Dünya değişiyor. Türkiye değişiyor. Toplumsal duygu, düşünce, sezgi ve alışkanlıklarımız değişiyor. Fakat kendilerini radikal "İslamcı" diye tanımlayanlar inanılmaz değişiyor.
Moda merkezleri, ev dekoratörleri, inşaatçılar, mimarlar bu değişimin baş aktörleri gibi. Gün geçmiyorki televizyon, gazete haberleri bu modern dünyada dünyevileşen hızlı İslamcıları manşetlerine taşımasınlar.
Televizyonlar, gazeteler bu toplulukları “Ahlaki erdemlerinden”, “Fikri yüksekliklerinden”, “felsefi erdemlerinden” ve nihayet “Nebevi” metotlarından değilde; yaptıkları israflardan, saçıp savurmalarından, lüks ve dünyevileşen hayatlarından haberlere konu oldular.
16-11-2008 tarihli gazete ve Televizyon haberleri, bu olanları; açık oturumları muhafazakâr, radikal Müslümanlar diyerek gündeme taşıdılar. Konu neydi? İstanbul’da tanesi 5-6 milyon dolara yapılan lüksün ötesindeki villaların sahipleriyle ilgiliydi.
Evlerin iç duvarları inciyle işlenmiş süsleriyle, altınla kaplanmış mermerleriyle, fayanslarıyla yapılmış yer zeminleriyle topluma deklare edildi. Bir metre kare fayans 1200 dolara mal olmuş, ithal musluklar altın kaplama yapılmış. Ne diyelim Firavunları, Karunları dahi kıskandıracak bir ihtişam içinde yapılar. Alıcıları ise Muhafazakâr Müslümanlar, Radikal İslamcılar, sonradan zenginliği yakalamış fakir Müslümanlar. Bu evleri alırken gururla, övünmeyle topluma bakın biz neler yapıyoruz diyorlar....!
1980’lerden sonra başlayan İslami kesimdeki radikalleşme bu günlerde ne yazık ki değişerek Karunlaşmaya, firavunlaşmaya dönüşme eğiliminde.....!
Bu insanlar önceleri fakirdi. Köyden gelmişlerdi. Anadolunun bin yıllık değerlerini taşıyorlardı. Sonra parayla tanıştılar. Araba aldılar. Beğenmeyip arabalarını değiştirdiler. Bir müddet sonra ev aldılar, sonra onu da değiştiler. Değişim devam ediyordu. Bayanlarla tokalaşmıyorlardı... Fakat birden sosyete ile tanıştılar. Güzel bakımlı, güzel giyimli hanımlarla tanıştılar. Artık önceki eşleri onlara yetmiyordu. Ne yapmak lazım? Cevap kolaydı. Boşanmalıyız. Öylede oldu. Genç ve güzel bayanlarla evlendiler. Adına tesettür dedikleri bir sürü eşya üretip giyindiler. Hâşâmlar, eşarplar, pardisöler. O kadar güzel tasarlanmıştıki bırakın insanı keçiyi bile yolundan ediyordu!
İşte bu ortamda magazin basının aradığı konuya malzeme oldular. Günlerini gün edip “Sabah kahvaltısını” bilmem hangi beş yıldızlı otelde, öğle yemeğini hangi restoranda, akşamları hangi zengin sofralarında geçirir oldular.
Peki, bunları yapanlar geçmişte ne demişler? Birde ona bakalım. "Peygamberimiz öyle günler oldu ki açlığından karnına taş bağladı arkadaşlar. Aç susuz yatan sahabeler vardı. Bir lokma yiyecek bulamayan sahabeler vardı. Peygamberimiz vefat ettiğinde miras olarak bir kırba bir hasır bir “rida”sı vardı..... Ey arkadaşlar demekle toplumu etkiliyorlardı"!?....
Hz. Ömer’i anlatıp, meşhur mum hikâyesini ağızlarında ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Hz.Ömer “kendi işini yaparken kendi mumunu, devletin işini yaparken devletin mumunu yakardı” diye nutuk çekerlerdi. Abbasi, Selçuklu, Osmanlı'lardan adalet üzere anekdotlar anlatıp toplumu etkilerlerdi.
Teorik olarak anlatılanlar doğru idi. Toplum iyiye güzele davet ediliyordu. Bundan güzel ne olabilirdi. Dinleyenler memnundu......
Derken tılsım bozuldu, artık Hz Ayşe validemizin çeyizi anlatılmıyordu. Ehil olma yani “başınızdaki zenci köle dahi olsa ona itaat edin” rafa kaldırılmıştı. Bal tutan parmağını yalıyordu. Ehliyet, liyakat kendileri içindi. Bu bir çelişkiydi. İşte sivrileşen kesimler bu değişim karşısında dün karşı çıktıkları “Paris moda merkezini” takip etmekte, “Milano defilelerini” seyretmekte yani dünkü Anadolu izlerini silmekle meşguldüler. Fakir Anadolu insanı unutulmuştu. Anadolu hala sessiz hala perişandı. Ama artık umurlarında değildi.... Konuşmaları ne yazık ki samimiyetten, doğruluktan yana değildi. Çünkü bu insanlar artık zengin olmuşlardı........!
Herhalde değişim bu olsa gerekti!!!!!