Kuranı kendi dilinde anlamaya çalışarak okuyanları mealciler diye etiketleyen, ötekileştiren bir grup var! İslamiyet gruplardan çok çekti, çok yoruldu; yeter! (Bakınız Enam 159)
Bayram hutbeleri; “Bir ramazanı daha geride bıraktık, ömrü olanlar nice bayramlara kavuşacaklar” diye başlardı.
Ömür takdir edilmemiş olanlara ise Allah affıyla, merhametiyle kolaylıklar versin. Ve ne kadar yaşasak da bir gün mutlaka bu dünyadan öbür dünyaya göçeceğiz.
Bu ramazan yaşamış olduğumuz diğer hiçbir ramazana benzemedi. Toplu namazlar yok, camiler kapalıydı. Bu konuda birçok yorum yapılabilir elbette. Binlerce görüş vardır.
Benim düşüncem de Allah bizim ibadet şeklimizden ve bizden razı olmadığı için bu sistemi uyarı amaçlı değiştirdi ki belki doğru yola yönelebiliriz.
Allah’ın bu yıl ki ramazan ayı değişiklikleri için hiçbir şey düşünmeyecek birçok Müslüman vardır, nedenini niçinini kendisine sormayan! Başkalarını suçlayan, olayları suçlayan, kendini sorumlu tutmayan! Veya ramazan geldi diye sevinç yaşamayan, gidince de normal günlerden bir fark görmeyen insanlar da vardır. Ramazan geldi, değişmedi, gitmiş farkında değil; eyvah ki eyvah!
Dinimizi doğru öğrenmenin ilk kaynağı Kuran’dır. Kuran okumak her Müslümana farzdır. Dinimizi televizyonlarda astronomik paralar alarak genelde tefrikalara dayalı sohbetlerle şov yapan insanlardan öğrenmek, bizleri doğru yola taşımaz.
İlk ayeti “OKU” olan bir Kuran’ı biz yalnız Arapça okuduk, Arapça öğrenmeye çalıştık, tecvit gibi sonradan çıkmış teknikleri öğrenmeye çalıştık, Arapça dinledik, hafızlara para vererek karşılığında Kuran okuyup dinledik, mezarlara, ölülere ya kendimiz, ya hafızlara para karşılığı okutarak üfledik(!). (Bakınız Bakara 174)
Yapılan birçok araştırma hocalarımız, hafızlarımız dâhil Kuranı kendi dilinde okuyan oranı yüzde bir ile üç, halk arasında ise binde bir olarak görülüyor. Ben konuşma arasında merak edip soruyorum; on yıl içerisinde Kuranı kendi dilinde okuyan veya bir defa okumuş Müslüman sayısı bir elin parmaklarını geçmedi.
Kuran okumaktan kastımız sevap kazanmak düşüncesi eksik, çünkü Kuranı Arapça okumak sünnet, anlamaya, düşünmeye çalışmak ise her Müslümana farz kılınmış. ( Bakınız; Fatr 29), (Bakınız Kamer 17, 22, 32)
Kuran ayı diyoruz ramazana, hocalar diyorlar daha çok! Nasıl Kuran ayı anlamak mümkün değil! Allah’ın emrettiği şekilde Kuran okuyan yok. Bir defa düşünerek okuyalım, ne olur? Anlamazsın diyenler çıkacaktır, Kamer Suresini onlara gösterin! Yani Allah’ın dediği şekilde Kuran okumayan sayısı yüzde doksan dokuz!
Çok tehlikeli bir konu daha var ki; Kuranı kendi dilinde anlamaya çalışarak okuyanları mealciler diye etiketleyen, ötekileştiren bir grup var! İslamiyet gruplardan çok çekti, çok yoruldu; yeter! (Bakınız Enam 159)!
Sırıtarak bir de “yoksa siz de o mealcilerden misiniz?” diye soranlar var!
Gene tehlikeli bir konuşma ve yabancılaştırma söylemi olarak “yoksa sen de hadisleri inkâr edenlerden mi oldun? Hadislerden bir sürü sonradan ilave edileni var, inkâr etsem kâfir olmam ama Kurandan bir ayeti inkâr etsem kâfir olurum; buyur!
Birçok hocanın veya âlim, dini titri olan birçok kimse; hadislerle yola çıkarak Kuran ayetlerini değiştirmeye çalışıyorlar! Bu kabul edilemez! Mesela Cuma namazı bütün inananlara farz edilmiştir. (Bakınız. Cuma 9)! Mesela, Hac yapmayı Allah belirli aylarda yapılmasını uygun görmüş (Şevval, Zilkade ve Zilhicce aynın ilk on günü)! (Bakınız Bakara 197) bunlar Hz. Peygamberin bunu değiştirdiğini haccı kurban bayramına endekslemiş olduğunu söylüyorlar. Haşa!
Kuran okursanız seferi namazdan, mirasa, mirastan boşanmalara, boşanmanın mihir konusunun nasıl farz olduğuna kadar birçok konuda hayret edersiniz ki bu Kuranı bize uymamız için gönderen Rabbimin emirleridir. Biz terk ettik! Bunu Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ahrette “Ümmetim bu Kuranı terk etti” diyecek. (Bakınız Furkan 30)! Çünkü gerçekten terk ettik; maalesef, hem de hadislere dayandırarak Kuranı terk ettik!
Şirk hayatımıza oldukça fazla girdi. İnanışlarımızda Allah’ın otoritesine başka otoriteler varmış gibi bir takım insanları yücelttiler. Gayıbdan haber veren, geleceği bilen, tabiat olaylarında tasarrufu olan, kalbimizi hatta müridinin gece yatakta sağdan sola kaç defa döndüğünü bilen şeyhler, cemaat liderleri, tarikatçılar çıktılar ve taraftar topladılar. Öyle şirkler ki nazar boncuğu, Hintlinin ineği, Kâbe’den kovulan putlar bile hiç kaldı yanlarında. Mekke müşrikleri aslında putlara tapmıyorlardı, onlar putların kendilerini Allah’a yaklaştıracak bir nevi ricacılar olduklarını iddia ediyorlardı. İnsanı otorite olarak görenler ise direkt affedici ve şefaatçi olarak, günahları affedecek, elinden dünyalık ve ahretlik verecek olarak şeyhlerini görüyorlar! (Bakınız; Saffat, 35, Zumer 14, Taha 14, Sad 65, Ali İmran 150, İhlas 1, İhlas 4, Fatiha 3-4)
Süslü ve en büyük camiler yapmakla, Kuranı güzel sesli hafızlardan dinlemekle, yılda elli bin hatim toplayarak dua etmekle, umreye, hacca beşer onar defa gitmekle, vakıflar kurarak, komisyon alarak zekât verip almakla da Müslümanlık olmuyor! Bidatlere saplanarak da Müslümanlık olmuyor!
Müslümanlık Kurana uymakla olur! Peygamberin hayatı Kuran’dı! O Kuran’a uydu! Kurtuluşumuz Kurana uymakla olur!
Covid 19 salgını belki de her şeyi yeni baştan düşünüp değerlendirelim, Kuranı ilmi olduğunu iddia eden, her kesin bir daha kendi dilinde okuması, düşünmesi, anlaması için fırsattır!
BİTTİ!