TÜRK’E KEFEN BİÇMEK…

Ermenistan, kendine yakışan şeyi, yani barbarlık yapmaya devam ededursun; Azerbaycan ordusu ise, indire-bindire ilerliyor Karabağ’a doğru…

Peki, dünya ne diyor bu işe?

“Her iki ülke arasındaki sorunlar siyasi ve barışçıl yollarla çözülmeli!”

Bak, bak, bak!

Siyasi ve barışçıl yol, öyle mi?

Böyle bir yol vardıysa eğer, Azerbaycan toprakları Ermenistan tarafından işgal edilirken neden gelmedi akıllara?

Öyle ya!

Ermenistan güçleri Azerbaycan’da katliam üstüne katliam yaparken, bugünün akıl verenleri niye çıkıp da “barışçıl” bir yol göstermedi?

Göstermedi; çünkü işgal edilen Türk toprağı, katledilenlerse Türk soydaşlarımızdı…

Sonra ne yaptılar?

Adına MINSK denilen bir grup kurdular ve Dağlık Karabağ sorununu güya çözüme kavuşturacakları iddiasında bulundular…

Kimdi bunlar?

ABD, Rusya ve Fransa…

Görüyor musunuz, ne harika bir ekip!!!

Bu üçlünün üçü de, öteden beri Türkiye’nin varlığından rahatsız olan ve Türkleri tarih sahnesinden silmenin asırlardır rüyasını gören ekip…

Bu üçlünün üçü de, başta PKK olmak üzere çeşitli terör örgütlerini yıllardır besleyen, semirten, ihanet ve hıyanet planlarıyla üzerimize saldırtan ekip…

Şaşırdık mı peki?

Hayır, şaşırmadık…

*

Hani sürekli soruluyor ya:

“Dağlık Karabağ sorunu 30 yıldır neden çözülemiyor?” diye…

İşte bu yüzden…

Çünkü bölgede yıllardır yanan bu ateşi söndürmeleri beklenen ülkeler, aslında bu ateşi yakanların bizzat kendilerinden oluşuyor…

Yani kundakçılık yapanlar da onlar, itfaiyeciliğe soyunanlar da…

Ve şimdi de kalkmış utanmadan “siyasi ve barışçıl” yollardan bahsediyorlar…

Yer miyiz bunu?

Elbette yemeyiz…

Kaldı ki, zaten yemediğimiz için bugün Azerbaycan’ın yanındayız…

Gelelim Ermenistan’a…

Ermenistan gibi kendi kıçını bile kollamaktan aciz olan bir ülke hangi cesaretle böyle bir işe kalkışmış olabilir sizce?

Çok basit…

İplerini kim tutuyorsa, ondan aldığı cesaretle tabii ki… Tam da Yunanistan’ın duymaya başladığı cesaret gibi…

*

Evet…

Önce Yunanistan’la yokladılar, hemen ardından Ermenistan’ı sürdüler sahaya…

Planları ise gayet açık:

Karşılarında “Güçlü bir Türkiye” istemiyorlar!

Yani?

Yanisi şu:

Haçlılar atlarını-itlerini nallamış üzerimize doğru geliyorlar vesselam!

Gerçi Türkiye’de bu büyük oyunu halen daha görmek istemeyenler bulunsa da, herkes her şeyin farkında artık…

Dolayısıyla bu saatten sonra meydan “er” meydanıdır; “sur” meydanıdır, gerekirse de “vur” meydanıdır…

Buyursun gelsinler bakalım!

Evvel Allah’ın izniyle…

Bizde alayını birden gömmeye yetecek kadar toprak da var, boğmaya yetecek kadar deniz de…

Haaa!

Baktık olmuyor, hem topraklarımızı ve hem de sularımızı genişletiriz, olur biter…

İki kere iki, eşittir dört…