AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
MHP GENEL BAŞKANI DEVLET BAHÇELİ: KARAR VE YETKİ TBMM'NİNDİR
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın af konusundaki açıklamaları sonrası MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yaptığı açıklamalara ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının iyi değerlendirilmediğini düşündüklerini söyledi.
Erdoğan'ın dünyada en açık sözlü konuşan lider olduğunu dile getiren Çelik, bunu muhataplarının da kabul ettiğini, kendisinin imalarla, dolaylı yollarla konuşmayı sevmediğini belirtti.
Çelik, "Eğer Cumhurbaşkanımız o gün yaptığı konuşmada Sayın Bahçeli'yi ya da MHP'yi kastedecek olsaydı bizzat MHP'yi zikrederek, Sayın Bahçeli'yi zikrederek konuşurdu. Dolayısıyla kendisinin ima yollu MHP'yi ifade ettiğini ya da birileri dilerekten oraya gönderme yaptığını ifade etmek, Sayın Cumhurbaşkanımızı yeterince tanımamaktır. Eğer bu şekilde bir beyanı olsaydı açık ve net bir şekilde bunu ifade ederdi." diye konuştu.
AF TARTIŞMALARI
Af tartışmaları başladığından beri AK Parti Genel Merkezi'ne, BİMER'e ve ilgili birimlere çok sayıda talep geldiğini dile getiren Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Bu taleplerin içinde de bir tanesi Cumhurbaşkanımızın o gün bahsettiği bu uyuşturucu satıcılarının esasında uyuşturucu satıcısı olmadığı, kurban olduğu şeklindeki bir yaklaşımdır. Cumhurbaşkanımızın kastettiği budur ve bu cümleleri belli yerlerde kullanıyorsa, belli açılışlarda da kullanıyorsa bunun bir manası vardır, topluma bir mesaj vermek istemektedir, uyuşturucu satıcılarına geçit verilmeyeceğini söylemek istemektedir, bu kadar açık ve nettir. Eğer Cumhurbaşkanımız burada MHP'ye bir şey söyleyecekse bunu açık bir şekilde MHP kelimesini zikrederek, Milliyetçi Hareket Partisinin ismini zikrederek yapabilir ve kendisinin tarzı da bu şekildedir."
Mevcut durumu son derece anlaşılmaz bulduklarını ve yanlış bir değerlendirme olarak gördüklerini ifade eden Çelik, "Mesele bununla sınırlı kalmıyor. Sayın Bahçeli'nin açıklamasında Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı kullanılan ifadeleri son derece yanlış bulduğumuzu ifade etmek isterim." dedi.
"MİLLETİMİZİN TAMAMI BU İFADELERİ REDDEDECEKTİR"
Açıklamada, "isabetsiz, itibarsız, fuzuli demagoji" şeklinde birtakım ifadelerden bahsedildiğini söyleyen Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasi basiretinin sorgulanmasını ifade eden birtakım cümleler var. Tabii ki AK Parti Genel Merkezi ve bütün AK Parti camiası ve eminim milletimizin tamamı bu ifadeleri reddedecektir. Cumhurbaşkanımızın siyasi basireti bütün dünyanın malumudur, siyasi ahlakı konusunda özellikle de bugünlerde bütün dünyanın sarsıldığı bir soruşturma karşısında gösterdiği kararlı tutum bir kere daha ilkeli siyaset, kararlı siyaset yapma konusunda nasıl bir lider olduğunu göstermiştir." şeklinde konuştu.
Bahçeli'nin ifadelerinin sonunda "Siyasi nezaket ve nezahet aynı zamanda ittifak ruhu ve duruşu muhataplarına inkar ve ihmal edemeyecekleri sorumluluklar yüklemektedir." şeklinde bir bölüm bulunduğunu dile getiren Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Evet, buna katılıyoruz ama Sayın Bahçeli'nin Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığı ifadeler maalesef bu siyasi nezaket, nezahet ve yüklenen sorumluluğa uygun bir yaklaşım olmamıştır. Dolayısıyla biz AK Parti camiası olarak bunları kabul etmediğimizi açık ve net bir şekilde ifade ediyoruz. Biz de açık ve net bir şekilde bir kere daha ifade ederiz, Cumhur İttifakı kıymetli bir ittifaktır. Türkiye'nin büyük meselelerinin çözülmesi için, devletin ve milletin büyük meselelerinin çözülmesi için ortaya koyulmuş bir ruha ve siyasi tutuma dayanmaktadır."
Siyasi nezaket ve nezahetin gösterilmesinin her iki taraf için de mükellefiyet yüklemekte olduğunu vurgulayan Çelik, "Fakat bizim açımızdan baktığımızda bizim buradaki birinci ilkemiz Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Genel Başkanımıza gösterilmesi gereken saygı konusunda herhangi bir eksikliğin ortaya çıkmamasıdır. Cumhurbaşkanımıza gösterilmesi gereken saygı AK Parti'nin kırmızı çizgisidir, milletimizin kırmızı çizgisidir. Genel Başkanımıza saygı gösterilmesi konusundaki hassasiyetimiz bizim kırmızı çizgimizdir." ifadelerini kullandı.
Devlet Bahçeli'nin son cümlesini tekrar hatırlatan ve buna katıldıklarını yineleyen Çelik, şunları kaydetti:
"Cümlesine katılıyoruz ama açıklamanın sonuna konulan bu cümlenin açıklamanın önceki cümleleriyle maalesef çeliştiğini görüyoruz. Şunu da ifade etmek isterim, bizim tarafımızdan şimdiye kadar kesinlikle Sayın Bahçeli'ye dönük olarak, MHP camiasına dönük olarak herhangi bir şekilde incitici bir ifade beyan edilmemiştir, hatta Milliyetçi Hareket Partisindeki arkadaşlarımızın zaman zaman bize karşı incitici ifadeleri olmuştur. Bunu ortaya çıkaran şey de biz AK Parti politikalarını ortaya koyduğumuz için.
Örneğin, biz AK Parti'nin görüşünü ortaya koyuyoruz, 'Biz bütün illerde aday çıkaracağız.' diyoruz fakat bir MHP yetkilisi çıkıp bunu bir eleştiri sebebi sayabiliyor. Ya da bir başka arkadaşımız hukuki konularda görüşümüzü ifade ettiği zaman böyle bir eleştiriye muhatap olabiliyoruz."
"KÜÇÜK POLEMİKLERE KURBAN EDİLMEMELİ"
Bu tür ifadelere Cumhur İttifakı'nın gerektirdiği hassasiyet çerçevesinde cevap vermediklerini vurgulayan Çelik, şu görüşlere yer verdi:
"Çünkü küçük polemiklere kurban edilemeyecek kadar önemli bir ittifak olduğunu düşünüyoruz. Bunun hassasiyetinin korunması gerektiğini düşünüyoruz. Milletimizin bunlarla meşgul edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bizim tarafımızdan hiçbir şekilde siyasi nezakete sığmayan, siyasi nezahetle çelişen bu hassasiyetleri zedeleyen, incitici ve kırıcı bir ifade kullanılmamıştır. Biz sadece kendi politikalarımızı söylemişizdir ama bu şekilde Sayın Cumhurbaşkanımızın hedef alınmasının siyasi nezaket ve nezahete uymadığını, bunu reddettiğimizi, bu ifadeleri kabul edilebilir bulmadığımızı ve Cumhurbaşkanımıza, Genel Başkanımıza gösterilmesi gereken saygının esas olduğunu bir kere daha ifade ediyoruz. Bundan sonrasında da büyük işler yapılacaktır, siyaset aralığı bugünle sınırlı değildir.
Önümüzde büyük meseleler vardır. Cumhur İttifakı'ndan beklentiler vardır, dolayısıyla bunun temel istikameti doğrultusunda yürümesi esastır."
Kendilerinin açık cümleler kuran ve bu açık cümlelerle kendilerini ve partilerini ifade eden insanlar olduklarını vurgulayan Çelik, Erdoğan'ın da dünyada açık sözlülüğüyle bilinen bir lider olduğunu yineledi.
Erdoğan'ın MHP'yi ya da başka bir siyasi partiyi kastettiğinde bunu çok açık ve net bir şekilde söyleyeceğini, o günkü konuşmasının uyuşturucu satıcılarıyla ilgili talebi getirenlere karşı, uyuşturucu meselesi konusundaki hassasiyetini milletle paylaşmaya dönük bir yaklaşım olduğunu tekrarlayan Çelik, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla bu ifadelerin hepsi çok yanlış ifadeler olmuştur, Cumhur İttifakı'nın ruhuna ve Cumhur İttifakı'nın gerektirdiği siyasi nezakete uymamıştır. Diliyoruz ve umuyoruz bundan sonrasında bu konularda hassasiyet gösterilsin. Nihayetinde yanlış anlaşılan bir mesele varsa bunun arka planının öğrenilmesi için bütün arkadaşlarımız bir telefon uzaklıktadır. Sayın Bahçeli ile Sayın Cumhurbaşkanımız arasında da bu iletişim kanalı her zaman açıktır, onun yerine bu şekilde birtakım yorumlar üzerinden o yorumların üzerine fikir tesis ederek, o fikrin üzerine bir siyasi tutum tesis ederek bu yaklaşımlarla yürümenin doğru olmadığını düşünüyoruz."
Esas olanın siyasi nezaketi, nezaheti korumak ve milletin beklediği büyük işlere odaklanmak olduğuna işaret eden Çelik, "Ama tabii ki bu cümleler son derece incitici, kırıcı cümlelerdir, bütün AK Parti camiasını, AK Parti Genel Merkezi başta olmak üzere bütün illerde son derece rahatsız etmiştir. Biz bunun tekrarlanmaması gerektiğini ifade ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın siyasi basireti, siyasi ahlakı, ilkeli siyaseti, kararlı duruşu Türk milleti tarafından teslim edildiği gibi bütün dünya tarafından teslim edilmektedir. Bunun sorgulanması mümkün değildir, bizim bunun sorgulanmasına doğru, meşru bir şekilde bakmamız mümkün değildir." diye konuştu.
Bir gazetecinin, "Cumhurbaşkanı Erdoğan Kızılcahamam Kampı'nda AK Parti'nin kendi teklifini hazırladığını söylemişti. Bugün kamuoyuna yansıyan bazı bilgiler de var, özellikle tahliye sürelerinin kısaltılmasına yönelik. O teklife ilişkin bizimle paylaşacağınız bilgiler var mı?" şeklindeki sorusu üzerine Çelik, kendi aralarında çalışmalar yaptıklarını söyledi.
Ömer Çelik, "Cumhurbaşkanımız buraya gelmeden de bazı çalışmalar yapmamızla ilgili çeşitli siyasi konularla talimatları olmuştu. Kendi çalışmamızı sürdürüyoruz. Partideki ilgili başkanlığımızda bir çalışma tamamlanmak üzere ama çalışmanın tamamlanmasından ziyade o tartışma süreci kendi dinamiği içerisinde ilerliyor. Zaten son noktayı koyduğumuz zaman Cumhurbaşkanımız açıklar ya da bize talimat verirse biz de kürsüden açıklarız, sizinle paylaşırız. Son noktaya yaklaştığımızı söyleyebilirim." diye konuştu.
"MHP'Yİ DOĞRUDAN HEDEF ALMADI"
"MHP'yi doğrudan hedef almadı, Bahçeli'yi özellikle ifade etmedi, açık açık söyler Cumhurbaşkanı, dediniz ama teklifin sahibi MHP. Dolayısıyla 'birileri çıkmış af diyor' deyince doğrudan MHP ve Bahçeli olarak algalandı. Belki Bahçeli de bu şekilde düşünmüş olabilir mi?" sorusu üzerine Çelik, şunları kaydetti:
"Zaten açıklamada ifade ediliyor, öyle düşünmüşler. Ama Cumhurbaşkanımız Milliyetçi Hareket Partisi'nden 'birileri' diye bahsetmez. Eğer onların teklifinden dolayı onları kastedecek olsaydı bizzat MHP derdi zaten."
Kastettikleri şeyin ne olduğunu izah ettiğini anımsatan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu özellikle uyuşturucuyla ilgili olarak, bunların uyuşturucu satıcıları değil birer kurban olduğu şeklinde bir yaklaşım AK Parti'ye, Hükümetimize çeşitli vesilelerle iletiliyor. Bunu açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. 'Birileri' ile kastedilen odur. Şunu söylemek istiyorum, Cumhurbaşkanımız açık cümle kurmaktan çekinen kimse değildir, kendisini muğlak cümlelerle ifade eden birisi değildir. Eğer kastedilen o olsaydı Cumhurbaşkanımız açık bir şekilde bunu kastederdi. Buna rağmen Cumhurbaşkanımızla ilgili kullanılan bu ifadeleri de son derece yanlış bulduğumuzu ve reddettiğimizi de bu manada ifade ediyorum."
"HER KONUDA ANLAŞIYOR OLSAK..."
"İttifakta sorun var kriz var yorumları yapılıyor. Siz bu yorumlara katılıyor musunuz?" şeklindeki soru üzerine Çelik, ittifak konusunda her zaman 2 ayrı parti olduklarını söylediklerini anımsattı.
Ömer Çelik, "Her konuda anlaşıyor olsak zaten iki siyasi parti kimliğimizi koruyamayız. İki ayrı siyasi geleneği temsil ediyoruz." dedi.
Çelik, her iki partinin de siyasi tecrübesi olduğunu ifade ederek, çeşitli konularda politikaları olduğunu, yıllar içerisinde kurumsallaşmış bir kimliği olduğunu aktararak, şu değerlendirmede bulundu:
"Dolayısıyla MHP tarafından bir arkadaşımızda bunu ifade etmişti. Her siyasi tartışmada, önümüze gelen her siyasi gündemde anlaşacağız diye bir şey yok. Anlaşamadığımız zaman ittifak ortadan kalkacak diye bir yaklaşım da yok. Buradaki mesele şudur. AK Parti'nin siyasi kimliği bellidir, siyasi politikaları kurumsallaşmıştır. Bu çerçevede öteden beri şahıslara karşı işlenen suçları affetme yetkisinin bizde olmadığını Cumhurbaşkanımız ifade etti. Meseleye bu şekilde bakıyoruz."
Bir taslak geldiğinde, bu ilkeler süzgecinden geçirildiği değerlendirmesinde bulunan Ömer Çelik, açıklamasını şöyle sürdürdü:
"Geçmişte yaşanan af tecrübeleri, bir yandan da af isteyenler kadar mağdurların talepleri, itirazları, açıklamaları. Biz Türkiye'nin partisiyiz, biz Türkiye'nin en büyük siyasi hareketiyiz, bütün Türkiye'nin bütün kılcal damarlarına kadar toplumsal talepleri tutuyoruz. Herhangi bir toplumsal talebe ya da herhangi bir siyasi kimliğe dayanarak diğerlerini dışlayamayız.
Biz Türkiye'nin en büyük partisi, en büyük siyasi hareketi olarak, bir Türkiye ve bir dünya markası olarak meseleye çok boyutlu bakmak zorundayız. Bu şekilde bir siyasi kapasitemiz var ve bu şekilde de bu konuları değerlendiriyoruz. Dolayısıyla biz Cumhur ittifakının kıymetinin altını çiziyoruz ve bu ittifakın gerçekleştireceği çok işler vardır."
YEREL SEÇİM ÇALIŞMALARI
Yerel seçimlerle ilgili AK Parti'nin her yerde aday çıkaracağını yineleyen Çelik, teşkilatlara Genel Başkan Erdoğan tarafından verilen talimatın bu olduğunu vurguladı.
Çelik, "Bu çerçevede bir formüle varılıyor varılmıyor, onu arkadaşlarımız görüşüyorlar. Biliyorsunuz Sayın Kurtulmuş ve Sayın Özhaseki muhatabı olan arkadaşlarımızla bu görüşmeleri kendi ritmi içerisinde gerçekleştiriyorlar." diye konuştu.
Ömer Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Diğer konular da aynı şekildedir. Yani bir partinin diğer partinin politikası içerisinde erimesi diye bir şey olmaz. Eğer mutabakat varsa, mutabakat söz konusuysa tabii ki orada birlikte hareket edilir. Ama mutabakat söz konusu değilse partiler kendi siyasi kimliklerini koruyorlar. Bu siyasi kimlikler korunurken çeşitli politikalarda anlaşmazlık olursa bu ittifak şemsiyesinin yırtıldığı ya da ittifak çatısının yıkıldığı anlamına gelmemektedir."
"DANIŞTAYIN ANDIMIZ KARARI"
AK Parti Sözcüsü Çelik, Danıştayın öğrenci andıyla ilgili aldığı karar ve sonrasında da milli kimlik tartışmaları anımsatılarak, bunların nasıl değerlendirildiğine yönelik soru üzerine, Danıştay meselesindeki durumlarının net olduğuna işaret etti.
"İktidara geldiğimiz ilk günlerde karşı karşıya olduğumuz şey, Türkiye'de askeri vesayet ve yargı vesayeti Türkiye'nin bütün enerjisini tüketiyordu. Türkiye'de milletin iradesiyle seçilmiş hükümetler, bu iki vesayet alanı içerisinde iradesi eritilerek yok edilmeye çalışılıyordu. 'Egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir' ifadesi maalesef tam anlamıyla yürütme alanında ve diğer alanlarda yerini bulmuyordu." açıklamasında bulunan Çelik, bu sebeple uğraştıkları çeşitli meselelerden birinin Danıştayta hukuki denetim yapılması yerine yargı alanında yerindelik denetimi yapılması şeklinde bir yanlış uygulamanın yıllar içerisinde sürüp geldiğini anlattı.
Ömer Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:
"Anayasa açık söylüyor, Türkiye bir hukuk devletidir. İdarenin bütün eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Yine anayasa bunu da düzenlemiştir. Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı olup hiçbir suretle yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Kullanılırsa ne olur? Anayasa yine bunu yasaklamış. 'Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak şekilde yargı kararı verilemez' diyor.
Yargı kararlarına saygı duymuyor musunuz, duyuyoruz. Peki, anayasa ile açık bir şekilde çelişen bu yargı kararını eleştirmeyecek miyiz? İkincisi Türkiye'nin geçmişte enerjisini yok etmiş, Türkiye'nin büyük projeler ortaya koyulmasına karşı bir vesayet kurumu gibi çalışmış bu gelenek, bu kararla yeniden hortlamaya çalıştığında bunu eleştirmeyecek miyiz?"
Çelik, Danıştayın ilgili dairesinin verdiği karara ilişkin, "Birincisi, hukuku uygun denetiminin sınırlarını aşmıştır. Yerindelik, yani yürütmenin yetkisinde olan bir alana girmiştir. Kendi sınırının dışında bir karar vermiştir. İkincisi, kendisini yürütmenin yerine koymuştur. Yani, bir daire kendisini hükümetin yerine koymuştur, hükümet gibi davranmıştır. Üçüncüsü, yürütmenin takdir hakkını yok saymıştır. Dördüncüsü ve daha tehlikelisi, yürütmenin takdir yetkisini yok saydığı gibi bizzat kendisi kullanmıştır." şeklinde konuştu.
Bunların çok tehlikeli şeyler olduğunu ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
"Geçmişte yaşadığımız vesayet anlayışının yeniden kafa gösterdiğini, kendisini kapı arasından gösterdiğini ortaya koyan bir gelişmedir bu. Dolayısıyla Danıştay, düz bir okumayla bile bütün hukukçuların da dediği gibi, yasayı ve Anayasa'yı alenen çiğnemiştir. Hükümetin yapacağı işleri Danıştayın ilgili dairesi yapacaksa, hükümetin hangi işlem ve eyleminin yerinde olup olmadığına Danıştay karar verecekse seçimleri niye yapıyoruz? Seçimlere giriyoruz, her siyasi parti farklı projeyle milletin önüne çıkıyor, farklı politikalarla milletin önüne çıkıyor ve yüce milletimizin milli iradesi diyor ki 'Ben şu partinin yönetmesini istiyorum, ben bunun politikalarının Türkiye'yi yönetmesini istiyorum'. Ona milletimiz bu yetkiyi verdikten sonra, onun hangi politikayı uygulayacağını ilgili Danıştay dairesi tarafından yerindelik kararıyla yok sayılacaksa o zaman seçimleri niye yapıyoruz, seçimlerin sonucunda çıkan iradeyi nereye koyacağız?
Dolayısıyla demokrasinin en temel mantığına, demokratik sistem içerisindeki yargı mantığına, demokratik sistem içerisindeki yargı ve yürütme ilişkisine dair bu mantığa son derece aykırı bir şeydir. Bu yapılan iş, ilgili dairenin kendisini yürütmenin, hükümetin yerine koymasıdır. Hükümetin takdir hakkını yok saymasıdır, daha da ileri giderek, hükümetin takdir hakkını bizzat kendisinin kullanmasıdır. Maalesef Türkiye'nin çok geride bıraktığını düşündüğümüz çok kötü bir geleneğin yeniden ortaya çıkmasıdır."
Çelik, dolayısıyla arkadaşlarının yaklaşımının bununla ilgili olduğunun altını çizerek, "Memleketi hükümetin ve sivil iradenin kararlarıyla mı yöneteceğiz, Danıştay'ın ilgili dairesinin yerindelik denetimi kararıyla mı yöneteceğiz?" diye sordu.
"DANIŞTAY, ŞURA-YI DEVLETTİR"
Danıştayın son derece köklü ve saygın bir kurum olduğuna değinen Çelik, "Danıştay, şura-yı devlettir. Yani onunla istişare yapmak devletin işleyişi açısından görüşüne başvurmak, devletin sağlıklı işlemesi açısından son derece önemlidir." dedi.
Avrupa standartlarında da nasıl işlendiğini gördüklerine dikkati çeken Çelik, Türkiye'nin bu tartışmaları geride bırakmanın yolu olarak bunu böyle formüle ettiklerine dikkati çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Yerindelik denetimi yok, hukukilik denetimi yapılacak. Yerinde olup olmadığına hükümet karar verir. Yarın bir gün eğer bu kapıyı açacaksak, geçmişte olduğu gibi köprü yapacaksın Danıştay engeller, oraya park yapacaksın yerindelik denetimi yapar ona karar verir, Çevre Şehircilik Bakanlığının yetkisini gasbeder, Tarım Bakanlığının yetkisini gasbeder, bütün Bakanlıkların yetkisini gasbeder. Bu, son derece kötü ve yanlış bir gelenektir, şura-yı devletle kurulmuş bu geleneğe uymaz.
Yargı için yanlış bir yaklaşımdır. Hükümetin alanına girmek gibi yanlış bir geleneğin çok kötü bir uygulamanın yeniden hortlatılması anlamına gelir. Hele kararın içeriğini okuduğunuz zaman, maalesef ne kadar vahim olduğunu daha net bir şekilde görüyorsunuz. Dolayısıyla temel itirazımız buna dönüktür."
"Danıştayın Öğrenci Andı'na ilişkin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Bekir Bozdağ'a atfen ifadeleri çok tartışıldı. Bu ifadelerini nasıl değerlendirirsiniz?" şeklindeki soruya Çelik, "Arkadaşlarımızın ilk attığı tweetler ve bununla ilgili yorumlar ortadadır. 4 ya da 5 arkadaşımız, ilgili Danıştay kararı çıktığı andan itibaren Bekir Bey, Adalet Bakanımız, Meclis Başkan yardımcımız, hukukçu arkadaşlarımız bu konuyla ilgili tweetlerini attı. Hemen hemen hepsinin yaklaşımı aynıdır. Yerindelik denetiminin bir vesayet olduğunu, bunun yerine hukuki denetim olması gerektiğini söylediler." yanıtını verdi.
Bunların içinde milli kimlik meselesi, Türklük meselesiyle ilgili herhangi bir açıklama veya beyanın olmadığına işaret eden Çelik, fakat birdenbire bu meselenin Türk milleti, Türklük kavramı, milli kimlik kavramı tartışmasına dönüştürüldüğünü, dönüştürülmeye çalışıldığını vurguladı. Çelik, şöyle konuştu:
"Bu meselenin bir milli kimlik tartışmasına dönüştürülmesi, Danıştayın ortaya koyduğu vesayet anlayışının örtülmesi ya da ıskalanması anlamına gelir. Esas meselemiz odur. Danıştayın ilgili dairesinin ortaya koyduğu bu vesayet anlayışına odaklanmamız, bunu tartışmamız gerekiyor. Hiçbir arkadaşımız bizim milli kimlikle ilgili, Türklükle ilgili bir tartışma açmadı. Onların bu yaklaşımından sonra birdenbire Danıştayın ilgili dairesinin bu vesayetçi kararı geri plana düştü, tartışma bambaşka bir yere gitti. Ama illa bu tartışmayı yapalım diyorsak, burada da bizim tutumumuz nettir. Hiç kimse Türklüğün kıymetini, Türk kimliğinin kıymetini, çalışkanlığın, doğruluğun kıymetini inkar etmez. Bizim şimdiye kadar ortaya koyduğumuz politikalar, Bilge Kağan ve Kül Tigin Anıtlarına, Cumhurbaşkanımızın başbakan olduğu zamandan itibaren verdiği önem, oradan bu tarafa kadar Türk coğrafyasındaki ilişkilere verdiği önem, bu konudaki yaklaşımımızı ortaya koymaktadır. Biz şöyle düşünüyoruz. Milli kimlik kapsayıcı olmalıdır, kuşatıcı olmalıdır, kimseyi dışlamamalıdır."
"Etnik kimliği ne olursa olsun Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez, Boşnak saydığım veya sayamadığım etnik kimliği ne olursa olsun hepimiz büyük Türk milletinin eşit parçalarıyız." ifadesini kullanan Çelik, herhangi birinin etnik kökeninden dolayı büyük Türk milletinin dışında sayılması gibi bir anlayışın bahsettikleri kapsayıcı kimlik anlayışı ile çelişeceğini vurguladı.
Kimliğin dışlayıcı, kırıcı, kimlik zedeleyici olmaması gerektiğine işaret eden Çelik, "Tam tersine kucaklamalıdır, tam tersine kapsayıcı olmalıdır. Sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarının içerisinde de değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarının dışarısında da bu kimliğin bu şekilde ifade edilmesi gerektiğini unutmayalım." şeklinde konuştu.
Ömer Çelik, kurucu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çeşitli yerlerde de yorumlandığı gibi "Ne mutlu Türk olana." dememesinin, "Ne mutlu Türk'üm diyene." demesinin de bu kapsayıcı kimlik anlayışına yapılan bir vurgunun neticesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, milli kimliğin bir etnik kimliğe indirilemeyeceğini vurguladı. Çelik, "Dolayısıyla birisi Türk milleti yaklaşımının bu bahsettiğim manada kapsayıcılığını savunuyorsa bu Danıştayın verdiği kararın bu manada savunulması herhangi bir şekilde mümkün değildir." değerlendirmesinde bulundu.
"YARGISAL VESAYETİ ISKALAMAYALIM"
O dönemin şartlarında Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip'in bazı uygulamalarının bulunduğunu söyleyen Çelik, şöyle devam etti:
"Afet İnan'ın anılarında da vardır. Kendi kızları için yazdığı bir metni cebinden çıkarır ve bütün millet için bir ant haline getirir. Bu şahıs Reşit Galip, Türk siyasi tarihinin en şaibeli, kafatasçı figürlerinden bir tanesidir. İstiklal Mahkemesi yargıcıdır, İstiklal Harbi'nin kahramanları Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Rauf Orbay, Refet Bele'nin yargılandığı mahkemede üyelik yapmıştır. Milliyetçi arkadaşlarımız, bu literatüre hakim arkadaşlarımız çok iyi bileceklerdir, Türk ocaklarını kapatan şahıs da budur. Arkasından Darülfünun'u kapatmıştır. Türk ocaklarında Hamdullah Suphi'ye karşı yürüttüğü bir provokasyon vardır, bu herkesin hatıralarındadır. Darülfünun'u kapattığı gibi Zeki Velidi Togan gibi bir münevvere karşı zulmün altında bunun imzası vardır. O dönemin şartları içerisinde 1930'larda dünyada faşizm dalgası eserken bu şahıs bu andı, ezanın Türkçeleştirilmesini, Türk Ocaklarının, Darülfünun'un kapatılması gibi uygulamaları hep beraber yürürlüğe koyan bir şahıstır. Yani bu ruh ve çerçeve içerisinde ortaya çıkmıştır bu. Daha sonra da 1972'de tekrar kişisel bir tasarrufla değiştirilmiştir, bir kere daha zannediyorum kişisel tasarrufla değiştirildi. Dolayısıyla milletin ortak iradesiyle, milletin maşeri vicdanıyla tebellür etmiş bir şey değildir. Son derece yanlış bir hikayesi olan ve son derece yanlış bir atmosferde kurgulanmış bir şeydir. Şimdi bunu Türklüğün ya da milli kimliğin tartışılması haline getirmek bu bakımdan fevkalade sakıncalıdır. Biz burada yargısal vesayeti ıskalamayalım bu tartışma yoluyla.
Şunu da bilelim, eğer Türk milleti kavramını herhangi bir etnik kökene, dışlayıcı bir yaklaşıma indirirsek o zaman her zaman savunduğumuz tek vatan, tek devlet, tek millet, tek bayrak anlayışı büyük bir zarar görür. Etnik kökeni ne olursa olsun bütün vatandaşlarımız, büyük Türk milleti kavramının içindedir. Etnik kökene göre insanları etiketlemek olmaz. Bizim milli kimliğimiz çayın içinde erimiş şeker gibidir. Onu çay kaşığı gibi insanların gözüne sokarak yaşatmıyoruz. Çayın içinde erimiş bir şeker gibi günlük hayatımızda ananelerimizde, davranışımızda, siyasal tutumlarımızda ve her yerde bunu her gün görüyoruz. Milli kimlik, çayın içinde erimiş bir şeker gibi hayatın her alanına nüfuz etmiştir, herhangi bir şekilde çay kaşığı gibi insanların gözüne sokularak yaşatılan bir şey değildir, birtakım insanları dışlayarak yaşatılan bir şey değildir."
Parti Sözcüsü Ömer Çelik, milli kimliğin, Avrupa'da ulus devletlerin kurulmasından sonra devlet eliyle yaratılmış, ulus kavramının neticesi olarak ortaya çıkmış bir milli kimlik de olmadığının, tarihin içerisinden süzülerek geldiğinin, bedelinin ödendiğinin ve ve hak edildiğinin altını çizdi.
Milli kimliğin kaderdaşlığa, duygudaşlığa dayandığına işaret eden Çelik, "Kaderdaşlık ve duygudaşlık üzerine ifade edilmiş bir vatandaşlığa dayanır. Zaten Cumhur İttifakı'nın esasında ifade etmeye çalıştığımız buydu. Ama şimdi çıkmış bir yargı kararı ortaya, bu bahsettiğim vesayet çerçevesinde bunun vatanseverlik gibi sunulması mümkün değil." diye konuştu.
Çelik, hukuk dışı vatanseverlik, Anayasa'ya rağmen vatanseverlik olmayacağını belirterek, şöyle devam etti:
"Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası hukuk içerisinde korunur. Dolayısıyla yargı kararıyla milli kimlik kavga ettirilemez, bizim hassasiyetimiz bu. Biz bu çerçevede yaklaşıyoruz meseleye. Sayın Bozdağ gibi şimdiye kadar hayatı boyunca kimlikçilik yapmamış bir arkadaşımızın, Sayın Bahçeli'nin açıklamasında Kürt etnik kökenine vurgu yaparak etiketlenmesinin çok yanlış olduğunu düşünüyoruz. İnsanların etnik kökenine göre etiketlenmemesi lazım. Hepimiz bu milletin parçasıyız, hiçbirimiz yanımızda oturan insanın etnik kökeninin ne olduğunu merak etmemeliyiz.
Bekir Bozdağ kardeşimiz, Başbakan Yardımcısı, Adalet Bakanı olarak bu ülkeye büyük hizmetler vermiştir. Halen de büyük bir samimiyetle bu çalışmalarına devam etmektedir. Etnik kimliği yoluyla etiketlenerek onun suçlanması ya da 'Seni uyarıyoruz.' diyerek bir şekilde taciz edilmesi asla kabul etmeyeceğimiz bir yaklaşımdır. Milletimiz, bu siyasetçi arkadaşımızı takdir etmektedir ve ona bu bizi çok üzen, genel başkanımızı çok üzen, AK Parti'yi çok üzen bu ifadeler söylendiği zaman hepimizin gözünün önüne darbe girişiminin olduğu gece, Meclis kürsüsünden konuşan Bekir Bozdağ gelmiştir, 'Burada direneceğiz, burada gerekirse öleceğiz ama burayı terk etmeyeceğiz.' diyen bir arkadaşımızdır. Hangi etnik kimliğe sahip olursak olalım, bunlar memleketimizin zenginliğidir, bunlar kesrette vahdet ilkesi içerisinde ifade edilmesi gereken işlerdir. Hepimiz, büyük Türk milletinin eşit ve onurlu üyeleriyiz. Kimsenin etnik kökeniyle etiketlenmesi ve dışlanmasına gönlümüz razı değildir. "
"PAZARLIK TÜRÜ YAKIŞTIRMALARIN YAPILMASININ GAYRİAHLAKİ"
Cemal Kaşıkçı cinayeti hakkında yapılan soruşturmanın uzun sürdüğüne yönelik muhalefetin eleştirilerinin ve iddialarının hatırlatılması üzerine Çelik, Başsavcılık açıklama yapmadan olayın ayrıntılarıyla ilgili bilgi aktaramayacağını belirtti.
"Pazarlık" türü yakıştırmaların yapılmasının gayriahlaki olduğunu söyleyen Çelik, Türkiye'nin soruşturma dolayısıyla Batı basınında takdir edildiğini söyledi.
Ömer Çelik, bu olayın dünyada bir benzeri olmadığına dikkati çekerek şunları kaydetti:
"CNN'de, BBC'de onun kıyafetleri giydirilerek Konsolosluktan çıkarılmış bir kişinin görüntüleri vardı. Son derece hunharca planlanmış, örtbas edilmek için çok gayret sarf edilmiş bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Şimdi bu çerçevede baktığımızda bu çok komplike bir cinayet. Türkiye Cumhuriyeti güvenilir, muteber, emin bir devlettir. Her türlü iddiasının arkasına hukuki argüman, delil koymaya özen gösteren bir devlettir. Herkes spekülasyon yapabilir ama biz bu konuda spekülasyon yapamayız. Eğer mesele uzuyorsa ki uzadığını düşünmüyoruz, bu bizden kaynaklanmamıştır. Başkonsolosluğa girmemiz dahil, Suudi tarafın geciktirmelerinden kaynaklanmıştır."
"BİRBİRİYLE ÇELİŞEN BİRÇOK AÇIKLAMA YAPILIYOR"
Kaşıkçı cinayetine yönelik her gün Avrupa'dan ve diğer ülkelerden birbiriyle çelişen birçok açıklamanın yapıldığını anımsatan Çelik, birilerinin peşinen suçlamasına yönelik açıklamaların nereden geldiğinin görüldüğünü belirtti.
Çelik, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın olayın sonuçlarını açıklayacağını söyleyerek "Cemal Kaşıkçı'ya Allah rahmet eylesin. Arkadaşlarına, bütün basın camiasına başsağlığı diliyoruz. Hunharca bir cinayete kurban gitti. Fakat inşallah sonuçlar ortaya çıkacak, sorumlular cezalandırılacak ve bir daha kimsenin aklından böyle şeyler geçmeyecek." ifadesini kullandı.
Editör