Sorular, televizyonlardaki “Ramazan fetvacısı” hocalara yönetilen sorulara benzedi, ama pratikte konu çok ciddi…
Sosyal medya denilen bu mecra, esasında bir yanıyla bugün ki medyanın eski yapısını yani “Türk basınını” hatırlatıyor.
Orada da, “mutlak iyiler” ve “mutlak kötüler” vardı.
Öyle ki, bütün renkler siyahla beyaz arasında silinip gitmişti.
Hükümetler devirip, hükümetler kurmaya kadar işi götüren eski Türk basını, kendisini dördüncü erk olarak görürdü.
Şimdilerde adına “ana akım medya” denilen basın, dijital yayınlar ve sosyal medya karşısında müthiş irtifa kaybediyor.
Bu yüzdendir ki, hükümet yıkıp hükümet kuramıyor artık!
Pekii dijital yayınlar ve de sosyal medya ne durumda?
Halkın haber alma ya da kaliteli yayın izleme hakkını karşılıyor mu?
Karşılamıyor tabii ki…
Orada da acayip saçmalıklar var.
Orada da karpuz gibi ikiye bölünmüşlük var.
Bir yanda sövücüler, beri yanda övücüler.
Taraflar, kendi mahallelerindeki mevzilerinden, ellerindeki Mavzerlerle ha bire kurşun yağdırıyor.
Empati yok…
Hakkaniyet ölçüsü yok…
Vicdan muhasebesi yok…
Yalnızca “iyi” ve “kötü” var!
Her iki mahallede de linç, salgın bir illet haline dönüştü.
Cehalet ise, kale surları gibi muhkem…
Kimin haklı olduğunun zerre önemi yok, kimin klavye lejyoneri daha etkiliyse o daha çok bağırıyor!
…
Onlarca, yüzlerce örnek verebiliriz de, buna sahifeler yetmez.
İki örnekle iktifa edeceğim.
Birincisi: Terörsüz Türkiye meselesi…
İkincisi: Erzurum’da yerel yönetimlerin ramazana has hizmetleri…
Terörsüz Türkiye meselesi, ülke gündemine yerleştiğinden beri kimi çevreler yasa, gama büründü.
Ödleri patladı adeta; gerçekten de ya terörsüz günler gelirse diye…
Gazete ve televizyonlarda o kadar değil, ama sosyal medyada volkan gibi patlayıp patlayıp duruyorlar.
Lav yerine…
Yalan, ihanet, hakaret, küfür ve alçaklık püskürüyorlar!
Yarım asra dayanan terör belasının, bu ülke topraklarından defolup gitmesini istemiyorlar.
Oysa hükümet, idrak mahrumu kişilerin bile bir seferde anlayacağı şekilde açıkladı:
“Taviz yok, pazarlık yok, ön ve arka şart yok, hesap içinde hesap yok.”
“PKK silah bırakacak, kendisini feshedecek.”
Buna rağmen…
Kaç günden beri, sanki tam tersi bir irade sergilenmişçesine tutum takınılıyor.
Lağım çukuruna çevirdikleri sosyal medyada pislik savaşı başlattılar!
Söylenecek çok şey var da şu aziz günlerin hürmetine burada noktalayalım.
…
Gelelim Erzurum’daki yerel yönetimlerin ramazana münhasır hizmetlerine…
Yani fakir fukara için yapılan yardımlar…
Merkezi hükümetin ilimizdeki temsilcisi kurumlar -ki bunların başında valilik ve vakıflar müdürlüğü gelmektedir- ayrıca büyükşehir başta olmak üzere tüm belediyeler, sivil toplum örgütleri ve hayırsever insanlar…
Yakından takip ediyorum.
Adlarını zikrettiğim bu müesseseler, “amandır bir kenarda unutulan bir insanımız olmasın” diye, çok samimi bir gayretle gece gündüz koşturuyorlar.
Sıcak aştan tutunuz da ramazan kolisine kadar dağıtılıyor.
Kimseye meşrebin nedir diye sorulmuyor.
İnsan olması ve ihtiyaçlı olması tek karine…
Ölçü belli çünkü:
“Aç insana inancı sorulmaz.”
Hepsinin de haklarını teslim etmeliyiz.
Gerçekten de bu hizmeti sunarken insan onuruna halel getirecek en küçük bir hatadan bile kaçınıyorlar.
Sahadaki gerçek buyken…
Sosyal medyada yaygara koparanlar öyle bir rüzgar estirmeyi başarıyorlar ki:
“Erzurum’da gerçek fukaraya yardımlar ulaşmıyor, torpili olanlar ve AK Partililer yalnızca korunup kollanıyorlar!”
Allah’tan korkun, kuldan utanın diyeceğim; ama nafile…
Zira:
Allah’tan korkusu kuldan utanması olan biri, böyle bir kara çalmaz ki...
Mümkün değil.
İddiayla söylüyorum:
Erzurum’da, “Ben yoksulum, şu aziz Ramazanda açım, kimse kapımı çalmadı” diyecek vicdan sahibi bir Allah kulu çıkmaz.
“Beş koli aldım, niye on koli vermediler” diyenler nadiren de olsa çıkabilir.
Lakin “Devlet benim kapımı çalmadı” diyecek kimse olmaz.
Şayet saklanıp, kendini insanlardan tecrit etmediyse…
İşte sosyal medya hakikati bu ne yazık ki…
İfratla tefrit arası desek, yine de manzarayı tasvire yetmez.