Ağlamak, göz yaşı dökmek, çekilen acıyı gözlerden dış dünyaya göndermek.
Ağlamak, ağızdan çıkan feryatların atmosferde yankılanması, sessiz atmosferin çığlıklara boğulması.
Ağlamak, beyinde oluşan elektromanyetik dalgaların uzaya yayılması.
Peki bildiğimiz su ağlar mı? Ağlarsa nasıl ağlar? Hani "ağlarsa anam ağlar , gayrısı yalan ağlar" cinsinden mi?
Sessiz bir ortamda çeşmeden çaydanlığa suyu doldurup ocağın üzerine koyun. Sonra kulağınızı birazdan çıkacak seslere verin.
Su ısındıkça bir cızırtıdır çıkarır. Tıpkı evladını hastaneye yatırmış bir anne gibidir. Yüreğinden kopan fırtınalar gibi kopacak fırtınayı duyar gibidir.
Yangın nasıl ağır ağır etrafı yok edip kül haline getirirse su molekülleri ağır ağır bir birinden ayrılmaktadır.
Sevgililerin birbirinden ayrılırken döktükleri göz yaşı gibi, hançerelerinden çıkan ses gibi su molekülleri de sesler çıkarmaya başlar.
Moleküllerin birbirinden ayrılı buhar haline geçerken suyun fokurdaması annenin evladını toprağa verdiği anda hissettikleri gibi feryadü figana dönüşür.
Su molekülleri ortamı terk ederken çaydanlıktaki fokurdama sesleri sanki aşıkların sazından çıkan müzik seslerine, veya yavuklusuna kavuşan aşıkların göz yaşına benzer.
Damıtılan su molekülleri bir araya gelirken oluşan su damlacıkları sevinçle gözden çıkan göz yaşına benzerken, ortamdan yarılan su buharları da insanın yüreğinde oluşan sızıya benzer.
Eğer bu sesi duymak istiyorsanız tez elden bu deneyi evde tek başınıza yapıp dinleyip ağlamayı deneyin.
O zaman Hacı Arif Beyin yaptığı eserleri, Mimar Sinan'ın Süleymaniyeyi yaparken günlerce çaydanlıkta kaynayan suyun çıkardığı fokurtuların kubbede yansımasını ve şehit olan evladının mezarı başında ağlayan anneyi anlayabilirsiniz
Suyun ağlamasını yüreğinde hissedenlere selam olsun.