Tam kapanırsak açlıktan, kapanmazsak Korona’dan!

Siz sakın televizyonlarda her akşam boylarından büyük laflar eden o insanların çoğunu ciddiye almayın.

Sizi temin ederim ki, çoğu işkembeden sallıyor, bir kısmı da dünya medyasından arakladıklarını kendi özgün düşüncesiymiş gibi satıyor!

Bunu ne istiskal etmek için söylüyorum, ne de bizim bilim insanları bir şey bilmiyor imasında bulunmak için…

Dünya genelinde kimse bu mesele karşısında fazla bir şey bilmiyor ki, bizimkiler hüccet olsun.

Eleştirimiz, konuşmak yerine araştırma yapıp sorunu çözmeye odaklanacaklarına, ceviz kabuğunu dahi doldurmayan lakırdı etmelerinedir.

İşte Ramazan geldi kapıya dayandı.

Türkiye’nin Korona tablosu da ortada…

Allah, ülkemizi, milletimizi ve elbette ki insanlığı daha beterinden muhafaza buyursun; lakin şimdi manzara-ı umumi çok vahim.

Ramazan’da tam kapanma olacağını söylersek, yalnızca malumun ilamını yapmış oluruz.

Hazırlıklar gösteriyor ki…

Market, fırın ve manav dışında her yer yeniden kepenk indirecek.

Yani bugün için evine az çok ekmek götürme imkanı bulan onlarca sektör çalışanı yeniden naçar kalacak.

Anlayacağınız…

İki ucu da bulaşık bir değnek…

Neresinden tutarsan tut eline yapışıyor…

Vaka sayısını düşürmek, en önemlisi de ölümleri frenleyebilmenin bilinen başlıca yolu, en az bir aylık tam donanımlı bir kapanmadan geçiyor.

Tabii ki bu arada aşılama oranını da hızla yükseltmek şartıyla…

Korona bunu bize, kafamıza vura vura, canlarımızı toplu biçimde alarak öğretti.

Anladık ve de ezber ettik…

Pekii tam kapanma olunca evine ekmek götüremeyecek duruma düşecek onlarca milyon insanın durumu nice olacak?

Ekranda görüntü var, ses yok!

Zurnanın zırt dediği yer de tam olarak burası zaten…

Devlet, dolduruyor dolmuyor, boşaltıyor boşalmıyor.

Hakikaten tam bir çıkmaz…

Ekonomik olarak bizden çok daha zengin ülkeler bile artık bu girift bilmeceye bir cevap bulamıyor…

Devlet dese ki, “Ey vatandaşım sen evinden çıkma ben sana para ödeyeyim.”

Nereye kadar ve buna hangi hazine yeter?

Kaldı ki…

Bu da asla çare değil.

Belki muayyen bir vakte kadar soruna çözüm olabilir, ama uzun vadede kimse bu nihayeti meçhul ev hapsine rıza göstermiyor.

Hoş bu, musluk değil ki akşam açıp, sabah kapatasın…

Gel de anlat anlatabilirsen…

Üstat diyor ya:

Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı.

Gel ayır ayırabilirsen sen beyazdan beyazı

Tuzu kurular bu sıkıntıdan muaf nasılsa…

Değil mi klavye şövalyeliği bir ücrete tabi değil!

Sabahtan akşama kadar sosyal medyada devlete ve ahaliye akıl satıp duruyorlar!

Sermayesiz bezirganlar…

Oysa bu, bekara karı boşama meselesi değil ki…

Kapat bir dert, aç başka bir dert…

Açınca virüsten ölüyoruz, kapatınca açlıktan…

Az biraz da olsa hala mecalimiz varken gelin bir lahza tebessüm edelim.

Adam hamıyla istişare etmiş:

“Biz bu kızları kocaya verdik, üzerinden de bunca yıl geçti. Hanım ben bir gidip dolaşayım, bakayım kızların hali vakti nicedir.”

Derken yola koyulmuş. Kızının bir şehirde öteki başka bir şehirde kocada…

Adam gidip her iki kızını da görüp evine dönmüş. Hanımı sormuş, “Bey kızlar ne vaziyette; evlilikleri, geçimleri yolunda mı?”

Adam iç geçirip tek cümle ile cevaplamış, hanımının bu anlamlı sorusunu:

“Hatun” demiş. “Yağmur yağarsa birinin durumu çok iyi, yağmur yağmazsa diğerinin…”

Kızlardan birinin kocasının tuğla ocağı varmış; malum tuğla ocağı için kuru hava elzemdir. Diğerinin de kocasının çeltik tarlaları varmış. Günün 24 saati yağmur yağsa yine de daha çoğu lazım.