***
Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın, son yaptırdıkları anketin kısmi sonuçlarını duyurup, “Erzurum’da oy oranımız yüzde 73” dediği günün akşamında Erzurum’un kabinedeki tek ismi Prof. Dr. Recep Akdağ Sağlık Bakanlığı’ndan alındı.
***
Beklenen bir son’du bu!
Yani sürpriz değildi.
En azından Recep Bey açısından öyleydi.
***
Kabine değişikliği, Recep Akdağ için malumun ilamından başka bir anlam ifade etmemiştir sanırım.
Çünkü kendisi her ne kadar, “Biz bu sözleri yıllardan beri duyuyor, dinliyoruz” dese de biliyordu bakanlıktan alınacağını.
***
Bunun ilk sinyalini önceki hafta bin bir hatimlerin duası için Erzurum’a geldiğinde vermiş…
Zanadu Otel’de düzenlediği basın toplantısında biz gazetecileri hayrete ve şaşkınlığa sürükleyen bir yaklaşım sergileyerek sanki “hakkınızı helal edin, ben gidiyorum” demek istemişti.
***
Neredeyse 10 yıldan beri takip ettiğimiz, son derece resmi, gülmeyen, basın mensuplarına bir Erzurumlu gibi değil, bir başka şehrin kimseyi tanımayan vekili veya bakanı gibi davranan Recep Akdağ gitmiş de yerine herkese son derece sempatik yaklaşan, yöneltilen her soruya cevap veren, sıkça tebessüm eden bir siyaset adamı gelmişti.
Hoşumuza giden, özlemini yıllardan beri duyduğumuz bir yaklaşım sergileniyor, biz de doğal olarak şaşırıyorduk.
***
Toplantı sonrası çoğumuz Bakan Akdağ’daki bu değişimi konuşuyor, çıkışta elimize tutuşturduğu hediye paketlerine de bakarak “Daha önceleri nerelerdeydiniz” şarkısını terennüm ediyorduk adeta.
***
Toplantıda, “mahkeme kadıya mülk olmaz” sözünü hatırlatarak, “Bir gün gelecek siz de bakanlıktan ayrılacaksınız” demiş, ardından da sorumu sormuştum.
***
O gün çok çabuk geldi.
Gelmeli miydi?
Bu soruya “gelmeliydi” demek de mümkün, “Hayır, hiç olmazsa seçimlere kadar Recep Akdağ koltuğunda kalmalıydı” demek de.
Ama yine “gelmez” sanılan o gün de gelecekti sonuçta.
Ha bugün, ha yarın!
***
Kaldı ki, Recep Bey, bakanlıkta rekor kırmış, kırmızı plakaya da doymuş bir isim.
***
Şöyle ki;
Sağlık Bakanlığı koltuğunda “aralıksız” ya da “kesintisiz” 10 yıl 2 ay 11 gün, bir diğer ifadeyle 3723 gün süreyle oturmayı başarmış ve de Türkiye Cumhuriyeti rekorunu kırmış bir isimi yazacaksa tarih…
O isim Recep Akdağ olacaktır.
***
Bu bir paye ise, o paye, o gurur, o onur onundur.
Böylesi bir rekoru bundan böyle bir Sağlık Bakanı’nın kıracağını da hiç mi hiç zannetmiyorum.
***
Recep Akdağ, bakanlık koltuğuna oturduğu ilk günlerde ilginç bir çıkış yapmış, “Ben, Türkiye’nin bakanıyım” diyerek kapıyı arkadan zırzalamıştı sanki.
O kapı pek açılmadı.
Bazen aralandı, işte o kadar.
Giden, kapıyı tıklatan ve “kim o” sorusuna, “benim” diyen oldu elbet.
Kimileri içeri buyur edildi…
Kimileri de Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın memleketine, Erzincan’a, hemşehrilerine sahip çıkışına bakıp, yutkunmakla yetindi.
***
Sayın Akdağ, bundan sonra nasıl bir yol izleyecek?
Bilemeyiz biz.
Kendisi de belki bilemez.
Bu sorunun cevabını zaman ve pek tabi ki, sunulacak fırsatlar belirleyecek.
***
Ama benim bildiklerim, daha ziyade öncelerden gördüklerim var.
***
Anavatan Partisi’nin iktidar olduğu yıllarda Erzurum Milletvekili Sebahattin Aras, Devlet Bakanı’ydı.
Sebahattin Bey, seçime bakan olarak girmiş, ama seçilememişti.
***
Bakan olduğu günlerde kapısının önü ve hatta bakanlık koridorları insandan geçilmiyor, kendisiyle görüşmek isteyenler olmadık taklalar atıyorlardı.
Seçimden sonra, Ankara’ya söyleşi yapmaya gittiğimde yalnızdı, yanında kimsecikler yoktu.
O manzarayı yadırgamış, hatta siyasetin nankörlüğüne içerlemiştim.
***
Aynı durumu Recep Akdağ umarım yaşamaz.
Avantajlı, çünkü halâ milletvekili.
TBMM’nin de en deneyimli ve çevresi geniş isimlerinden birisi.
Partisi de iktidarda.
Bu sebeple belli bir süre yalnızlık çekeceği kanatinde değilim.
Sadece “eski bakan” ünvanı biraz örseleyecektir kendisini.
Ona da alışır mı, bilemem.
***
Bundan sonra Recep Akdağ için “sivil bir hayat” başlıyor.
Kırmızı plakalı makam arabası…
Korumalar…
Havaalanlarında parlak ve şatafatlı karşılamalar…
İşin doğası gereği olmayacak.
Seçildiğinin hemen ertesinde Sağlık Bakanlığı koltuğuna oturan…
Bugüne kadar da hep iktidarın o gücünü yanında bulan bir siyasetçi açısından böyle bir durum!
Zordur tabiki.
***
Recep Bey, artık Türkiye’nin bakanı değil, Erzurum’un milletvekili.
Yani sorumluluk 81’den tek’e indi!
Sayın Akdağ, bundan böyle istese Erzurum’un çözüm bekleyen bütün sorunlarını, bakanlıkta edindiği bilge kişiliği ve deneyimleri ile çözer.
Bunun için bulacağı çok bol zamanı olacaktır çünkü.
Ama isterse!
***
Türkiye’nin önünde yerel seçimler var. Şunun şurasında seçimlere 14 ay ya kaldı, ya kalmadı.
Mesela seçimlere kadar Ankara’nın imkanları Erzurum’a transfer edilebilir.
Partisinin kadrolarını yenileyebilir.
Hizmetten çok laf üreten bürokratları tespit edip, iş yapanlara imkan tanıyabilir.
Erzurum’a daha sık gelip…
Halka gidebilir, esnafın, iş dünyasının, belki biz gazetecilerin sorunlarını dinleyebilir, isteklerine kulak verebilir.
***
Önemli olan hizmet değil mi?
Kendisi de öyle demişti zaten!
Buyursun gelsin o zaman.
Gelirse eğer, Erzurum’u hiç olmadığı kadar sahipsiz ve kaderine terkedilmiş durumda bulacaktır.
Öyle bir durumdayız ki!
Her kafadan farklı sesler çıkıyor.
Akordu bozuk bir enstrüman!
Tam bir curcuna.
***
Erzurum deyimiyle…
Oğlan yiyir oyuna, çoban yiyir goyuna gidir!
***
Hiç vakit geçirmeden bir otorite gelmeli işin başına.
O otorite Recep Akdağ olabilirdi, ama olmadı. İşine ne geldi, nasıl geldiyse öyle hareket etti.
O tren kaçtı, geçmiş ola!
***
Yeni bir dönem başlıyor.
Dünden ders alarak, yeni döneme bakmak ve değerlendirme yapmak…
Bunun için milletvekilleri göreve!
Gelsinler dağlarına çıkalım bu şehrin, ya da gidip ovalarını arşınlayalım, çiçeğini, böceğini, deresini, nehrini görüntüleyelim.
Yeraltı – yerüstü zenginliklerini, varlıklarını belirleyip ne kadar güzelliğimiz varsa, değerlendirme adına işportacılığına, çığırtkanlığına soyunalım bu şehrin.
Bunun için bize önce bir sahip…
Sonra samimiyet lazım.
Zaman süratle akıp, gidiyor.
Önemli olan baki kubbede hoş bir sadâ bırakabilmekse eğer…
O sesi bırakmak öyle zor ki!
tespitler de güzel anlatım da... teşekkürler