Bu ayda düşmandan kurtuluşun sevinci ve mutluluğu yaşanır.
Nasıl yaşanmasın ki!
***
Oluk oluk kanın aktığı, kundaktaki bebelerin hunharca katledildiği, kadınların, kızların tecavüze uğradığı, insanların topluca evlere, camilere doldurulup yakıldığı o kara günlerden kurtuluşun sevinci “bayram edasında” kutlanmaz mı hiç, kutlanır elbet.
***
Biz ve bizim gibi birkaç nesil, Moskof’u, Ermeni’yi ve onların yaşattığı acı olayları,dramı, katliamı bizatihi yaşayanlardan dinleyerek büyüdük.
Gittik, toplu mezarlarda gördük vahşetin izlerini.
Türkülerde duyduk acıyı…
“Göç göç oldu” bu sebepten olsa gerek hep ağlattı bizi.
Bu nedenle isyan ettik insana, bu nedenle isyan ettik insalığa.
***
Anlayacağınız böyle dinledik, böyle okuduk, böyle öğrendik vahşeti biz.
Tıpkı masal dinler gibi…
Acı ile büyüdük, öfke ile yoğrulduk, ama inadına bir direnişle 12 Mart’ta doğrulduk.
Ve işte biz, o gün, bugün ayaktayız.
***
Geçen yıllar, kulağımıza ninni gibi söylenen ağıtlar…
Bir şey daha öğretti bize.
Emanet’i ve emanetin ne kadar kutsal olduğunu.
***
Öyle ya, binlerce on binlerce insan niye ölmüş…
Niye ocaklar sönmüş…
Niye göç göç olmuş, göçler yola düzülmüştü?
***
“Niye”si belliydi aslında.
***
Ülkeydi tek sebeb, toprak’tı, vatan’dı, bayrak’tı, ezan’dı…
Başka daha ne sebep olabilirdi ki?
***
Şimdi ülke genelinde çıkan “çirkin ve cırtlak” seslere bakıyor…
İnanamıyorum doğrusu.
Sanırsınız o mübarek insanlar boşu boşuna ölmek için…
Sırf “Kahraman desinler” diye çıkmıştı yola!
***
Haşa!
Böyle dersek iftira etmiş oluruz o asil, o büyük, o güzel insanlara.
***
Ölümü, öncekilerden “emanet aldıkları mirası” çocuklarımıza teslim edelim diye bize vermek için seçen o kahraman ecdadın neler çektiğini, hangi zor şartlara göğüs gerdiklerini, açlığa, yokluğa, soğuğa karşı nasıl direnç gösterdiklerini görmek ve anlamak için, çok uzaklara gitmeye gerek yok.
Çıkın Topdağı’na, dayayın kulaklarınızı Aziziye’nin, Mecidiye’nin duvarlarına…
Esen rüzgarın şehit uğultularını size kadar getirdiğini duyacak…
Duvar diplerinde yatmış yaralı askerlerin iniltilerine şahitlik edecek, dolayısıyla ürperecek, belki de utanacaksınızdır kendinizden.
***
Atamızdan, ecdadımızdan teslim aldığımız emanet, hiç şüpheniz olmasın böylesine önemli, böylesine mübarektir.
Ve biz, hepimiz, o “kutsal emanet”i, gerçek sahiplerine…
Yani gelecek nesillere teslim etme mecburiyetimiz var.
***
Bunun için dikkatli olmanın ötesinde bir tavır takınmak zorundayız.
***
Dikkatinizi mutlaka çekiyordur.
Son zamanlarda çok ilginç olaylar yaşıyor, anlamlı-anlamsız konuşmalara tanıklık ediyor…
“Ben Türküm” diyeni taşlarken…
“Ben Arnavutum”, “Ben Hrantım” diyene de alkış tutuyoruz.
***
Ne garip.
Aslında yadırgamamak gerek.
Şeb’den şeker olmayacağını bize daha çocuk yaşlarda öğretmişlerdi.
Bunun için neyi, niye söyleyene değil.
Dönüp once kendimize bakmamız lazım.
Biz ne yapıyoruz?