Bu hafta sevgililer günü haftası. Aynı gün kandile de denk geldiği için sevgililer günü garip bir şekilde 2 gün öne alındı. Tüketim toplumu olduğumuzdan sevgililer günü önem taşıyor bizim için. O gün eğleneceğiz, deli gibi alışveriş yapacağımız için kandil gününe denk gelmemeliydi elbette! Böyle özel bir günün sırf eğlence ve alışverişi etkilememesi ve kandille aynı güne denk gelmesinden dolayı 2-3 gün önceye alınması çok ilginç. Özel bir günün değiştirilmesini ilk kez duyuyorum.
Sevgililer günü, alışverişten ve ilgiden dolayı özellikle erkekler üzerinde bir baskı ortamı doğuruyor. Bu baskı neticesinde erkeğin o gün ilgisizliği, o günü unutması, yoğunluğu gibi nedenlerden dolayı ‘odun’ yakıştırması yapılabiliyor. Bu şekilde her türlü sonuçta gün erkeğin başına patlıyor. Alınan hediyeler önem taşıyor. Erkek tüm gün ‘ne alsam’ derdinde günü şaşkın bir şekilde geçiriyor. Kadınların bu şekilde bir kasıntı durumu yok. İlgi bekledikleri için tüm gün eğer ayrıysalar cep telefonları her an yanlarında oluyor. Çiftler birlikteyse eğer kadınlar ‘acaba nereye götürecek beni? Bana ne aldı? Akşam ne sürpriz yapacak?’ gibi düşüncelerle heyecan durumu yaşıyor. Aşk ve sevgi sözcükleri söyleme zorunluluğu doğuyor ki bu durum erkekler üzerinde yine baskı ortamı doğuruyor. Örneğin gidilen bir yerde erkeğin oradaki yemeği beğenmesi kadın tarafından yanlış anlaşılabiliyor. ‘Sen buraya yemek için mi geliyorsun? Başka kadınlarla da geliyorsun herhalde? ‘ gibisinden fazlaca alıngan bir durum erkeği zor durumda bırakabiliyor. Her yerde görülen kırmızı kalp görüntüsü erkeği iyice kasıyor. O gün, erkeğin sevgi göstermesi açısından bir sınav gibi sanki. Erkeğin saçmalama ihtimali de fazla, karşı tarafı ikna etmesi ve sevgisine inandırması açısından da fazlaca önemli bir gün.
Hediye için zor bir gün olacak. 'I Love You' yazan kalpli yastıklar, peluş ayıcıklar, fotoğraf baskılı t-shirt yada kupalar arasında ‘ne alsam ki!? ’ şeklinde bir süre kararsız kalınacak bir gün. Kıyafet almak ise zor bir karardır. Çünkü özellikle kilo problemi olan birine kıyafet almak vahim sonuçlar doğurabilir. O güne kadar devam eden ilişkinin seyri değişebilir. Bedeni küçük geldiğinde kıyafeti değiştirme derdi bizi alışveriş esnasında epey bir kasar. Bedeni büyük alsak ‘Ben bu kadar kilolu muyum?" lafını duyabiliriz. Küçük aldığımızda kıyafetin olmama riski arasında yaptığımız o alışveriş burnumuzdan gelir. Parfüm de aynı şekilde o gün ilk akla gelen hediyelerden birisi. Fakat parfüm hediyesi esnasında karşı tarafın ‘ne yani kötü mu kokuyorum? Bu ne? ‘ şeklinde bizi terslemesi de olası bir durum. Baskül, selülit kremi, yüz maskesi gibi ürünlerde de aynı tepkiyi alabiliriz. Hediyeyi düşünürken işin cimrilik boyutu da var. Ne alırsak alalım en iyi hediye olmayacağı için cimrilikle de suçlanma ihtimalimiz var.
Kapitalizmin bir göstergesi olarak sevgi ve aşk gibi duygular piyasalara alet oluyor bugün. Her gün azalan, yitip giden değerlerimiz gibi sevgilerimizi de tükettik aslında. Tüketim toplumu olduğumuzdan sevgilerimizi de tüketiyoruz. Sevgiler, aşklar o kadar yalan geliyor ki. Bu sevgililer günü de bir yalandan başka bir şey değil. Tüm acımasızlığıyla madde ve para, bizim bu güzel duygularımızı bugün ölesiye kullanıyor ve kullanmaya devam edecek…