Çoğumuzun evinde su olmadığı için, bazen insanların kendileri caggılla su taşırdı. Daha iyi durumda olanların evlerine ise de sakalar su taşırlardı.
Bugün saka’nın ve caggılın ne anlama geldiğini bilmeyen bir sürü insanımız oldu.
Öyle ya; evde musluktan akan su, ayağımıza kadar geldikten sonra ne kıymeti var? Sadece su faturası geldiğinde bu nimetin ödeme külfeti aklımıza geliyor.
İnsan suyunu taşıyacak, ekmeğini, odununu taşıyacak. Tabiatta koşacak, yürüyecek, tabiatın sesini dinleyecek.
Seyredecek. Her mevsim ayrı renklere bürünen kuşburnularını, meşeyi, çamları, ladinleri, otları, gevenleri, ardıçları, kavakları, yaban elmalarını, armutlarını, yaban eriklerini, alıçları, kuşüzümlerini, kuşekmeklerini, frenküzümlerini seyredecek. Her adımda açılmış, bir taşın ya da ağacın dalına sarılarak gizlenmiş, mor, sarı, kırmızı, yeşil, beyaz, eflatun, kahverengi, mavi ya da pembe ve hele pembe çiçekler, güller.. Uzunyayla, Tımar ya da Gerek yaylaları gibi..
Yağmuru başka, karı başka, rüzgârda bir başka, güneşliyken ise daha daha bir başka güzeldir yaylarımız, ovalarımız…
Ya binlerce renkler kuşanarak birkaç saatlik ömürlerini değerlendirebilmek için havada akisler yapıp nazla uçuşan kelebekler, kovuktan diğerine hızla koşan gelincikler, kış hazırlığı için dünyanın sırtında taşıyan karıncalar!
Şarkı söyleyen keklikler, saksağanlar, kargalar, yüzlerce cinsiyle, renk, desen ve sesiyle tarla kuşları, sakalar, bülbüller, arılar, yaban arıları, eşek arıları, ağustosböcekleri, cırcırböcekleri…
Her bir kıvrımında binlerce notayla uzlaşıp binlerce şarkıyı şırıltısında besteleyerek nazla süzülen, kışın bile içinde yeşil, mavi, kırmızı kadife desenli halılar besleyen akarsular. Dostluğuna doyulur mu; tabiatın.
Görülmeğe değmez mi?
Ya tırpanla yüzünü aldığın mor çiçekli yoncaların burna bayram ettiren muhteşem kokusu. Daha hayatımda biçilmiş ot balyasından çıkan kokudan duyduğum hazzı sevgilinin saçlarındaki ispirto kokulu parfümden bile alamadım.
Elinde tırpan, sırtında ot balyasıyla doksan yaşında ama henüz tek bir ilaç kullanmamış, dişleri bile yerinde duran asırlık bir insan mutlu olmasaydı, ayağında yürüyecek derman bulabilir miydi; dersiniz?
Ve insan tahmin edecek.
Düşünecek.
Sessizliği derinden yaşamanın zevkini alacak. Sessizliğin erkinde kendisini bulabilecek.
Ama yeni hayatı buna izin vermiyor.
İnsan yaratılışı itibariyle tabiata uygun yaratılmış.
AVM’leri icat etti insan.
Yaradılış motivasyonuna ters!
Akciğerler gelişir mi; hareket etmeden? Sağlıklı olmak mümkün mü hareketsiz kalarak! Yenilen genetik yapısı bozulmuş yiyecekler insan metabolizmasının tanımadığı, metabolizmasının parçalamak için enzimi olmayan garip gureba yiyeceklerle sağlıklı yaşamak mümkün müdür?
AVM’ler; gürültü, ses, ışık kirliliği, vücudumuzda genelde enzimi olmayan yiyecekler!
Bir iki saat bile dolaşmak en azından bir baş ağrısı için yeterli! Kulaklardaki uğultu saatlerce sürüyor.
Manzara, mağazaların israfı teşvik eden; şovun rengârenk ışıklarıyla dolu!
Ruhsuz, asaletsiz!
Daha kötüsü zevksiz!
Yarın ki nesil doğanın muhteşem renk ve zevklerini tanımayacak. Korkarım fizyolojik yapısı daha güçsüz, daha renksiz bir beniz ve hastalığa yatkın olacak!
Ve sanat yapacak insanların sanat ilhamları çok daha sınırlanarak; bugün cüce hale gelen sanat, yarın yürüyemeyecek duruma gelecek! İnsan gibi kronik hastalığı, ölüm sebebi…
Doğayı seviyorum; doğada kalmak istiyorum, çocuklarımın ve torunlarımın da doğayı, hayvanları sevmesini istiyorum.
Bilmiyorum ki; doğayı sevmeden, hayvanı sevmeden insan; insanı nasıl sevecek?