Bu hafta okuma masamda iki kitap var. Her ikisi de dostum Doç. Dr. Ali Kurt doktoruma ait. Birisi Erzurum’da On yıl Önce, ikincisi Yakın Geçmiş Anıları.
Başlığı bu ikinci kitaptan aldım. Her iki kitabı da kendi parasıyla bastırmış.
Ali bey tarihten ekmek yemiyor, tam aksi tarih ve kültür adına çocuklarının rızkını onlara yediriyor. Herkes para kazanmakla meşgulken o, yaşadığı kentin hemen her şeyini dert olarak görüyor. Kazandığı parayla kitap yayınlayıp dostlarına veriyor.
Aydın ve münevver insan kimdir derseniz? Ben de “insanlık adına derdi olan, ayrıntıyı gören ve gösteren, insanca yaşamasını ülkü edinen insandır “derim.
Bu eserlerin yanında Ali Kurt doktorumuz Erzurum Sinema Tarihi, Erzurum Sağlık Tarihi, Pulur Köy Enstitüsü, Erzurum Numune Hastanesi Tarihi, On Dokuzuncu Yüzyıl Erzurum Kronolojisi ve diğer Erzurum Tarihi üzerine çokça gazete yazılarını ortaya getirmiş kültür ve irfan soframıza koymuştur.
Yakın Geçmiş Anıları eserini “Ali Kurt’tan sayın Zübeyir Saltuklu Hoca’ma saygıyla.. Yaşadığımız şehrin 20 yıl önceki hali üzerine bazı yazılar. Ümit ediyorum ki gelecek 20 yıl daha iyi olacak.” ifadesini yazarak ve imzalayarak hediye etti. Yine ikinci kitabı da imzalayarak hediye etti. Kendisine teşekkür ederim.
O, Yakın Geçmiş Anıları eserini 100 yazı arasından 50 yazı seçerek kitap haline getirmiş. Eser 176 sayfa. İstanbul’da Arı Sanat matbaasında bastırarak 2017 yılında yayınlamış.
Erzurum'da On yıl Önce kitabı da “Erzurum’da Mahalli ‘Zafer’ ve ‘Mecidiye’ Gazetelerinde Ekim 2007-Mart 2008 Döneminde yayınlanan makalelerin toplamıdır.” Bu eser de Erzurum Zafer matbaasında 2017 yılında yayınlanmış, 107 sayfa ve 48 başlıktan oluşmaktadır.
Eserlerde kentin kültür varlıkları, mimari, eğitim, sokak, köy hayatı, kütüphaneler, müzeler, çeşmeler, edebiyat ve sanat hayatı, ticaret ve zenaat , gazeteler, kitap tanıtımları gibi kırk ambar cinsinden kent tarihi ve sosyoloji ağırlıklı yazılar yer almaktadır.
Ocak Köyü’nde başlıklı yazısında Ali Kurt doktorumuz zegerek bitkisinden bahseder. Susamın büyüğü bu köyde eskiden ekilirmiş. Ta Pasin’den gelip alırlarmış. Doyurucu, besleyici, kaliteli çok güzel yağı çıkarmış. Buna da BEZİR yağı derlermiş. Ayçiçek yağından daha koyu renkli olup güzel ketesi olurmuş. Melası da hayvan yemi olarak değerlendirilirmiş.
Bu yazı bende çok eski günleri hatırlattı. Rahmetli annem elektrikler gidince
– “Ola oğul bunu kim icat ettiyse yeri Cennet olsun derdi.”
Rahmetli Necat hafız ağabeyim- Anne o Müslüman değil ki Cennete gitsin!” diye itiraz ederdi.
Annem- Allah’tan başka kimse Cennet’te kimin gideceğini bilmez, ama benim gönlüm onun orada olmasını istiyor. Cereyanı bulan – eskiden Arapça akmak anlamına elektiriğe cereyan derlerdi- Edison mu diyorsunuz işte o bizi aydınlığa çıkardı. Bezir yağını odalardaki lambalarda yakardık. İdare lambasıyla da tandır başına, ahıra, mereğe giderdik. O günler mi bu günler mi daha mı iyi elbette şimdi çok daha iyi. Kim getirdiyse Allah ahiretini aydınlık içinde kılsın diye dua ederdi.”
Ağabeyim ezberlediği şeyleri tekrar eder mırıldanırdı.
Bir gün evimizde misafirin bir yaşındaki çocuğu yediğini kustu. Çocuğun annesi çok kere doktora götürdüğünü ancak iyileşmediğini söyledi. Annem zegerek getirttirdi, sütle pişirip lapa yapıp ne çok sıcak ne çok soğuk olmayacak şekilde bir temiz bezin üzerine sürerek çocuğun sırtına bağladı. Sabaha kadar durmasını söyledi. Çocuğun annesi göğsüne de bağlamasını söylediğinde annem ise ertesi günde sırtına yapılmasını, aynı anda olmayacağını, çocuğa zarar vereceğini söyledi. Bunu sanıyorum birkaç gün denediler. Çocuk iyileşti. Her gördüklerinde teşekkür eder, selamı eksik etmezlerdi.
Tiyatroda oyun saati gelince ışıklar söndürülür görevli- iyi seyirler, der. Biz de okurlarımıza iyi okumalar diyoruz. Hele hele kentin kaderinde rol üstlenenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar.
Fil Geçti Köprüsü adı verilirken Fil Köprüsü mü, Fil Geçti Köprüsü mü olacak diye ne dedikodular olmuştu! Ya hu filin ne iş var diyenler de az değildi! ….
Kitaplara nerden ulaşalım derseniz, [email protected]