ERVAK (Erzurum Kalkınma Vakfı) Başkanı Erdal Güzel, soyadı gibi güzel bir insandır. Elbette ki seveni olduğu gibi sevmeyenleri de olan Erdal Güzel'i, bana göre 'güzel' kılan özelliklerinden birisi, sorgulayan ve yargılayan yapısıdır! Bunu, gerek onunla dost meclislerinde yeralındığında ve gerekse okuduğu, eşine dostuna okuttuğu kitaplardan bilirim! Erzurum'un Büyükşehir olmasını önemli bulmayan, ''kent'' olması için kaygıları ve kavgası olan biri olması, onu bana daha da güzel gösteren nedenlerden birisidir.
***
İnanıyorum ki bu şehirde yaşayan herkesin, canının sıkıldığı uygulamalar ve kötü giden işler yüzünden  ''Ne biçim şehir yahu?'' diye yakındığı anlar olmuştur. Ne zaman şehrin işte adamı canından bezdiren ''köy'' hali dolu ortamlar ile karşılaşsam, hemen bu 'güzel' ağabeyimin Mumcu'daki Eczanesinde soluğu alırım. Geçen gün de öyle olmuştu. Güzel ağabeyimle biraz hasbihal ettikten sonra şöyle kısa bir cadde turu yaptık. Kuşkay'ların binasının önünden havuzbaşına doğru yürürken, kaldırımdaki 'kuru' kalabalığa işaret ediyordu Erdal ağabeyi. ''Bak'' dedi. ''Hele bak hiç bu caddede bir kent havası görüyor musun?'' diye sordu. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kalabalıklara bakarken, beni hiç beklemeden cevabı da kendisi veriyordu:
'' Ben Eleşkirt'i de gittim, bilirim. Vallahi Eleşkirt'ten hiç bir farkı yok. Herşeyden önce insanlar bu şehirde kentli gibi giyinmiyorlar. Modernite adına tek bir şey bile yok. Giyinme de bir kültür işi ve o kültür ile kentlilik de gelişir. Bazı işyerlerinin süslü vitrinleri ile kimse kimseyi kanndırmasın. Bu şehrin öncelikle hedefi kent olmayı başarmak olmalıdır''.
***
Hazır laf 'kent- kentli' kavramından açılmışken, yine bir ağabeyimizin, sevgili Faruk Terzioğlu ağabeyimizin bir anekdotu ile konuyu bitirelim. Faruk ağabeyinin, bir tarafı Tortumludur! Bir kaç yıl önce anlatmıştı. Köyünde çiftini,çubuğunu satıp şehire göç edenlerden birisi de Faruk ağabeyinin yaşlı halası ve kocasıdır! Yıldızkent'te bir ev satın almışlar, artık şehirli olmaya karar vermişler! Faruk abi de iki yıl olmuş, bir türlü halasının evine hayırlı olsuna gitmemiş! Derken bir gün halası telefon eder ve Faruk ağabeyiyi yeni evlerine çay içmeye davet eder. Faruk abi de ''peki'' der, uygun bir zaman bulur, Yıldızkent'teki halasının evine gider. İçeri girer girmez, lüks küvetli banyo ve modern yapılı tuvalet, ilk dikkatini çeken şeyler olur. Hele hele yer döşemesi ve janjanlı oda kapıları, fevkaledenin fevkindedir! Gördükleri karşısında şok olan Faruk ağabeyi, oturmak için kenarda duran çekyatın üstüne doğru yeltenir. Halası, daha rahat etsin diye hemen altına ve yanına minder getirir koyar. Ve Fakat, o da ne? Halasının getirdiği o minderler iki yıl önce gelen eski evden kalma minderlerdir ve adeta 'köy' kokmaktadır. Çünkü o koku, iki yıl geçmesine rağmen gitmemiş, odanın her tarafına sinmiştir. O koku, şehirdeki köy kokusundan başkası değildir. Nükteleri ile Fırfırik okuyucularının Farfaruk abisi de olan Baro Başkanı Faruk Terzioğlu, kentli olduğunu sanan halasına yaptığı bu ziyaret sonrası, bana bunu anlatırken altı kalın harflerle çizilesi gereken şu önemli cümleyi kuruyordu:
''Anladım ki halam şehire taşınmamış, köyü şehire taşımış!''
Gerçekten siz de bazen şehrin köyleştiğine şahit olmuyor musunuz Allah aşkına!