Erzurum’da kim ne derse desin. Kim ne kadar trafik kurallarına uymuyorsa bilin ki o da o kadar uymuyor. Şahsen ben çok gözlemlemişimdir, bindiğimiz bir araçta araç sürücüsü olan arkadaşımız ne kadar bir başka araç sürücüsünü trafikte iken suçluyorsa, o da illa ki aynı suçu işliyor. Ben de kendimi bir sürücü olarak ayırmıyorum. Ben eğer bir kavşakta zor durumda ki bir araca yol vermiyorsam ve o araç sürücüsü bana ne kadar küfür ve hakaret ediyorsa, ben de o tür durumda başka bir araç sürücüsüne küfrediyor, hakaret ediyorum. Hele şu kemer takma işinde hemen hemen bütün sürücüler birbirinin ikizi! Kimsenin hele de şehir merkezinde kemer takarak araç kullandığı yok oğlu yok. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Eskiden Dr.Ali Kurt ağabeyimiz vardı aracına ne zaman binse illa ki emniyet kemerini takardı. Kemer takma işine devam ediyor mu, bayağı bir merak ediyorum!
Biz eskiden kurtuluşu kurtuluş gibi kutlardık!
Sanırım iki-üç yıl önceydi.
‘’Sayaydı da Hasankale yerinde sayaydı’’ diye bir yazı yazmıştım, Hasankale’nin yani Pasinler’in Belediye Başkanı sevgili Ünsal Sertoğlu başkanımız sitem etmişti bana.
‘’Onca yapılan hizmeti görmemezlikten mi geliyorsun’’ demişti.
Elbette ki hayır.
Orada maksadım, çocukluğum ve gençliğimin geçtiği eski Hasankale’de bizde iz bırakan bir çok şeyin bugün orada yaşamadığı, yaşatılmadığıydı.
Bugün olmayan Çermik festivalleri, hayvanat bahçesi, sinemaları, Cuma güreşleri, banliyo trenleri, gölünde kayıkların dolaştığı Bahçeleri, Gözeler ve Taşbaşı gibi insan kaynayan piknik yerleri, fötr şapkalı adamları özlememdi, onları aramamdı niyetim.
Bir de orta okuldayken şiir okumuşluğumun da olduğu, festival havasında geçen 13 Mart Kurtuluş törenleri.
Nasıl heyecanlanırdık, nasıl coşku doluyduk, anlatamam.
Aynı şeyi Erzurum için de söylemeden edemeyeceğim.
Keşke sayaydı da Erzurum da yerinde sayaydı.
Ne güzel kurtuluş törenlerimiz olurdu.
Büyük bir heyecanla Serhat’ı, Zehra’yı ellerinde balonlarla kurtuluş törenlerine götürdüğüm, ev ve işyerlerinin o 12 Mart’larda bayraklarla donatıldığı, kurtuluşun kurtuluş gibi kutlandığı o yılları arıyorum şimdi!
Salonlarda değil, bizzat cadde ve sokaklarda yapılan törenleri ama!
Güzel ikili!
Tarihçi Murat Küçükuğurlu gibi yaptıkları önemli işlerle dikkatimi çeken isimlerdendi Burak Yıldız ile Salih Çolak.
Böyle adamlara bayılıyorum, ille de tanışmak istiyorum.
Dün işte öyle yaptım, artık Erzurum’da kurumsal bir kimliğe sahip olan ve ününü tüm ülkeye duyurmaya başlayan Ajans Orkestra’ya gittim.
Skylife, Forum ve Capital tadında çıkarttıkları Orkestra Dergisi ile bende ilk hayranlık uyandıran Burak Yıldız ve Salih Çolak’ı daha yakından tanımak istedim ve iyi de ettim.
‘’Güzel ikili’’ diyorum onlara.
Adamlar işinde çok usta ve onca övgüyü de hak ettiklerini görüyorum.
Tasarım ve danışmanlık hizmetiyle adından son günlerde sıkça sözettiren Ajans Orkestra, bu iki usta ismin yönetiminde fevkalede güzel işlere imza atıyorlar.
Herşeyden önce sıra dışılar.
ABD’li tarihçi yazar Washingtın İrving, ‘’büyük kafaların büyük hedefleri vardır. Küçük kafaların ise sadece arzuları. Küçük kafalar talihsizliklere boyun eğerler. Büyük kafalar ise talihsizliklerin üstünde yükselirler’’ der.
Tam da onları anlatıyor işte.
Onca güzel iş yapmalarına rağmen bir o kadar da mütevaziler, en çok da o yönlerine bayılıyorum.
Erzurum’da ekonomi çevrelerinin gözbebeği konumuna gelen Ajans Orkestra’nın ustaları Burak Yıldız ve Salih Çolak, orta sahada top çevirmekten ziyade orta yapmak ve akabinde hem gol atma hem de gol attırmanın peşindeler.
Biri ziraatcı, diğeri elektrik elektronikçi olan Burak ve Salih’in medya sektöründe hem de kısa bir süre içerisinde bu kadar başarılı olmasını önemsemekle birlikte temiz iş yapıyor ve temiz kalıyor olmalarına da ayrıca bayılıyorum.
Onları, beraberindeki yine birbirinden cevval ve usta ekibiyle kutluyor, iyi ki Erzurum’dasınız diyorum…
Efsane kadroda yaprak dökümü!
1972-173 futbol sezonu Erzurumspor için büyük anlam ifade eden bir tarihtir.
Çünkü o sene mavi-beyazlı kulüp şampiyon olmuştur.
Hem de hiç yenilgi yüzü görmeden, namağlup olarak şampiyon olmuştur.
İşte o gün başta kaleci Ersin olmak üzere adlarını tüm Türkiye’de o efsane kadroda yeralan isimlerden biri de Selahattin Diyadin’di.
Selahattin Öğdüm hocamızın da dediği gibi çakma değil, gerçek bir solbekti o Diyadin.
Dün vefat haberini aldık.
Trabzon’da vefat eden bu eski efsane oyuncumuza Allahtan rahmet, kederli ailesine ve Türk futbolunun başsağlığı diliyorum.
***
1978-1979 futbol sezonunda da bir zamanlar top koşturduğu Erzurumspor’da Diyadin ile futbol oynayan kaptan Sebahattin Güneş’i dün telefonla aradım ve eski takım arkadaşının bu acı haberini verdim ona.
İnanılmaz üzüldü.
‘’Çok iyi bir adamdı’’ diye söz başladı Sebahattin Güneş.
‘’Beraber uzun yıllar aynı takımda top oynadık. Etliye, sütlüye karışmaz, dedikodu nedir bilmeyen bir ağabeyimizdi. Çok farklı, sevgiye ve saygıya dayalı insani ilişkisi olan bir kişilikti. En son Antalya’da bir kurstayken görüşmüştüm onunla. Allah rahmet eylesin’’ dedi.
--
SEVDİĞİM SÖZLER: Taş da yumurtanın üstüne düşse yumurta da taşın üstüne düşse olan yine yumurtaya olur! (Yunan atasözü)