SİYASETİN AHLAK ABİDESİ MUHSİN BAŞKAN

Yerel seçimlere günler kaldı. Siyasetin tüm çirkefliklerinin maharetle ortaya döküldüğü, kazanmak için her türü entrikanın çevrildiği, yalanın, iftiranın, öfkenin, kinin, çıkarların, ötekileştirmenin, riyakârlığın tavan yaptığı günlerden geçiyoruz.

Dünyanın fani olduğunu unutan fanilerin, üç beş günlük makam ve mevki için ne hallere düştüklerine şahit oluyoruz.

Her geçen gün dozunu artıran bu siyasi rekabetin vermiş olduğu ümitsizlik içerisinde Diyojen’in elinde fenerle dolaşıp adam aradığı misali adam arıyoruz.

Bu arayışlarda, on beş yıl önce faili meçhul bir suikastla aramızdan koparılan Anadolu’nun yiğit evladı Muhsin Yazıcıoğlu’nu hatırlamadan edemiyoruz.

Ömrünü, ülkesi ve değerleri için harcayan bu güzel insan ne yazık ki toplum tarafından yeteri kadar anlaşılamadı ve sahiplenilmedi.

Sağlığında onun yanında olmayanların, onu anlamayanların şimdi ağıtlar yakıp, methiyeler dizmeleri Ferit Kam’ınSağlığında nice ehl-i hünerin bir tutam tuz bile yoktur aşına. Öldürüp onu evvel açlıktan. Sonra bir türbe dikerler başına” sözlerini hatırlatmaktadır.

İnanılmaz servetlerden bahsedildiği, bir gün önce söylenenlerin bir gün sonra inkâr edildiği, etik değerlerin hatırlanmadığı, siyasetin çıkar ve menfaat ilişkileri üzerinden şekillendirildiği bu ortamlarda Muhsin Başkan’ın bıraktığı boşluğu yürekten hissediyoruz.

Öğrencilik yıllarımızdan beri tanıdığımız, hayatını milletine adamış, Anadolu’nun bu yiğit delikanlısının ölümünün üzerindeki perdenin hala daha gizliliğini koruması ve aydınlatılmaması onun mirasına sahip çıktıklarını söyleyenlerin büyük bir vefasızlığıdır.

Onun bıraktığı mirasın üzerinde siyaset yapanların nasıl bir sorumluluk üstlendiklerini hatırlamalarını ümit ederim.

İhalelerle, parayla, reklamla, çıkarla hiçbir işi olmadı. Emredildiği gibi dosdoğru yaşamaya gayret etti. Uzun yıllar çile içerisinde geçirdiği hapishane günlerini hiç reklam amacı yapmadı. Devletine küsmedi. Kısa bir ömür için kimselere fırıldaklık yapmadı. Olduğu gibi göründü, göründüğü gibi yaşadı.

Hilal’e ve Gül’e sevdalıydı. Temiz ve ilkeli bir siyasi hayatı tercih etti. Mazlumun, ezilenin, garibin, fukaranın yanında oldu. Köşkü, sarayı, yatı, katı olmadı ama gönüllerin saraylarında başköşeye oturdu.

Mütevazı hali, Anadolu’nun saf ve temizliğini hatırlatıyordu.

Keşke, o Keş Dağı’nın ardındaki sır perdesi açıklansa da bu yiğit delikanlıya kimlerin kıydığı ortaya çıksa diye yıllardır bekliyoruz.

Sap ile samanın karıştığı bu kaotik ortamda Eşref Bitlis Paşa, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Sinan Ateş, Necip Hablemitoğlu gibi nice memleket sevdalılarının aydınlatılmayan faili meçhul dosyalarını hatırladıkça bu işin imkansızlığını anlamakta zorlanmıyoruz.

Muhsin Başkan. Anadolu’nun bir şansıydı. Cesur, kararlı, ilkeli, imanlı ve tavizsiz bir Türk Milliyetçisiydi.

Hasbi bir Müslüman, vefalı ve vicdanlı bir siyaset adamıydı. Türk dünyasını ümidi ve güvencesiydi.

Baş eğmedi, kıvırmadı, yalakalık yapmadı, söylediğinin arkasında durdu, çark edenlerden olmadı.

Güzel insan, değerli başkan. İyi ki bu günleri görüp üzülmedin. Taceddin Dergâhı’ndaki ebedi istiratgâhında da rahat uyu, Allah için seni sevdik. Türk milletinin temiz vicdanlarında ve hafızasında sonsuza dek yaşayacaksın. Makamın cennet olsun...