Daphan ovası buz kesmiş, yağan kar metreyi aşmıştı. Ovanın batı ucunda Çay (Ergamansur), doğu ucunda Tikkir, kuzeyinde Gelinkaya (Zuvans) , güneyinde Cinis , ortasında ise Tazegül köyü vardı.
Tazegül köyü 14. yüzyılda Kerkük'ten yola çıkan Türkmenlerin kurduğu bir köydü. Köy yerleşim yeri bir vadide olup suları ve çeşmeleri boldu.Köyün genel görünümü Doğuanadolu haritasının minyatür şeklindeydi. 180 haneli güzel bir yerdi.
Bahse konu olan olaylarda bu köyde geçmişti. Birinci Dünya Savaşı başlayınca köyde büyük bir merek temizlenmiş, düzenlenmiş ve Ordu için sahra hastanesine dönüştürülmüştü.
Küçük Fevzi olanları seyrediyor:
Küçük Fevzi dokuz on yaşlarında. Aileden Mehmet Çavuş Yemene savaşmaya, Tursun Ağa ise Allah'u Ekber dağlarında asker olarak Ruslara karşı savaşmaya gitmişti. Babası ise Balkan harbinden dönmüş ev işlerini idare ediyordu. Savaşın ilerleyen günlerinde Annesini Tifo hastalığından kaybetmiş yetim kalmış, evin yükü yaşlı ninesine kalmış yaşadığı acılar ise onun belini bükmüştü. Hastane hazırlanmış cepheden gelecek hasta ve yaralılara tahsis edilmişti. Halk perişan ancak boğazını doyurabiliyordu.
Tifo, Tifüs hastalığına yakalanmış olanlar getiriliyor:
Bir sabah uzaklardan köye doğru gelmekte olan karartıları bacada oynamakta olan Fevzi görmüş hemen durumu bağırarak köye ilan etmişti. Hava alabildiğince ayaz, kar derinliği oldukça fazlaydı. Küreklerle yollar açılmış gelen yaralılar buradan geçerek hastaneye ulaşmıştı.
Askerlerin kimisi at kızaklarıyla getirilmiş, kimisi sıhhiye askerlerin omuzlarından tutarak yaralı bir vaziyette gelmişti.
Hastanede iki doktor ve asker sağlık görevlileri bulunuyordu. Gerçi hastane bahçesine kimse sokulmuyordu ama köylüler tabi küçük Fevzi'de olanları uzaktan seyredebiliyordu.
Bitler tahta ile kazınıyor:
Getirilen askerler ve yararlılar içeri alınmadan önce üzerlerinde ki elbiseleri kışın ayazında çıkarılıyor ,sonra tahtadan yapılmış "Bitleri kazımak" için kullanılan aletle hasta ve yaralı askerlerin üzeri alet bastırılarak bitlerden temizlenebiliyordu. Bu işlem sonunda derileri kalkmış kanlar içinde kalan Mehmetler koğuşlara götürülüyor imkanlar ölçüsünde tedavi edilmeye çalışılıyordu.
Askerlere imkanlar ölçüsünde giyecekler giydiriliyor, mutfakta pişen yemekler yediriliyordu. Askerlerin acıları ve feryatları Tazegülün kerpiçten yapılmış evlerinin duvarlarına çarpıp gök yüzüne yükseliyor, getirilen yaralı askerlerin sonu gelmiyor ancak gün bitip karanlık çökünce tüm köylü evlerine çekiliyor sabahın gelmesini iple çekiyordu.
Ölüm Kol Geziyordu:
Sabahlar birbirini takip etmekte ahır işlerini bitiren köylüler hastane bahçesine geldiklerinde Tabip subayın "askerlerden gece ölenler olduğunu" mezarlık eşilmesi gerektiğini köylülere duyuruyor köylüler olanca güçleriyle yol kenarındaki köy mezarlığının en yakın kısmında her biri on, on beş asker naşını alacak şekilde mezarlar eşmeye başlıyorlardı.
İlk gün birinci mezara altı asker defnedilmişti. Derken günler ilerledikçe şehit sayısı onlara onbeşlere ulaşıyordu. Artık köylüler hergün mutad hale gelmiş olan defin işlemini yapıyor ve acaba hangi diyardan gelmiş geride kimleri kalmış Mehmetleri ebedi istrahatgahları olan yere usulca gömüyorlardı.
Bu işlem 1916 yılının Şubat ayına kadar sürmüş bu tarihten sonra Erzurum işgal edilince sahra Hastanesi Erzincan'a doğru götürülmüştü.
Tüm bu yaşananları çocuk Fevzi gözleriyle görmüş, acıları ve feryatları duymuş,hergün mezara konulan askerlerini acısını yüreğinde duymuş ve sonraki devirlerde kışın köy odalarında gördüklerini gelecek kuşaklara anlatmıştı.
Bu acı hikayeleri dinleyenlerden biri olmuştum.