Uyanmamız için illa da kıyamet mi kopması lazım?

Tarihi tecrübeyle sabittir ki, vatan yapabilmek için uğruna onlarca milyon insanın kanını döktüğü topraklarda, bidayetinden beri, ne siyasi entrika, ne iktisadi kumpas, ne kültürel yozlaşma, ne de içtimai buhran eksik oldu.

İki yakamızın bir araya geldiği günlerin sayısı, bir elin parmaklarından daha çok değildir.

Ne vakit az biraz tiritlenecek olduysak, illa ki bir belaya duçar bırakıldık, illa ki bir musibetle ağır bir imtihana tabi tutulduk.

Topu topu iki yüz elli yıl kadar hüküm süren Selçuklu da aynı ateşten gömleği giyip, aynı kıldan ince kılıçtan keskin Sırat'tan geçmişti, beş asrı deviren Osmanlı da...

Cumhuriyet ise, daha yolun başında sayılır.

Cumhuriyet, bu kısacık yolculuğunda o kadar ihanet gördü, o kadar çok sırtından hançerlendi ki "yetti artık illallah" demese bile biçare, yorgun düştü.

Dünya ölçeğinde oyun içinde oyun, tuzak içinde tuzak kurmakla pek bi hünerli olan İngilizler dahi bizim yaşadıklarımıza ve buna rağmen hala dimdik ayakta olmamıza bakıp hayretler içinde kalıyor!

Nasıl olur da bir millet, bu kadar büyük düşmanlıklara rağmen hayatta kalmayı başarır?

Haksız da sayılmazlar hani, lakin bilmedikleri şu:

Bu coğrafyayı kendine vatan kılabilmek için bedel ödemekten kaçınmayan Türkler artık öyle bir kıvama geldi ki, her türden belaya karşı şerbetli oldu.

Cebimizde panzehirle dolaşıyor olmamız işte o tecrübenin bir neticesidir.

Çünkü koynumuzdaki yılanın ne zaman ısıracağı belli olmuyor.

Bazen sağ-sol çatışması olarak çıkıyor karşımıza, bazen ASALA terör örgütü olarak, kimi zaman iktisadi kriz şeklinde, çoğu vakit de PKK ya da FETÖ kılığında...

Bir de provakatörler var tabi...

Onlar ki... Yeri gelir cami bombalar, yeri gelir mini etekli bir kadının saçını başını yolar, yeri gelir Atatürk heykellerini parçalar, yeri gelir bir başörtülü kadının eşarbını zorla açmaya kalkar, yeri gelir Cumhuriyetin değerlerine küfreder, yeri de gelir Mehmet Akif'i "kafirlikle" suçlar!

Onların görevi, bu ülkenin iki yakasının bir araya gelmesini engellemektir.

Siz 15 Temmuz kanlı kalkışmasını, ordunun içindeki bazı "itirazcı subaylar"ın bir başkaldırısı mı zannediyorsunuz?

Ya da PKK denilen dinsiz örgütü, bir avuç Kürt milliyetçisinden mürekkep isyan harekatı mı bildiniz?

Dolayısıyla siz, bu son zamanlarda sağda solda Atatürk'e küfredip duranları, Atatürk heykellerine saldıranları, bizzat dinimizin reddettiği "kula kul olmamayı" sanki dinin bir rüknüymüş gibi meşrulaştıranları, bireysel fikir özgürlüğü savaşçıları olarak mı görüyorsunuz yoksa?

Osmanlı Paşası, İngiliz mevkidaşına demişti ya, "Siz dışarıdan biz içeriden Osmanlı'yı yıkamadık gitti" diye...

Bugün de aynı gerçekler geçerli...

Onlar ve onların içerideki işbirlikçileri, bu ülkede kaos oluşturmak, ülke halkını birbirine düşürmek için çoğu defa şeytanın dahi aklına gelmeyen oyunlara başvuruyorlar.

Diyorlar ki:

Senin neyine kalkınmış bir ülke olmak, senin neyine bulunduğun coğrafyaya sahip çıkmaya kalkmak, senin neyine nerede mazlum bir insan varsa onun yarasını sarmaya çalışmak, senin neyine maraba olmak dururken efendi olmak, senin neyine kendi silahını kendin üretmek, senin neyine egemenlerin ezberini bozmak!

Egemenler, "otur oturduğun yerde" diye telkinde bulunmalarına rağmen, sen illa da "ben ayakta duracağım" dersen, bir bakarsın ki bir anda ülkedeki tüm Atatürk heykelleri eli baltalı sarıklı ve çarşaflı insanların hücumuna uğramış!

Hatta ülkenin Diyanet İşleri Başkanı da, o değirmene su taşıma heveslisi olarak kervana katılıp, "püsküllü deli"ye saygı seramonisinde bile bulunur!

Bunlara ve daha fazlasına şerbetli olmasına şerbetliyiz de fakat birader, bu kadar alçaklığa tunçtan dağlar bile "yeter" der!

28 Şubat'ın en ceberrut bir komutanı, "Bu süreç bin yıl sürecek" demişti. Tamam o komutanın, tahmin ve temennisi beş on yıl sürmeden çökmesine çökmüştü de, vaktiyle "Haçlı dünya, Anadolu'yu Türklere yurt etmemek için gerekirse kıyamete kadar savaşacak" şeklindeki yemini, gücünden hiç bir şey kaybetmeden tazeliğini koruyor!

İşte sizin kimi zaman mini etekli, kimi zaman sarıklı cübbeli, kimi zaman kot pantolonlu, kimi zaman kara çarşaflı, kimi zaman üniformalı, kimi zaman melek yüzlü gördüğünüz kişiler esasında aynı idealin birer yeminli zebanileridir. Onların müşterek ortaklığı ise, bu coğrafyayı bu insanlara cehennem kılmaktır.

Hala anlamadıysanız, sizi uyandırmaya bir tek kıyametin kopması kalır. Onun da gün ve saatini Allah'tan başkası bilemez.