İkinci Dünya savaşı sonucunda "Yalta'da" paylaşılan dünya, 1989 yılına kadar ABD ve SSCB tarafından yönetildi.
ABD ve SSCB kendi nüfuz alanlarında istedikleri gibi hareket edip bölgelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarına hükmettiler.
1990 yılında SSCB'nin dağılmasıyla tek başına kalan ABD dünyayı yönetmeye başladığında beraberinde yeni sorunları da getirdi.
ABD savaş makineleri ve dünyayı dinleyen, yönlendiren düşünce kuruluşları ve CIA özellikle İslam Coğrafyasında gayri insani faaliyetleri ile bölgede ne huzur bıraktı ne güven....
Sahte bilgilerle, uyduruk haberlerle Afganistanı, Irak'ı işgal ederken, Fransız, İtalyan ve ABD güçleri Libya'yı dize getiriyordu.
Suriye kanayan yara haline getirildi. 4 milyon insan yerinden yurdundan göç ettirildi. Yüz binlerce insan öldürüldü. On milyondan fazla insan sürüldü, kovuldu, aç ve açıkta bırakıldı.
Bütün bunlar bölgede aşırı uçların yeşermesine, selefi akımların güçlenmesine sebep oldu.
Aslında batının isteği de tam bu idi. İstihbarat örgütleri aracılığıyla bu akımları desteklediler, yönlendirdiler. Eğittiler, donattılar sonrada Afganistan örneğinde olduğu gibi cepheye sürdüler.
Bu cephe savaş hattındaki ülke olduğu gibi, ülkelerin bazende siyasal ve sosyal sistemleri oldu. Meşru yönetimlerden istediklerini alamayan batılılar eğitip donattığı insanlar aracılığıyla ülke yönetimlerini terbiye ettiler. Terörü; gizli siyasal araç olarak kullandılar. Pis işlerini bu terör guruplarına yaptırdılar.
İktidar makamındaki yöneticilerde kendi koltuklarını kaybetmeme uğruna taviz üstüne taviz verdiler. Ancak karşı doymak bilmiyordu.
Bu arada özellikle batıda 1970 sonrasında ortaya çıkan inanç boşluğu 1980'lerden sonra İslam'a yönelmişti. Bu durumun farkına varan batılı toplum mühendisleri buna çare buldular.
Başta Amerika olmak üzere dünyanın değişik yerlerinde terörist olarak eğitilen insanları (Müslüman-Hıristiyan) eylemlere sürüklediler. Ortamda müsaitti. Bombalar patladı. İnsanlar öldü.
Batı basın ve yayın araçları önceden hazırdı. Bir fail lazımdı. İşte o fail bulundu.
Yerine göre ; El Kaide, yerine göre Hizbullah, yerine göre Selefiler oldu. Bu guruplar zaten dünden hazırdılar. Eylemi biz yaptık, bombayı biz patlattık dediler.
Propaganda makineleri çalışmış asıl hedef olan İslam'ı kötülemek ve İslam'ın batıda yayılışının önünü kesmek olmuştu. Batı bir taş ile iki kuşu birden vurmuştu.
Öte yandan fabrikalarında ürettiklerini yeni silahları insanlar üzerine atıyor, beri yandan sözde İslam ülkelerine silah satıp para kazanıyorlardı.
Dünyada bunlar olurken Ortadoğu coğrafyasında ve "İslam Ülkelerinde" neler oluyordu?
Osmanlıdan sonra İslam dünyası paramparçaydı. Ülkeleri idare edenler sadece kendi makam ve mevkilerini düşünüyorlardı.
Üniversiteleri, medreseleri; bilim , hikmet üretemiyor asırlar öncesinin bilgilerini tekrar edip duruyorlardı. Bunun sonunda geri kalmışlardı. Geri kalmanın sebeplerini birde yanlış yorumlayınca işin vahameti ortaya çıkıyordu.
İslam dünyası başta yönetenler olmak üzere, alimler, bilim adamları kurumlar bu fasit daireyi artık kırmak zorundadır. Eğer bu yanlış yönetim anlayışını, akla ve mantığa uymayan inanç anlayışını düzeltmezlerse bu yanlıştan kurtulamazlar.
Çözüm ve çare İslamı yeniden; doğru öğrenmek, yanlış anlayışlardan kurtulmak, bilim üretmek ve şahıs yönetimlerine son vermekle olacağını unutmamakla olacağını akıldan çıkarmamak gerekir.Çünkü İslam ülkelerindeki siyasal yönetimlerin yanlışları, fikir planındaki çıkmazları, yeni düşünceler üretemediği sürece, batılı veya yerli gizli örgütler kendi menfaatleri doğrultusunda bunları kaşımaya devam edeceklerdir.