Şimdi derin bir nefes alın!
Görünene bakılınca buna çok ihtiyacımız olacağı anlaşılıyor. Günlük meseleler, birbirimize olan tahammülsüzlüğümüz ve hızla meydanlara, kahvelere, sokaklara yayılacağı belli olan siyasi çekişmeler.
Ömrümüzün bu ve benzerleriyle elimizden uçup gittiğini fark edemediğimiz bir hayat. Biz bunu haketmiyoruz.
Aşağıda okuyacağınız yazı belki sizin gündelik siyaset ateşinizi harlamaya yaramayacaktır lakin emin olun çok işinize yarayacaktır.
***
“İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?...” Bakara 44
Yaşamın koşuşturmayla şikâyet arasında geçip gittiğini sanıyorsan yanılıyorsun. Hayat sana verilmiş en muhteşem armağandır. Hiç ummadığın anda, asla tarif edemeyeceğin güzellikte, istemeden aldığın, kimseye sana verildiği gibi verilmeyen bir hediyedir hayat.
Sahibinden hakkıyla kullanman için sunulmuş bağıştır zaman. Mutlak suretle senin olmayan, sınırlı sürede iradene açık, her salisesinin hesabı tutulan bir lütuftur zaman.
Yaşam ve zaman iki kardeştir senin hizmetine seferber. Sen onların kölesi olursan sonsuzca cevabını veremeyeceğin kara yüzlü efendilere dönüşürler. Onları emanet bilip iyi kullanabilirsen, hep senin olacakları ebedi saadete birlikte yürüdüğün yol arkadaşlarındır artık onlar.
İyilik yapmak ihsanda bulunmak anlamına gelmez senin için, minnetine karşılık küçük bir şükürdür sadece.
İşlediğin her kayra minnettarlık madalyalarıyla işlenir gönül hanene. Yürek yapın inayet odacıklarıyla doldukça, köhne bir viraneden sarsıntıların yerle bir edemeyeceği saraya dönüşüverir.
Kötülük kara deliğidir yaşamının, sana sunulan zaman damla damla akıp gider her fenalıkla büyüttüğün yarığın izinden.
Sen zamansızlık nedir bilmezsin varken elinde. Anlamazsın hoyratça savurup durduğun anların tükenene değin ne erişilmez bir saltanat olduğunu.
Harcarsın, her ruh kirleten eyleminle sana sunulan paha biçilmezi. Tüketirsin ve gaflete teslim edersin hiç hakkın olmadığı halde sana verilen serveti.
Yaşamı sürekli başkalarından umulan bir kazanç kapısı olarak görmek, ölümsüzlüğünü öldüren berbat bir hastalık olur çıkar karşına.
Şikâyet senin için önü alınamaz bir alışkanlığa dönüşüverir. Sızlanmaların senden bizar düşmüşlerin ne halde olduklarını göstermeyen kirli duvarlar inşa ederler aklınla yüreğin arasına.
Doymak bilmez bir kan emici gibi hep başkalarının yaptıklarıyla uğraştırırsın usunu ve hiç kendi ödevlerinden eksik kalanları tamamlamayı getirmezsin belleğine.
Acayip bir yanılgının sönmek bilmez alevleri arasında kalakalırsın öylece. Kendin bile bilmediğinden alev dilli bir ateşin içinde olduğunu, yanıklarına merhem olacak bir dua bile sayıklayamazsın içinden.
Hep başkalarının sana iyilik yapması özlemi tutuşturur ruhunu.
Sürekli ummaktan, umulan olmaya doğru gidilecek bütün yolları tıkamakla meşgul kalırsın. Ve bu tükenmek bilmez uğraşın senin olmayanların da sana verilmediğine isyana dönüşür.
Efendine, hem de her şeyini borçlu olduğun Sahibine, hiç ummadığın halde sonsuz bir saadet ümidiyle ruhunu dolduran Yaratıcına başkaldıran bir ahmak durumuna düşersin.
Sen daha doğmazdan önce, bir şey isteyemeyecek kadar çok verilmiş olansın aslında. Artık vermek, emanet edilenleri sahiplerine ulaştırmak ve hiç isteyemeyecek kadar edeple dolmak günlerindir anbean izine takip etmen gereken.
Sen ne yaparsın oysa Rabbinin kaçamayacağını bildiği için uyardığı sonu gelmez hataların içine düşüp, gafletle geçirirsin geri gelmesi mümkün bulunmayan zamanı.
“İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?...”
Kendin için iyi bir şey yap istersen, başkalarına sürekli iyilik yapmaları gerektiğini tekrarlamaktan vazgeç.
Bil yaşattığın bütün güzelliklerin aslında kendin için biriktirilen sonsuz sermayeler olduğunu.
Ne yapsan kimseye inayette bulunmuş olamazsın aslında, senin olmayanı teslim etmek gayretinden öteye geçmez yapmaktan imtina ettiklerin.
Başkalarından ummak hastalığını emrolunduğun gibi paylaşmak saadetine çevirmek iyiliğini, çok görme kirlettikçe tükettiğin ruhuna.
Merhametlilerin en Merhametlisi içini kavuran ateşi söndürebilmen için nefsinle sıkı bir hesaplaşmaya tutuşmanı emrediyor.
“İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz?...”
Hep başkaları için sarf ettiğin kuru lakırdılarla bir ömrü tamama erdirebileceğini sanıyorsan, feci yanıldığını bilmiş ol!
Başlatmayı kurduğun iyilik hareketinin ön safında sen olmadıkça kendine bir iyiliği bile çok görmüş nanköre dönüşürsün.
Sabahın ilk ışıklarından gecenin nihayetine kadar berikinin ne yapması gerektiği hususunda ahkâm kesmenin sana hiç faydası olmayacağını söylüyor Efendin.
Derin bir sukut et artık ve ne denildiğini anlaması için kalbine azıcık zaman ver!
İlk iyiliği kendine yap, seher vakti tebessüm dolu bir çehreyle karşıla günü…
Sonra en yakınındakine yönel ve istemek yerine ilk isteğine cevap vermeyi dene…
Ardından sokakta karşına her çıkana içi gülen gözlerle bak…
Yürürken bir çocuğun elindeki ilk şeker senin cebinden çıkan olsun…
İşyerinde bütün suratı asıklara gülücük silahıyla karşı dur…
İstemeyi bırak artık… Rabbin zaten sana daha istemeyi bilmeden isteyemeyeceğin kadar çok vermiş…
Şimdi emanetleri sahiplerine ulaştırmak zamanı…
Şimdi; insanlara iyilik emredip kendimi unutanlardan değilim Allah’ın demek zamanı…
Şimdi karşılığını Efendinden umarak bir iyilik yapmak zamanı!