Soyağacı'nın dallarında kendimizi asalım!..

Soyağacı…

Son günlerde hemen hepimizin “e-devlet” üzerinden dallarına tutunmaya çalıştığımız yeni bir uygulama…
Şöyle ki:
Şifremizle sisteme giriş yapıyor, babamızın ya da annemizin babasının babasının babasına yahut annesinin annesinin annesine kadar ulaşabiliyor; soyumuzu sopumuzu bir çırpıda gözler önüne serebiliyoruz…

*

Uygulamanın ulaşabilmemize imkan sunduğu zaman dilimi; 1800’lü yılların ortaları… Yani sistem sayesinde bundan ortalama 170 yıl öncesine (doğum tarihlerine) kadar uzanabiliyor ve en son 1930 ve 1940 zaman aralığında vefat etmiş aile büyüklerimizin kimler olduğunu görebiliyoruz… Kaldı ki, 1930-1940 yılları arasında dünyaya gelmiş olan aile büyüklerimizin ise, birçoğu şu anda zaten hayatta ve kimimizin anne-babası, kimimizin de dedesi ve ninesi durumunda…

*

Gelelim sadede:
Türkiye’de 65 yaş üstü nüfus 6 milyon 651 bin 503 kişi… Bu da demek oluyor ki; yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı yaklaşık olarak yüzde 8…
Şimdi…
Türkiye’de 142’si bakanlığa bağlı olmak üzere toplam 376 huzurevi faaliyet gösteriyor ve bu huzurevlerinde kalan yaşlıların sayısı ise, 25 bini çoktan geçmiş durumda… Üstüne üstlük yaklaşık 10 bin yaşlı ise, huzurevlerine yerleşebilmek için sıra bekliyormuş günümüz Türkiye’sinde…
Hem biliyor musunuz?..
Evinde barkında çoluk çocuğunun hasretiyle yanıp tutuşanları, -bırakın sarılıp koklamayı-, evladının sesini bile unutmuş olan biçare yaşlıları hiç hesaba bile katmıyoruz…

*

Pekiii!...
Aile büyüklerinin kimler olduğunu merak ettikleri için soyağacı uygulamasını kullanan kişilerin sayısı kaçtır dersiniz?
Sıkı durun!..
Geçtiğimiz hafta itibariyle yaklaşık 9 milyon kişi; ihtimal ki bu rakam 20 milyonu bile bulmuştur şu anda… Ve yine kuvvetle muhtemeldir ki; bu meraklı milyonların arasında kimi aile büyükleri huzurevleri ve bakım merkezlerinde olanlar da vardır, anne ve babalarının hatırını sormayı dahi akıl edemeyenler de…

*

Bu nedir, biliyor musunuz?..
Çelişkidir…
Tezatlıktır…
Samimiyetsizlik ve dahi ikiyüzlülüktür…
Düşünebiliyor musunuz?..
Aile büyüklerini “gorundan” çıkarma yarışına giren bir toplumda, on binlerce yaşlı huzurevlerinde barınıyor…
Yazık!..
Vallahi yazık!..
Billahi yazık!..

*

Esasen işin özü şudur:
Soyacağı uygulamasına gösterilen ilginin altında yatan; bireylerin herhangi bir seçkin sınıfa, zümreye yahut kalburüstü bir aileye mensup olma rüyası ve beklentisidir aslında…
Bereket, uygulamayla en fazla 1800’lü yılların ortalarına kadar ulaşabiliyoruz… Öyle değil de, ya yüzlerce yıl öncesine yolculuk edebiliyor olsaydık ne olurdu?..
Düşünün hele!..
“Benim bilmem kaçıncı kuşaktan dedem, falanca paşaymış!..”
“Sen de kim oluyorsun; benim dedemin dedesinin annesinin dedesinin babasının annesinin dedesi var ya, sarayın baş muhafızıymış!..”
Kimse de demezdi ki:
“Ben neyim acaba?” diye…
Sahi ya!..
Üst soyumuzun kimlerden müteşekkil olduğuna kafa yoran bizler, acaba kendimizin ve altsoyumuzun ne halde olduğunu merak ediyor muyuz hiç?..
???