Atatürk Üniversitesine rektör atanmak için rekor sayıda başvuru yapıldığını gazete haberlerinden öğrendim.
Böyle seçkin bir bilim ocağını yönetmeyi kim istemez? Hem akademik hem de idari açıdan kurumun en yüksek düzey yöneticisi olacak atanacak hocamız. Üniversitenin genel stratejilerini belirleyecek, akademik kadroya liderlik edecek, bütçeyi planlayacak, yatırımları planlayıp hayata geçirecek.
Bu kadar da değil, yapacağı işler arasında rektör beyin, tüm birimler arasında koordinasyonu sağlamak, akademik kadrosunun gelişimine önayak olmak gibi hayati görevleri yerine getirmek de bulunuyor.
Bakın bir çırpıda özetin özeti nasıl devasa bir görev ve sorumluluk haritası çizdim; tüm görev ve sorumlulukları saymaya kalksak bir yazının hacmine sığmaz.
Rektörlüğe soyunan tüm hocalarımızın bu zor görevlerin üstesinden gelecek yetenek ve liyakate sahip olduğuna inanıyorum. Ancak, sistemin bir yöneticiye bu kadar ağır görev ve sorumluluk yüklemesini modern yönetim anlayışıyla bağdaştıramıyorum.
Rektörün, bir üniversitenin can damarı, varlık sebebi olan bilimsel faaliyetlerin vizyoner lideri olması gerektiğine; gündelik idari, mali, bürokratik işlerle meşgul edilmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyim.
Bugünkü yapıda rektörlük makamında oturan zatın, birçok bakanlık ve Büyükşehir Belediyesinden daha yüksek meblağdaki çok ciddi bir bütçeyi yönetmesi gerekiyor. Para yönetimi, bütçe idaresi profesyonel bir yöneticinin bile 7 gün 24 saatini alacak bir faaliyet. Bir de buna yatırımların planlamasını, icrasını, insan kaynaklarının sevk ve idaresini eklerseniz, üniversiteyi dünya listelerine sokacak bilimsel vizyonun oluşturulmasına zaman mı kalır, Allah aşkına?
Bilim üretimi ve teknoloji uygulamaları alanında dünya markası haline gelen üniversitelerle bilimsel köprüler kurmak, oralara yeterli sayıda doktora öğrencisi gönderip üniversitenin yenilikçi ruhunu hep canlı tutmak, müfredatı bilimsel sıçramalara göre sürekli güncellemek, akademik ve idari atamalarda liyakat ve adalete riayet etmek gibi büyük işlerin vizyoner lideri olması gereken rektörü, idari labirentlerde kaybetmek lüksüne sahip değiliz.
Rektörleri sırf akademik bilge liderler konumuna yükseltip, idari, mali, bürokratik işleri profesyonel CEO’lara devretmenin zamanı geldi geçiyor. Bunun bir yüksek öğretim reformu meselesi olduğunun elbette farkındayım, ancak mevcut yapı içinde de fiili ve pratik önlemlerle bir şeyler yapmak mümkün.
Ben, atanacak yeni rektöre, ilk icraat olarak para yönetiminde muktedir, yatırım planlaması ve insan kaynakları sevk ve idaresinde mahir çok güçlü bir GENEL SEKRETER atayıp, gündelik işlerden elini ayağını çekmesini öneriyorum.
Kendisi, bilime gönül vermiş hocalarımızdan bir akademik danışmanlar grubu oluşturup bilimsel sıçramalar için gece gündüz çalışmalıdır. Süratle fakülteler, bölümler ve müfredat gözden geçirilmelidir.
Üniversitemiz, dünyanın en iyi üniversiteleri listelerinde birinci lige yükselmedikçe, en yüksek koltukta otursak bile başımızın göğe değmesi mümkün değil!
Ulusal ve küresel bilimsel başarıları övünçle kamuoyuna iletmenin dışında medyatik bir aktör olmaya tenezzül bir tanesini dilediğimiz müstakbel rektörümüzün şiarı, az söz, çok iş olmalı!
Yazınız güzel fakat daha cesur gerçekleri rahatlıkla konuşabilmeniz gerekir diye düşünüyorum çünkü siz iyi bir entelektüelsiniz yazınızda ‘Rektörlüğe soyunan tüm hocalarımızın bu zor görevlerin üstesinden gelecek yetenek ve liyakate sahip olduğuna inanıyorum.’ Cümlesini samimi bulmadığımı bildirmek istedim selam ve saygı ile