Türkçülük; Biyolojik materyalizmin kıskacında kan ve ırk üstünlüğü değil, aleme nizam vermek üzere, Kuru cihangirlik değil kelamını yaymakla özetlenebilecek bir Türk milletinin medeniyet ve kültür meselesidir.!
Her yıl rutin bir gün kıskacına sıkıştırılmış, dönemin mana ve öneminden uzak ve aslında Türk siyasi mücadelesinin mihenk taşlarından, tarihi dönemeçlerinden bir vakaa olan 3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK, TURANCILIK davası;
Bu dava günübirlik hezeyanlar içerisinde değerlendirilip, bir güne bir kaç kişiye veya bir zümreye atfedilip ne kişiselleştirilerek kısırlaştırılacak nede belli bir sığ düşünce ekseninde Türk Milletinin vicdanında ve yüreğinde basitleştirilerek , hapsedilecek bir dava veya vakaa değildir.
Günümüz Türk gençliğinin inanç ve idealizmi noktasında azımsanamayacak payı olan geçmişe dair siyasi mülahaza ve mücadeleleri geleceğe miras bırakan TÜRKÇÜLÜK vakaasını ve davasını belli basma kalıp sloganlar resim ve sembollerden ziyade daha iyi anlıyabilmeleri algılayabilmeleri açısından bazı tarihi kısa kesitleri ile açıklamak ve akabinde ise yine unutulmaya ve çarpıtılmaya çalışılan Türk Milliyetçiliği davasının günümüzdeki krtik dönemeçlerinin altını çizmeye çalışacağız.
1942 yılında ülkemizin başbakanı olan Şükrü Saraçoğlu, Türkçü bir yönetici olarak tanınmaktadır. Bu durumunu meclis konuşmalarında sık sık dile getirmektedir.
Başbakan Saraçoğlu 5 Ağustos 1942'de TBMM'de yaptığı konuşmada şunları söylüyordu:
'Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.'
Esasında 3 Mayıs olayları, II. Dünya Savaşı'nın seyri ile alakalıdır ve dönemin hükümetinin Almanlara karşı üstünlük kuran Ruslara Türkçüleri feda ederek bir siyasi rüşvet vermesi olayıdır aynı dönemlerde devlet kadrolarına tescillenmiş solcular atanmaktadır. MEB’e getirilen Hasan Ali Yücel, “komünist” olduğunu çekinmeden söyleyen arkadaş gurubunu da bakanlığının kadrolarına ve üniversitelere atıyordu.
Türk milletinin kızıl dalgadan etkilenmesi ve yurtta komünizmin bir tehlike olarak yandaşlar toplaması, Nihal Atsız‘ı ve onun gibi düşünen bütün Türkçüleri komünizm karşısında bir şeyler yapma konusunda düşündürüyordu.
Devletin her tarafına komünist kadroların yerleştirilmekte olduğu gören Nihal Atsız, devrin başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na, iki “Açık Mektup” kaleme alır,
Orhun Dergisi'nin 1 Mart 1944 ve 1 Nisan 1944 tarihli sayılarında başbakan ve devlet yetkililerini uyarmak için yayınlar.
Devrin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile o günlerin Ulus gazetesi başyazarı Falih Rıfkı Atay'ın teşviki ile Sabahattin Ali tarafından Atsız mahkemeye verilir.
Tarihte 3 Mayıs 1944 Olayları adıyla anılan olaylar, Nihal Atsız'ın, hakkında açılan dava için Ankara'ya geldiği sırada başlamıştır.
Bu tarihte gençlik komünizm aleyhine bir gösteri düzenler ve beraberinde Nihal Atsız'a sevgilerini belirtirler.
Mahkeme salonuna giremeyen gençler Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmişler, burada milli marşlar söylemiş ve komünizm aleyhinde sloganlar atmışlardır.Bu gösterilerde tutuklanan üniversiteli gençlerin sayısı 165 olarak tespit edilmiştir.
3 Mayıs'ta bir araya gelen ve gösterilere yapan gençler birer birer tespit edilip toplanır ve tutuklanır. Milli Şef'in emriyle saldıranlara zerre kadar merhamet tanımamışlardır.
Milliyetçi gençler kıyasıya dövülür. Nihal Atsız da aynı gün duruşmadan çıktıktan sonra polis tarafından gözaltına alınır. Bir insanın bile içinde oturamayacağı, sadece bir tabutun sığacağı kadar küçük odacıklardan oluşan bir çeşit “hücre” olan tabutluklarda, Nihal Atsız 2-3 gün aç bırakılmış ve çeşitli işkencelere maruz bırakılmıştır.
Türk ülkesinde, Türk mahkemelerinde, suçları Türkçülük olanları cezalandırabilmek için çok değişik oyunlar oynanmıştır.
İşkence iddialarıyla ilgili olarak Savcı Kazım Alöç'ün şu ifadeleri işkencelerin yapıldığını doğrular mahiyettedir: 'Biz bunları huzurunuza vatan hainleri, caniler ve katiller olarak getirdik. Bunları Pera Palas Oteli'nde yatıracak değildik. Onlar müstahak oldukları muameleyi görmüşlerdir. Elbette onlara her nevi zulüm yapılmış ve yapılacaktır'.
Muhakeme sırasında Alparslan Türkeş ile Mahkeme başkanı arasında cereyan eden 'Türk Birliği' konusundaki tartışma sırasında Başbuğ Türkeş'in geleceğe matuf şu ifade ve tespitleri oldukça dikkat çekicidir; '..
"Mesela, 1917'de olduğu gibi 1965'te veya 1990'da da Rusya'da bir ihtilal zuhur edebilir. O zamana kadar Türkiye harp endüstrisi bakımından da, ilim ve irfan bakımından da ilerlemiş bulunur ve Türkiye'nin de yardımı ile bu birliğe doğru yürünebilir...'
1 Nolu Sıkıyönetim Mahkemesinde, 7 Eylül 1944 ile 29 Mart 1945 tarihleri arasında 65 oturum devam eden yargılama sonunda milliyetçiler muhtelif hapis ve sürgün cezalarına mahkum olmuşlardır.
Davada 13 sanık beraat etti. On sanık ise on yıla kadar çeşitli hapis cezaları aldılar. 148. maddeye muhalefet ile yargılanan Alparslan Türkeş ise 9 ay 10 gün hapse mahküm olmuştur.
Verilen bu karar temyiz edilmiş ve Askeri Temyiz Mahkemesi, bu mahkumiyet kararlarını esastan ve usulden bozarak 23 milliyetçinin telgraf ile 26 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmelerini sağlamıştır.
Bilahare davaya 2 nolu Sıkıyönetim Mahkemesi'nde devam edilmiş ve neticede milliyetçilerin hepsi 31 Mart 1947 tarihinde beraat etmişlerdir.
Bu davada toplam 23 kişi yargılanmıştır.1-Hasan Ferit Cansever, Dr. Yüzbaşı, 2-Fethi Tevetoğlu, Dr. üsteğmen 3-Alparslan Türkeş, Piyade üsteğmen ,4-Nurullah Barıman, Piyade teğmen , 5-Zeki Özgür(Sofuoğlu) , Topçu asteğmen, 6-Fazıl Hisarcıklı, Ulaştırma asteğmen ,7-Nihal Atsız, Edebiyat Öğretmeni 8-Hüseyin Namık Orkun, Tarih Öğretmeni ,9-Nejdet Sancar, Balıkesir Lisesi Edebiyat Öğretmeni 10-Saim Bayrak, Temyiz Mahkemesi Evrak Memuru ,11-İsmet Rasin Tümtürk, İstanbul Belediyesi Murakıbı ,12-Cihat Savaşfer, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi 13-Muzaffer Eriş, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi ,14-Fehiman Altan, Y. Mühendis Mektebi Öğrencisi ,15-Yusuf Kadıgil, Lise Öğrencisi ,16-Cebbar Şenel, Adana Adliyesi'nde Hakim Adayı,17-Zeki Velidi Togan, Türk Tarihi Profesörü ,8-Orhan Şaik Gökyay, Ankara Konservatuarı Direktörü ,19-Hikmet Tanyu, İçişleri Bakanlığında Memur ,20-Reha Oğuz Türkkan, İ.ü. Doktora Öğrencisi ,21-Hamza Sadi Özbek, Aydın Maliye Tahsilat Şefi ,22-Cemal Oğuz Öcal, Gazi Eğitim Enstitüsü Öğrencisi ,23-Said Bilgiç, Ankara Adliyesi'nde Hakim Adayı Aynı davadan sanık olarak Mehmet Külahlıoğlu ve Osman Yüksel Serdengeçti de bir süre tutuklu kalmışlardır.
Türk Milliyetçiliği davasının ve mücadelesinin mihenk taşları bu taçsız kahramanları şükranla ve rahmetle anıyoruz..! Ruhları Şad Mekanları Cennet Olsun İnşaallah..!
Şüphesiz onlar kuru bir cihangirlik hülyasına kapılmamış, Türklüğü Türkçülüğü, top yekûn Türk Milletinin vicdanında ve yüreklerinde yeşertmek ti amaçları..! Adı Türklüğü ve temelleri Türk Kültürünü temsil etmek üzere kurulmuş genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinde Türk Milletini inanç ve değerleri ile öz vatanında garip öz vatanında parya konumuna sürükleyen bir zihniyete karşı bir duruşun başkaldırının adıydılar hepsi..!
Mücadeleleri ile emperyalizme karşı inanç ve idealizmin bayraklaşan sembolleriydi şüphesiz onlar.
"Ben zalimlerle birlikte varlık içinde yaşamayı ALÇAKLIK...Zalimlere karşı gelerek bulacağı ölümü YÜCELİK sayarım" diyenlerin bir İlim ve Yiğitlik abidesidir TÜRKÇÜLÜK.
"Unutma, büyük savaşlar büyük kahramanlar ister”" "Beni yiğit,beni güzel,beni insan kıldın. Şimdi sıra bende; seni vatan kılmak için bağrına dönüyorum. al beni toprağım!" diyebilenlerin kıyamıdır.! TÜRKÇÜLÜK.!
Dünyada menfaat için sevgi gösterişinde bulunan insanlar kadar alçağı yoktur" diyen şeyh şamilden miras tarihi tekerrürdür TÜRKÇÜLÜK.
İfetlerin pazarlandığı ,namusların paralandığı, namussuzluk ve haysiyetsizlikler karşısında çaresizce iştahların kabardığı,güçlünün ve zalimin kucağında yeşerip, iman ve itikadın sarsıldığı,yürekleri sarsan bir başkaldırının adıdır TÜRKÇÜLÜK.
Bu boyutları ve mücadele azmi ve dinamizmi ile onları anlamak dileği ile..!
3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN.!
selam-saygı-dua…