Gittiğim çoğu yerde, ''Bakanın karşılanışını nasıl buldun?''şeklindeki sorularla muhatap oldum.
''Aramadım ki bulayım!'' diye hem 'kaçamak' hem de 'gırgır' cevaplar verdim. Zaten karşılamada yoktum. Fotoğraf ve görüntülerden ne kalabalığı ne de coşkuyu hissetme gibi bir yeteneğe de sahip değilim, hiç de öyle bir yeteneğim olsun istemedim! Ama buna rağmen ille de gün boyu Bakanın nasıl karşılandığını sordular, durdular.
Madem öyle, gel böyle! Adamı zorla konuşturacaklar! Alın öyleyse, işte izlenimlerim!
***
Bir defa Bakanın gelişi sebebiyle gerek gazetelerde ve gerekse internet sitelerine yeralan ''Bakan gibi karşılandı'' başlığına uyuz oldum!
Yav adam zaten 'biraz daha Bakan' sayılır!
Şunun şurasında Bakanlık forsundan uzaklaşalı bir ay bile olmadı. Eee, hem de 10 yıl yaptığı bakanlıktan alınalı bir ayı bile geçmeyen birisi için elbete ki bu karşılama normal!
Anormal olanı, Recep beyin bir Bakan gibi değil de Başbakan gibi karşılanmaması!
Ben şahsen Recep beye yapılan bu karşılamanın Başbakan karşılaması şeklinde beklerdim ve gazetelerde de ''Başbakan gibi karşılandı'' başlığını umardım!
Yani asıl haber ''Bakan gibi'' değil de ''Başbakan gibi karşılandı'' olsaydı olurdu!
Bir tek Yenigün Gazetesi'nin başlığını sevdim. Büyükşehir Belediye Başkanlığı için de zaman zaman adının geçmesine atıfta bulunulan, zekice düşünülmüş çarpıcı başlık. O da ''Ba'ş'kan gibi karşılandı!'' başlığıydı.
***
Herşeyden önce bu karşılamanın planlı bir karşılanma olduğu sır değil.
Günler öncesinden gazete ve sitelere ilan verilerek karşılamanın önemli kılınması, bana göre o karşılamayı bir yerde önemsiz de kılıyor!
Yani birileri iyilik edeyim derken aslında yine Bakanı zor durumda da bırakıyorlar. Bilmiyorum ama bu işler 'gönül işi'dir. Eski Bakanın gelişine 'toplama kalabalıklar' değil 'gönüllü kalabalıklar' iştirak etmeli! Kaldı ki ''iz bırakan'' bir Bakansa zaten 'vekil sıfatıyla' ilk defa geldiği şehrinde ilana, milana bakılmamalı da! Ayrıca öyle değil midir. Ne o kalabalıklarda yer alanlar Bakanı çok sevdiklerinden orda olurlar, ne de o kalabalıklar içerisinde yer almayanlar Bakandan nefret edenler olamaz!
'Neyin peşinde olduğumu bilmeden' de Bakanın bu birinci gelişini değil de ikinci gelişini(ama ilansız, milansız) merak ettiğimi tekrar vurgularken, Recep ağabeyiye acizane bir önerimi de bu vesileyle bildirmek istiyorum. Lütfen okuyucular, bu işi yazarın bir şahsi işi olarak algılamasın. Ben derken 'ben gibi' olan 'biz'leri kastediyorum. Burada beni, 'piyon' olarak kullanıyorum! Ya da numune! Bu yüzden aşağıda anlatacaklarıma, ispiyonlarıma binaen 'Bir Piyondan Recep beye mektup'' başlığını da kullanabilirsiniz.
Sevgili Recep ağabeyi!
Samimiyetinize güvenerekten ağabeyi diye söze giriyorum. Bugüne kadar sizinle bildiğiniz gibi hiç ala-verem olmadı. Ne işim düştü de yapmamışlığınız oldu, ya da 'kaşınızın üstünde kara görmüşlüğüm' hiç olmadı! Hatta bugüne kadar bir Basın emekçisi olarak gayet 'seviyeli' bir ilişkimizin olduğunu da söyleyebilirim. 10 yıl içinde 'topu topu' biri telefonda, ikisi de yüz yüze 3 görüşmüşlüğümüz ya da 'görüştürülmüşlüğüm' oldu! Birinde Karayoları'nda bir basın toplantısında ki sohbetimiz, diğeri de Taşmağazalar'da esnafı gezerken bir mağazanın önünde görüşmemiz. Taşmağazalarının önünde yaptığımız ayaküstü görüşmede, ''Türkiye'nin en uzun soluklu tek yerel mizah dergisi'' 'Fırfırik'i çok beğendiğinizi söylemiş, üstüne üstlük de ''Bunu ulusal yapmalısın'' demiştiniz! Gururumu okşamıştınız! Ama ondan sonra ne aradınız, ne sordunuz. Diğer milletvekili ağabeylerimiz ve arkadaşlarımızla görüşmelerimiz oldu ama siz 'sırra kadem' bastınız! Hadi büromu ziyareti bıraktım, hangi caddede olduğumdan bile habersizdiniz! Bunu ben hep ''Türkiye'nin Bakanı'' olmanıza verdim! Ama, dün yaptığınız o toplantıda olmayı çok isterdim, onu da başaramadım! 'Danışman' kendine görev ataması yapan zat(!)lar ''Sadece köşe yazarları katılacak'' diye ayırım yaptı ve buna da sizin göz yummanızdan ötürü kırıldığımı belirteyim! Hadi siz dün Türkiye'nin Bakanıydınız, çok fazla görüşemedik. Bugün Erzurum Milletvekilsiniz. Niye bizi sizinle biraraya getirmediler, merak da ediyorum doğrusu. Keşke çalışan, çalışmayan bütün basın mensuplarını dün toplayaydınız da başınıza, onlara sadece Bakanlık değil de ağabeylik ede, hiç olmazsa ''Bir derdiniz var mı çocuklar?'' diye bir kere hal, hatır sorsaydınız.
Ağabeyi. Ne bir gün aradınız, ne de sordunuz. Bu çocuklar ne yer ne içer diye hiç merak dahi etmediniz. Hep duyardım, Erzincan'da, Samsun'da, Bursa'da basın mensupları, o illerden çıkan bakanları öve öve bitiremez, ağızlarından ''Benim Bakanım'' der, bir ''Benim Bakanım'' daha çıkardı. Yani sahiplenme mükemmeldi! Vallahi bunları duydukça, bildikçe, kendi kendime üzülürdüm. Bugüne kadar şahsen ben size hiç ''Benim Bakanım!'' diyemedim. Çünkü benim değil, hep Türkiye'nin Bakanı oldunuz! Benim Bakanım olamadınız, bari şimdi hazır fırsat da bulmuşken benim Milletvekilim olun! Bir çok arkadaşımın da benim gibi düşündüğünü sanıyorum. Eğer yarın karşınıza geldiğimizde '' Hayır siz bal gibi bizim bakanımızdınız, o sözleri kendini bağlar'' riyakarlığı ihtimalini de kafamın bir yerine yazmayı da unutmadan!
Son söz, beni yani bizi hiç değilse böyle şımart Recep ağabeyi!
(NOT: Ağabeyi. Bilmem biliyor musunuz? Bakanlık Erzurum Milletvekilliğinden zor değildir!)