Flaş Haber
Kapat

İYİLEŞMEYİ İSTEMEK, İYİLEŞMENİN YARISI

REEM Nöropsikiyatri kurucusu Dr Mehmet Yavuz, “İyileşmeyi istemek, iyileşmenin yarısıdır” dedi.

28 Mayıs 2013 Salı 14:50
İYİLEŞMEYİ İSTEMEK, İYİLEŞMENİN YARISI
Kişisel gelişimin en önemli unsurlarından birinin de farkındalık oluşturmak ve bilinçaltı düzeyinde yeniden yapılanma sağlamak olduğunu söyleyen Dr. Yavuz, “Modern bilimin ifade ettiği bilincin yüzde 20, bilinçaltının yüzde 80 oranında varlığımızı yönettiği varsayımı üzerinden hareket edersek, büyük oranda bilinçaltının kontrolü altında olduğumuz gerçeğine ulaşabiliriz. Bilinçaltı varlığımızın gizli ama asıl yöneticisidir” diye konuştu.

Kendisinin de dahil olduğu bir çok araştırmacının çağların en önemli sırrının, ne kara delikler, ne gezegenler arası seyahat olmadığı, en büyük sırrın bilinçaltımız ve bilinçaltımızda farkında olmadan sakladığımız müthiş güç olduğuna inandığını anlatan Dr. Yavuz, “Antik çağlarda, eski din adamları hastalarına ilaçlar veriyorlar ve onlar uyurken hipnotik telkinlerde bulunuyorlardı. Hastaya meleklerin, uyku esnasında onu ziyaret edeceği ve iyileştireceği söyleniyordu. Böyle ikna edici telkinler çoğu zaman işe yarıyor ve hastaların iyileştikleri görülüyordu. Günümüzde de farklı dini inançların çeşitli ritüel ve törenleri, aynı telkin yöntemlerini kullanmaktadır. Hatta modern psikanalistler ve terapistler, daha bilimsel yöntemlerle ruhsal terapi seanslarında, bilinçaltındaki evrensel gücü kullanmaktadır. Her şeyden önce bilinçaltı, telkin gücüne karşı çok hassastır. Bu yüzden iyileşmeye inanmak, tedavinin en az yarısıdır. Bilinçli olarak sürekli hasta olduğuna inanan, sürekli ağrılarını düşünen bir kişide, bilinçaltıda bu düşüncelere uygun davranır. İyileşemeyeceğim, ağrılarım dinmeyecek tarzında düşünceleri olan bir kişi de, bilinçaltı sürekli ağrı oluşturacak iç dinamikleri harekete geçirir. Ağrı ile alakalı hormonal aktiviteyi buna göre düzenler. Sonuçta kişinin ağrı ile ilgili kabullenici olumsuz telkinleri, bilinçaltını da buna uygun davranmaya zorlar. Bir noktadan sonra hiç hastalıktan ve ağrılardan kurtulmayan karekteristik bir klinik tablo ortaya çıkar. Bilinçaltı hastalığa ve ağrılara şartlanır. Bu durumda kullanılan ilaçların da pek faydası olmaz. Kişi ancak çok inandığı ve güvendiği bir hekimin onun bilinçaltına hitap eden kuvvetli telkinleri ile düzelme sağlayabilir. Dolayısıyla hastanın, doktoruna inanması tedavi de çok önemli rol oynar” dedi.

Özellikle Uzak Doğu öğretisinde çok önem verilen meditasyon çalışmalarının bilinçaltını tanımaya ve oradaki gücü ortaya çıkarmaya yönelik olduğunu dile getiren Dr. Yavuz, daha sonra şunları kaydetti; “Meditasyondan daha ulvi olan tasavvuf öğretisi de böyledir. Psikanalistlerin uzun yıllar boyunca uyguladıkları terapi seansları, kişinin bilinçaltını tanımasına, zaaflarını öğrenmesine ve kendini bulmasına yardımcı olur.

Mıknatıslı bir demir parçası, kendi ağırlığının 12 katını kaldırabilir. Bu demir parçasından mıknatıs gücünü alırsanız bir tüyü bile kaldıramaz. İşte mıknatıslı demir parçası gibi bilinçaltının çekim gücünü arttırmak bizim elimizdedir. Bunun ilk şartı ise bilinçaltını temizleyerek saf ve temiz hale getirmektir. Bilinçaltını arıtmadan çekim gücünü arttırmanız mümkün değildir. Tasavvuf terminolojisindeki “nefis terbiyesi” çeşitli usullerle, riyazet ve oruçla bilinçaltını temizlemek ve kontrol altına almaktır. Nitekim bilinçaltımızın derinliklerinde sınırsız bilgelik ve güç, ihtiyaçlara cevap verecek her türlü materyal mevcuttur.

Bilinçaltınız ne kadar temiz ve kontrollü olursa, düşüncelerinizin ve söylemlerinizin etkisi de o kadar güçlü olur. Aslında düşünce, ışık, madde gibi her şey, atomun bilinen en küçük parçacığı olan “kuant” taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasından başka bir şey değildir. Neticede düşünce de bir enerjidir ve bu enerjinin ne kadar güçlü olup olmadığı da tamamen bilinçaltının gücü ile ilgilidir. Olumlu düşünmek, evrene pozitif enerji vermek, olumsuz düşünmek ise negatif enerji yaymaktır. Diğer insanlardan gelen pozitif ya da negatif enerjileri, bilinçli halimiz algılayamasa da bilinçaltımız hisseder ve bunlardan etkilenir. Dolayısıyla düşüncenin gücü bir nevi bilinçaltının gücüdür. Örneğin ABD’deki ünlü tıp araştırmaları merkezi olan Mayo Clinic tarafından yapılan bir araştırmada obezite problemi olup da zayıflamak isteyen kişiler, iki gruba ayrılır. Birinci gruba çeşitli egzersizler ve hareket aktiviteleri önerilir. Diğer gruba ise sürekli hep daha zayıf olmayı düşünmeleri ve devamlı olarak “Zayıfladım, artık daha zayıfım” diyerek daha zayıflamış hallerini düşünmeleri söylenir. Araştırmanın amacı doğrultusunda her iki gruptan da beslenme alışkanlıklarını kesinlikle değiştirmemeleri istenir. Bir ay sonra aktivite grubu ile düşünce grubu arasında zayıflama konusunda hiç bir fark olmadığı ve çalışmaya katılan tüm bireylerin 1-3 kilo arasında zayıfladıkları belirlenir. Bu çalışma gösteriyor ki, düşünce ile bilinçaltını etkilemek mümkündür. Bilinçaltı siz ne istiyorsanız ona göre kendini düzenlemekte ve organizmayı yönetmektedir. Dolayısıyla bilinçaltının iyileştirici ve organizmayı düzeltici etkisinin ortaya çıkartılması biz hekimlerin de birinci hedefi olmalıdır. Bir hekimde bilinç-bilinçaltı uyumunun olması, saf bilinçaltı gücünün mevcut olması, sözlerinin ve telkinlerinin tesir gücünü çok arttırır. Aynı şekilde tasavvuf üstadlarının da sözlerinin ve nasihatlarının çok etkili olması bilinçaltlarını saflaştırıp tesir gücünü mükemmel düzeye getirmelerindendir.”

BİLİNÇALTI VÜCUDUN SAĞLIĞINI DENGEDE TUTMAK İÇİN KORUMA ALTINA ALIR

“Bilinçaltı vücudun sağlığını dengede tutmak için koruma altına alır” diyen Yavuz, “Vücudun kendi kendini doğal olarak iyileştirme kabiliyetinin olması bundandır. Alternatif tıbbın da temeli budur. Bu nedenle vucudun kendi kendini tamir etmesi ve hastalıkları önlemesi, bilinçaltınızın iyileştirici ve onarıcı kabiliyetine bağlıdır. Bu kabiliyeti azaltmak ya da mükemmele getirmekte sizin elinizdedir.

Eğer bilinç ve bilinçaltı uyumlu değilse veya bilinciniz, bilinçaltınızda biriktirdiklerinizle ters bir tarz izliyorsa, o zaman düşünce yapınız netlikten uzaklaşır, kaos ortaya çıkar, çatışmalar yaşarsınız. Dünya üzerinde, psikolojik problemler yaşayan milyonlarca insan, bilinç ve bilinçaltı uyumsuzluğu yüzünden huzursuz ve mutsuzdur. Çünkü içinizdeki ben, dışınızdaki benle paralel değildir. Bu ise ne yaptığını bilmeyen, bir gün başka diğer gün bir başka davranış sergileyen, özetle kendisi ile barışık olmayan bir kişilik hali ortaya çıkarır. Kişinin iç ve dış huzuru için bilinç ve bilinçaltı beraberliği ve dayanışması şarttır. Bu nedenle, psikoterapistlerin ve meditasyon üstatlarının ana hedefleri, bu uyumsuzluğu ortadan kaldırmak ve iki beni, tek ben haline getirmek yani kişinin içini ve dışını bir yapmaktır. İnsan aradığı huzuru ancak böyle bulabilir. İçinizdeki yaşam enerjisi ancak böyle ritmik ve ahenkli akabilir. Aksi takdirde nevrozlardan, çeşitli fobilerden, ruhsal çatışmalardan ve kişilik bozukluklarından kurtaramayız kendimizi. Dolayısıyla zihnimizin dengeli olması, hayatımızın da dengeli olmasını sağlar.

NE EKERSENİZ ONU BİÇERSİNİZ

Zihnin bilinç ve bilinçaltı işlevlerini daha iyi anlamanız için bahçe ve bahçıvan örneğini verebiliriz. Bilinçaltınız bahçe ise bilinciniz bahçıvandır. Günler, haftalar boyunca bahçenize tohumlar ekersiniz. En önemlisi ektiğiniz tohumların da farkına varamazsınız. İyi ya da kötü mahsul almanız, ektiğiniz tohumlara bağlıdır. İyi mahsul alıyorsanız zaten mesele yok ama kötü mahsul alıyorsanız, bunun neden olduğunu anlayamazsınız. Çünkü nasıl bir tohum ektiğinizi çoktan unutmuşsunuzdur. Eğer buğday ekerseniz, üzüm toplayamazsınız ya da kaktüs ekerseniz incir elde edemezsiniz. Bilinçaltı, bilinç gibi aceleci değildir, çok sabırlıdır. Eğer kötü tohumlar ektiyseniz, zamanı gelince siz hiç farkında olmadan meyvelerini acı acı tattırır. Bu nedenle düşüncelerinizin kontrolünü ele almalısınız. Eğer sürekli hastalık fikirleri ile bilinçaltınızı doldurursanız, bir zaman sonra bilinçaltı size çeşitli çeşitli hastalıklar halinde faturayı keser ve hastalıkların ardı arkası kesilmez.

BİLİNÇALTINI POZİTİFE ÇEVİRMEK

Bilinçaltı, mıknatıs gibi kendi inancına ve kendi realitesine uyan şeylerle rezonansa girer. Paranın zor kazanıldığına inanıyorsanız önünüze parayı zor şartlarda kazanmanızı sağlayacak deneyimler gelir. Çünkü bilinçaltı inançlarınızı gerçekleştirir. Bilinçaltına yerleştirdiğiniz inançları değiştirdiğinizde ise her şey değişir. Biz bilinç gücümüzü bir fikri kabul etmek için, bilinçaltımızı ise sonuçları kendimize çekmek için kullanırız. Bilinçaltını bilgisayarın sabit diski gibi kabul edersek ekranda gördüklerimiz de bilinçaltına bağlı olarak geliştirdiğimiz bilinçli yaşam alışkanlıklarıdır.

İşten çıkarılan bir kişinin, gerçekte işine son veren patronu değil kendisidir. Çünkü o kişi, öncesinde zihinsel bir muhalefet geliştirerek çalıştığı işyeri ile manevi bağlarını koparmıştır. Böylece işten çıkarılma sürecini başlatan yine o kişidir. Patron çalışanına, artık yollarımız ayrılıyor dediğinde, aslında yolları ayıran kişi kendisidir. Burada patron, çalışanının olumsuz zihinsel durumunu, teyit eden bir araç rolü üstlenmektedir.

Zihninizde denge oluşmadığı sürece, bedeninizde hiçbir şey gerçekleşmez. Zihninizi sürekli olumlu fikirlerle besleyerek değiştirirseniz hayatınızı da değiştirebilirsiniz.

Asla “Şunu yapamam, bunu beceremem, sınavı kazanamam, işe giremem, zengin olamam, evlenip yuva kuramam, hastalığım iyileşmez tedavi olamam” gibi olumsuz cümleler kullanmayınız. Zira bilinçaltınız sözünüzü dinler, istediğiniz şeyi yapmak için gücünüzün ya da yeteneğinizin olmadığını düşünür ve buna göre sizi yönlendirir. Eğer “Başarırım, yaparım, çözerim, iyileşirim” gibi olumlu düşünceler kullanırsanız, bilinçaltınız da sizde bu güç ve kabiliyetin olduğunu düşünür. Böylece istediğiniz şeyi gerçekleştirmek için yollar arar ve sonunda da bulur. Mesela çocukluğundan itibaren zengin olmanın kötü bir şey olduğu, zenginlerin sadece haksız para kazanarak zengin oldukları gibi yanlış bir inanca sahip olan kişi, zengin olmak istese bile hedeflerine ulaşamaz. Çünkü bilinç programına yerleşmiş bu yanlış inanç virüsü, bilinçaltı bilgisayarı tarafından kabul edilmiş ve zengin olmaya yönelik fırsatlar bilinçaltı tarafından yok sayılmıştır.

Ailemizden ne kadar sakar olduğumuza dair veya çevremizden adam olmayacağımıza, boş gezdiğimize ya da yaramaz olduğumuza dair telkinleri sıkça duymuşuzdur. Küçük yaşta farkında olmadan yapılan bu telkinlerin, ileriki yaşlarda hayatı ne denli problemli hale getireceğini tahmin etmek zor değildir. Bu konuda özellikle anne ve babaların üzerinde daha büyük sorumluluklar bulunmaktadır. Çevresel faktörlerin etkisiyle beceriksiz ve yeteneksiz bir insan olduğuna inandırılmış bir bilinç, bilinçaltını etkiler ve bilinçaltı her olayda buna uygun davranır.

Yaşamınızdaki olayları değiştirmek için düşüncelerinizi değiştirin. Hayatınızdaki kafa karışıklıklarından, uyumsuzluklardan, sınırlamalardan kurtulmak için nedeni ortadan kaldırın. Bu neden; bilinçaltınızda teşvik ettiğiniz düşünce ve imgelerdir. Neden değişirse, sonuç da değişir. Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson “İnsan bütün gün ne düşünüyorsa odur” demiştir. Dolayısıyla hayatın yasası, inanç yasasıdır. İnanç ise zihninizdeki düşüncedir. Asla olumsuz, negatif şeyler düşünmeyin. Bilinçaltınızın sizi iyileştirme, güçlendirme, zenginleştirme ve ilham verme gücüne inanın.”

Ne demiş Mahatma Ghandi: “Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür… Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür… Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür… Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür… Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür… Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür… Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…”

Editör

Son Güncelleme: 28.05.2013 14:52
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.