“Necip Türk matbuatı"nda iki haber var, daha doğrusu, biri köşe yazısı…
İlki, Mersin’den…
Hakikaten utanç verici!
Belli ki hükümete “aşırı derecede yakın” bir televizyon kanalının, sözde “basın emekçisi” kameramanı, limon üreticisi bir çiftçiyle röportaj yapıyor!
Görüntüler pek çok sitede mevcut…
Çiftçinin “ama öyle değil” demesine rağmen kameraman ısrar ediyor:
“Diyeceksin ki, Ekrem İmamoğlu, 100 ton limonu çiftçilerden değil, partisine yakın stokçulardan aldı"
“…Ama Mahmut bey”
“Hayır, hayır isim verme, sen sadece söylediklerimi tekrarla bu işi bitirelim!”
…Ve öyle de oluyor, çiftçi önce itiraz etmesine rağmen, kameramanın söylediklerini papağan gibi tekrarlıyor.
Böylelikle “necip Türk matbuatı” ödüllük bir haberi, daha doğrusu CHP’ye ve İmamoğlu’na “ölümcül darbe” vuracak bir yolsuzluk bombasını patlatmış oldu!
…
İkincisi ise, basınımızın en çok okunan yazarlarından Yılmaz Özdil’in Sözcü’deki yazısı…
Hani bazı kesimler iddia ediyor ya, “ülkede COVİD-19 ölümleri gizleniyor, gerçek rakamlar açıklanmıyor” diye…
Zahir, Yılmaz Özdil de bu iddiaya inananlardan…
O da mealen diyor ki, “…nasıl olur geçen yılın aynı dönemine karşın bu yılın aynı döneminde ülke genelinde ölüm oranı düşük olur?"
Bu sorudan hareketle, hem Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile dalgasını geçiyor kendince, hem de “korona ömrü uzatıyor” diyor.
Üstelik Korona virüs’ten iki binden fazla insanımız hayatını kaybetmişken…
Sağlık Bakanı Koca, muhabir arkadaşın sorusu üzerine, “2019 yılındaki toplam ölüm sayısını baz aldığımızda, Türkiye genelinde bu yıl, 1 Ocak-20 Nisan arasında beklenen ortalama ölüm sayısı 156 bin 684 olmalıydı, gerçekleşen ölüm sayısı 153 bin 766 oldu. Hani nerede artış” dedi ya…
Açık etmiş oldu!
Demek ki…
Türkiye ölülerini gizliyor!
Vay be…
…
Amerikalı bir senatör, “Ermeni soykırımı” palavrasının peşine düşüp ta Erzurum’a kadar geliyor.
Dönemin Erzurum Belediye Başkanı Zakir bey’le görüşürken, “…Erzurum bir Ermeni yurduydu” deyince…
Zakir bey, “Sayın senatör, gelin birlikte şehri baştan sona gezelim. Eğer burada Ermeni maşatlığı Müslüman mezarlığından daha büyük ve daha çoksa iddianızı kabul ederim.”
Öyle ya, kimse bu ölüleri yemediğine göre…
…
Kameramanın yaptığı basın adına tam bir utanç vesikasıdır.
Çünkü:
Taraf olmanın bile bir haysiyeti, seviyesi ve üslubu vardır…
Bugün, “necip Türk matbuatı” kabak gibi ikiye bölünmüş durumdadır.
Başka bir ifadeyle, bir tarafta yalnızca “siyah” diyenler, beri tarafta da yalnızca “beyaz” diyenler var!
Her iki kesim de, aradaki onlarca “rengi” yok sayıyor.
…
Yılmaz Özdil gibi tecrübeli bir gazetecinin, COVİD-19’dan kaynaklanan ilave ölümlere rağmen, ülke genelinde ölü sayısındaki düşüşü bilmiyor olması imkânsız…
Ülkemizde neredeyse iki aya yakın zamandır, sokağa çıkma kısıtlaması var, değil mi?
Yılmaz Özdil, istatistiği seven ve yazılarında sıkça kullanan bir isim…
Niye akıl edip de, geçen yıl bu ülkede kaç kişinin trafik, kaç kişinin iş kazalarında öldüğünü…
Kaç kişinin de cinayete kurban gittiğini araştırmıyor acaba?
Çin gibi antidemokratik bir ülke bile günün sonunda gerçekleri gizleyememişken, dünyada bu illete karşı en düzgün ve başarılı mücadele veren ülkelerden biri olan ve üstelik demokrasiyle yönetilen Türkiye, ölümleri niye ve ne sebeple gizliyor olabilir ki…
…
Kimseyi inancından, ideolojisinden yahut da siyasi tercihlerinden ötürü kınıyor değiliz…
Buna hakkımız da yok hukukumuz da…
Lakin Allah buyuruyor ki, “Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.”
…
Yine böyle bir ramazan günü münasebetsizin teki hocaya sormuş. Demiş ki, “..hocaefendi, tuvaletteyken sakız çiğnersem orucum bozulur mu?”
“Evladım” demiş hoca efendi. “Birileri b.. yediğini zanneder ama.”
Hükümeti övelim diye yalan ve iftiranın arkasına sığınıp buna “işte gazetecilik” demek ne kadar ahlaksızlıksa, sırf hükümete vurmak için gerçeklere sırt dönmek de o kadar abesle iştigaldir.
Sonra da kalkıp dertleniyorlar:
“Ben tuvalette yalnızca sakız çiğniyordum!”
İyi de be kardeşim dışarıdan bakınca hiç öyle görünmüyor.