Kırmızı Apartman’da bir katta üç daire olmak üzere toplam on iki daire mevcuttu.
En üst katın orta dairesinde sağlıkçı Cemal İşvar ve eşi Müşfika Teyze ile torunları Nedim, Nazan, Oya Sayoğlu otururdu. Cemal Amca her zaman takım elbiseli ve kravatlı gezer, elinde şemsiyesi ve bastonu eksik olmazdı.
Müşfika Teyze ‘İğneci Teyze’ olarak bilinirdi. Yaş itibarıyla annemlerden büyük olan ‘İğneci Teyze’ apartmanların büyük ablası konumundaydı. Cemal Amca bir Cuma günü, namazdan döndüğünde evinde geçirmiş olduğu rahatsızlık neticesinde hayata veda etmişti.
O gün apartmanlarda herkes seferber olmuştu. Yukarı Mumcu Camii’nden getirilen tabut, teneşir ve kazanlar arka bahçeye taşınmıştı. Etrafa gerilen iplerin üzerine örtülen örtülerle cenazenin yıkanacağı alan kapatılmıştı. Bu esnada biz çocuklara çok iş düşmüştü. Her birimiz Cemal Amca’ya son vazifemizi yerine getirmek için çabalıyorduk. Karşımızda bulunan ve beyaz eşya satan Erça Mağazası, şofbeninden bize sıcak su takviyesi yapmıştı. Cenaze yıkama işlemleri bitmiş, hicranlı hayatın son matemini çocuk yaşta yaşamıştık.
‘İğneci Teyze’, tahsil yapan torunlarıyla birlikte uzun yıllar o evde oturdu. Torunlarından Nedim, bizim futbol takımının as sporcularından biriydi ve çok süratliydi. Birlikte gençliğimizi geçirdiğimiz çok güzel günlerimiz olmuştu. Yakın zamanda aramızdan ayrılan Nazan benim, Oya ise küçük kardeşimin akranıydı.
‘İğneci Teyze’, babamın vefatından sonra hemen her gün bize gelirdi. Ailemizin can yoldaşı olan ‘İğneci Teyze’ yaşına rağmen çok dinç ve sağlıklıydı. Nedim ziraat mühendisi, Nazan ve Oya da öğretmen oldular. İğneci Teyze Erzurum’dan ayrıldıktan sonra İzmir’de vefat etmişti.
‘İğneci Teyze’nin sol tarafındaki dairede mimar Turgut Kuban, eşi Berna, çocukları Bilgütay, Tolga ve Nilgün otururlardı. Turgut Kuban mimar-müteahhitlik yapardı. Turgut Kuban’ın yanına daha sonra kayınbiraderi Cemil Çevindir ve iki baldızı gelmişti. Cemil, Palandöken Spor Kulübü’nde kalecilik yapmıştı. Turgut Kuban’ın da hepimizin gıpta ettiği bir taksisi vardı. Iğdırlı olan Turgut Kuban, daha sonra Bursa’ya nakletti ve yetmiş yaşında burada rahmetli oldu.
İğneci Teyze’nin diğer yanında sonradan bizim apartmana taşınan Bülent-Türkân Başkırt ailesi oturmuştu.
Turgut Kuban’ın alt komşusu da Gelir Müdürü Nihat Çetiner’di. Trabzonlu olan Nihat Amca’nın eşi Sadiye Teyze’ydi. Ailenin Bihter ve Ayfer isimli iki kızı vardı. Son derece kibar ve hoş görülü olan bu komşularımız daha sonra İstanbul’a naklettiler. Bihter Abla, İngilizce bölümünde okumuş, Ayfer Abla ise öğretmenliği tercih etmişti. Ayfer Abla Prof. Dr. Mehmet Akalın’la evlenmişti. Nihat ve Sadiye çifti fani dünyadan ayrıldılar. Yakın zamanda eşini kaybeden Bihter Abla ise İstanbul’da oğluyla yaşıyor.
Bihter Abla’ların yan komşuları çoğumuzun resim hocası olan Fuat İğdebeli’ydi. Fuat Hoca, farklı bir düşünce ve ruh haline sahipti. Nevi şahsına münhasır bir kişilik olan Fuat Hoca, nur yüzlü annesiyle birlikte yaşardı. Siyah takım elbise, beyaz gömlek ve rugan ayakkabı giymeyi tercih eden Fuat Hoca, Bedri Rahmi’nin atölyesinde yetişmiş gerçek bir sanatçıydı. Dekorasyon işleriyle de uğraşan Fuat Hoca, Cumhuriyet Caddesi’ndeki Mulen Ruj’un iç dekorasyonunu yapmıştı.
Fuat Hoca, kardeşlik duygularını, ideolojilerin yok ettiği dönemlerde yaftalanmış ve Diyarbakır’a gönderilmiş, sıkıntılar yaşamıştı. Kendisiyle uzun yıllar komşuluk yapmıştık. Öğrencisi olduğumuzdan evinin anahtarı bazen bizde olur teyzenin işlerine yardımcı olurduk.
Hoca, Erzurum’dan ayrıldıktan sonra Beyoğlu’nda Tünel’e yakın bir yerde atölye açmış, uzun yıllar şehrine gelmemişti. Annesine aşırı bir düşkünlüğü vardı. Bir sohbetimiz esnasında ‘En büyük arzum sanatın beşiği olan Paris’e gitmekti. Yıllar sonra böyle bir fırsat bana sunuldu ama beraber yaşadığım annem vardı. Düşündüm gitmekten vaz geçtim. Annemi bırakmaya gönlüm razı olamadı. Çünkü Paris benim için fantezi, annem ise gerçekti!’ demişti.
Yıllar sonra Erzurum’a geri döndü bir ev alıp yerleşti. Ölene kadar kendisiyle çok yakın birlikteliğimiz olmuştu. Bekâr yaşamış olan Hoca, kimseye yük olmadan aramızdan ayrıldı. Cenaze töreninde tabutu başında konuşma görevi bana düşmüştü. Kelimeler boğazımda düğümlenirken ‘O şehrini çok iyi anladı ve tanıdı ama şehri onu ne yazık ki yeteri kadar tanıyamadı!’ diyebilmiştim. Hoca’yı, vasiyeti üzerine Köse Mehmet Köyü’nde yatan annesi Seher Hanım’ın yanına defnettik.
Fuat Hoca’nın yan komşusu müteahhitlik yapan Burhan Ortaç’dı. Ortaç ailesinin Erdal ve Hakan isimli çocukları vardı. Ortaç ailesinin İstanbul’a nakletmesinden sonra bu daireye Niyazi Gezmiş gelmişti. Ercan ve Gülcan ailenin çocuklarıydı.
Kırmızı Apartman’ın en sessiz ve sakin komşuları Metin ve İlhan kardeşlerdi. Birinci katın girişteki sol tarafında oturan bu iki kardeş bekâr yaşarlardı. Yaz oldu mu balkondan ayrılmazlardı. Oltulu olan bu iki kardeşin varlıklı bir aileye mensup olduğu söylenirdi. Başları önünde eve gelen ve sessizce işlerine giden bu iki ağabeyimiz den Metin Abi, Ticaret Odası’nda; İlhan Ağabey de Üniversite’de çalışırdı. Raciye Paşa’nın çocukları olan bu iki kardeşin İbrahim isminde bir de dayıları vardı.
Ramazan’ın kış mevsimine geldiği bir günde İbrahim Amca vefat etmişti. Bizim de delikanlılık dönemimizdi. Cenazenin arka bahçede yıkanmasından sonra Lalapaşa Camii’ne götürülmesi bize kalmıştı. İkindi vaktiydi, dışarıda ciddi bir soğuk vardı. Tabutun altına bizden başka giren olmuyordu. Cenazeyi musallaya götürene kadar epey zorlandığımızı söyleyebilirim.
Metin ve İlhan Kaplan kardeşlerin, Muammer isminde Prof. Dr. İhsan Özçelebi ile evli kız kardeşleri ile Doğan Koçyiğit isminde bizim yaşlarda bir yeğenleri vardı. Çocuklar arasında Metin ve İlhan Dayı diye hitap ettiğimiz bu iki güzel insan emekli olduktan sonra İstanbul’a göç edip orada hayata veda ettiler.
Metin ve İlhan dayıların yan komşusu Yılmaz ailesiydi. Mustafa Amca, Ziraat Bankası’nda çalışan çok disiplinli ve sert bir büyüğümüzdü. Hasankaleli olan Mustafa Amca’nın eşi Meliha Teyze’ydi. Ailenin Mennan, Hatice, Adnan, Filiz, Mine ve Gonca isimli altı çocukları vardı. Hatice Abla annesinin yanında ona yardımcı olur, diğer çocuklar bizimle birlikte oynarlardı.
Mennan Ağabeyi, Cengiz Ağabeyimin akranı ve onun yakın arkadaşıydı. Adnan, benim yaş grubumdaydı. Mennan Ağabeyi, çok hoş bir insandı. Mahallede hepimize ağabeylik ederdi. Ergenlik çağımızda tüm apartman çocuklarına nasihatler verir, bizi camiye yönlendirir ve güzel ahlâk sahibi olmamız konusunda hep tavsiyelerde bulunurdu.
Öğretmen olan Mennan Ağabeyi genç denilecek bir yaşta aramızda ayrılmıştı. Adnan, mahallenin en hareketli çocuklarından biriydi ve Vakıf Spor’un değişmez kalecisiydi. Derslerini ihmal eder, yaramazlığın dozunu kaçırınca Mustafa Amca’nın sert disiplinine sıkça muhatap olurdu. Adnan, Zirai Donatım Kurumu Bölge Müdürlüğü görevinden sonra Ankara’da Sanayi Bakanlığı’nda Daire Başkanlığı görevinde bulundu. Daha sonra AK Partiden Erzurum milletvekili seçildi.
Mustafa Amca ve Meliha Teyze, çocuklarının mürüvvetlerini gördükten sonra vatan-ı aslilerine döndüler. Filiz, Mine ve Gonca mahallenin diğer kızlarıyla çok güzel ünsiyet kurmuşlardı ve derslerinde sıkıntı yaşamazlardı. Filiz ve Mine öğretmenlikten emekli oldular, Gonca ise kimyâger olmuştu ve uzun yıllar Hıfzı Sıhha Enstitüsü’nde çalışmıştı. Yılmaz ailesinin kızları bu gün Erzurum’da Gez Mahallesi’ndeki baba evlerinde emekliliklerinin keyfini çıkarıyorlar.
Yılmaz ailesinin diğer kapı komşusu Yazıcızade İbrahim Paşa’nın torunlarından Orhan Özyazıcıoğlu ve ailesiydi. Orhan Amca’nın eşi Nimet Teyze’ydi. Ailenin Şeref, İhsan, Metin ve Nurgül isminde dört çocuğu vardı. Orhan Amca, Kombina’da çalışırdı ve çok şık giyinir, briyantinli saçla gezmeye özen gösterirdi. Kombina’ya girmeden önce Tebrizkapı’da kuyumculuk yapan ve arkadaşları arasında “ Hükümet Orhan” ünvanlıyla bilinen Orhan Amca ,Halk Oyunları Derneği’nin kurucuları arasındaydı. Nimet Teyze, çocukları için saçını süpürge eden, fedakâr annelerden biriydi. Ailenin çocukları bizim oyun arkadaşlarımızdı ve çok uyumluydular. İhsan, Meteoroloji Bölge Müdür Yardımcılığı görevini sürdürürken, Şeref ve Metin Atatürk Üniversitesi’nde çalışıyorlardı. Nurgül ise İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı bitirip akademik hayata girmişti. Nurgül, şimdi meslekî kariyerini doçentlik titri altında Elazığ Fırat Üniversitesi’nde sürdürüyor.
Apartmanın alt katında Erzurum türkülerinin yanık sesi Mükerrem Kemertaş otururdu. ‘Tutam Yar Elinden Tutam’, ‘Huma Kuşu Yükseklerden Seslenir’, ‘Dün Gece Yar Hanesinde’ gibi türkülerimizde adını hep hatırlayacağımız Mükekerrem Kemertaş’la kısa bir komşuluğumuz olmuştu. Eşi Tülay’la birlikte bir seneye yakın Vakıf Apartmanları’nda oturan Mükerrem Kemertaş, Erzurum’dan ayrıldıktan sonra İzmir Radyosu’nda çalışmış ve oradan emekli olmuştu. İzmir’de rahmetli olan Mükerrem Kemertaş’ın eşi Tülay Hanım, halen orada yaşamaktadır. Çocuklarından İstanbul Radyosu’nda çalışan Tuncay, babasının izini takip ederek, sesi ve nezaketiyle gönüllere girmeyi başarmıştır.
Mükerrem Kemertaş’tan sonra bu dairede kuyumcu Mevlüt Zülaloğlu, eşi Necmiye, çocukları Soydan, Süheyla, Filiz, Nuray ve Zühal oturmuşlardı.
Zemin katın orta dairesi genelde boş kalırdı. Gazeteci Şinasi Bey’in bekârken burada kaldığı söylenirdi.
Mükerrem Kemertaş’ın karşı komşusu İcra Memuru Yusuf Bey’di. Kayınvalidesi Müsebbe Teyze ile birlikte bu evde yaşayan Yusuf Bey’in; Berrin, Nesrin, Zerrin isimli üç kızı ve Yavuz isimli bir de oğlu vardı. Yavuz 1999 Depremi’nde vefat etmişti. Bu dairede terzi Cahit Canlı da oturmuştu.
Apartmanın arka bahçeye penceresi olan ve tek göz bir odadan ibaret olan görevli odası vardı. Burada benim ilkokul arkadaşım Hanifi ve ağabeyisi Zeki’yi hatırlamaktayım. Bu aile, daha sonra İstanbul’a gittiler ve elektrik işleriyle uğraştılar. Onlardan sonra buraya apartman görevlisi olarak sakallı Alaattin Amca gelmişti.
Kırmızı Apartman’la bizim apartman arasındaki boşluk ilerleyen yıllarda ticarethaneye dönüştürüldü. Burayı, caddenin karşısında bayan kuaförü olan Muzaffer Demirtaş işletirdi ve bavul satardı. Muzaffer Demirtaş’tan sonra bu iş yeri pastane olarak işletilmişti.
Kırmızı Apartman’ın alt katları da zamanla işyerine dönüştü. Burada Cahit Hancıoğlu’nun kırtasiye dükkânı ile bitişiğinde hazır giyim mağazası vardı. Kırmızı Apartman ’la, Yeşil Apartman arasındaki boşluğa Osman Kuzulugil, ‘Üniversite Kitabevi’ni taşımıştı. Bu kitabevi, şehrin aydınlarının uğrak yeriydi ve her türlü siyasî kitapları bulundurmakla bilinirdi. DEVAM EDECEK…