu ülkede. Çünkü bir öğrenci sınıfa sonradan başladığında özgüven eksikliği hissediyor, kendisinden bir gün önce bile başlamış çocuğun tecrübesinin karşısında kendisini eksik hissediyor! (Malcolm Gladwell / Çizginin Dışındakiler)
Öğrencilerin aynı sınıfta ve aynı yaşlarda olmalarına özen gösteriyorlar!
Ve öğretmenler, veliler çocukların okuma alışkanlığı kazanmaları için evde okuma saatleri koyup yönlendiriyorlar, okulda dinlenme saatlerinde ellerinde kitap okuyarak örnek oluyorlar!
Ey öğretmenlerimiz okuyunuz!
Öğretmenlerimiz kitap okumaz, okuma alışkanlığı kazandırmazlarsa bu ülke yerinde bile sayamaz!
Dizi seyrederek öğretmenlik yapılamaz!
Okumak, okuduğunu anlamak, okuduğunu nakledebilmek işini öğretmenler öğretebilirler.
Kendi okumayan bir öğretmen okumayı bari öğrencilerine öğretse diye düşüneceğim ama okumayan bir öğretmen, okumanın ne demek olduğunu bilemeyecek ki; böyle hayırlı bir iş yapabilsin!
Atatürk “Beyaz Zambaklar Ülkesi” adlı Gregory Petrov’un bir kitabını okumamızı, okullarda okutmamızı tavsiye etmiştir!
Bu kitap, ah bu kitap: Finlandiya’nın Finlandiya olarak dünyanın en müreffeh ve mutlu ülkesi nasıl olmuş; onu anlatmış! Acaba diye düşünüyorum; Atatürkçüyüm diyen kaç öğretmen bu kitabı okumuş, okutmuştur?
Bence çok değil; hem de hiç denecek kadar azdır belki!
2015-2016 Eğitim ve Öğretim yılımız her yıldan daha fazla okumağı çocuklarımızın hayatına yerleştiren bir yıl olsun! Okuduklarımızı daha çok anladığımız bir yıl olsun! Sağlıklı, korkusuz, geleceğe güvenle bakabilen nesillerin yetiştiği bir yıl olsun; bu yıl!
Okumayan öğretmenlerimiz kendilerine başka bir iş bularak ve çocuklarımızdan uzak durarak daha faydalı olacaklardır!
Bu ülkenin sıkıntısı; okumak okumamakla, okuduğunu anlayıp anlamamakla ilgilidir!
1. Lütfen genelleme yapmayın, bahsi geçen kitap tarafımdan okunmuş olup, okulumuzda her sabah okuma saati uygulaması yapılmaktadır.
2. Öğrencileri ilk 4 ay, ortasında ve son çeyrekte olmak üzere gruplama yaparak öğretim yaptığımızda gördük ki, aynı karakterdeki öğrenciler bir arada oluyor, kişilik çatışmaları fazla oluyor, bir sınıf çok sessiz, duygusal olduğu halde diğer sınıf çok haraketli oluyor..