- Sıra ne zaman bize gelecek?
- Vakti geldiğinde üstat…
- Ne garip değil mi ölüm?
- Her canlı ölür…
- Herkes ölür elbette… Ama garip… Ölümle birlikte gerçekler çarpar insanın beynine. Ölüm gerçeği hatırlatır dostum
- Hangi gerçeği üstat?
- İnsanların boş yere mutlu olamadığı, boş yere birbirini kırdığı, boş yere birbirini kırdığı, boş yere aşkları heba ettiği gerçeğini…
- Ama üstat hayat bu; kırılırsın, incinirsin, sevinirsin, seversin, gülersin, çocuklar gibi mutlu olursun, koşarsın, düşersin, acı çekersin… Hayat dolu…
- Doğru… Hayat dolu… Çok dolu… İşte bu çirkinliklerin, güzelliklerin, bu hengâmenin içinde gülmek güzel de; ağlamak boşa değil mi? Sevmek güzel de; kırmak, mutsuz olmak boşa değil mi? İşte dostum; ölüm bu gerçeği hatırlatır…
- Peki, siz de hatırladınız mı üstat?
- Hatırladım dostum… Boşuna üzdüğümü, boşuna üzüldüğümü, mutlu olabileceğimizi hatırladım…
- Ölümsüz de hatırlanmaz mı gerçekler üstat?
- Doğanın dengesinde. Gerçeği unutmayanlar dengede durur…
- Anladım üstat…
- Gidelim dostum…
- Gidelim üstat…