Eski bir atasözümüz vardı; “Sen de zannediyorsun ki nahırda danam var”! Var mıymış, yok muymuş göreceğiz!
Hayat zor diyenler yanıldılar, çünkü hayat çok çok zor! Hayat aslında bir savaşlar yumağı! Savaşlarla geçen ömür insanı yoruyor, tam dinlenme zamanı diyecekken, eskiyen araba gibi çeşitli organlardan arıza haberleri gelmeye başlıyor!
Bu sefer savaş insanın kendi organlarıyla kendisi arasında başlıyor; hakem yok, adalet yok, hatta şikâyetine izin bile yok!
Yaşlılık başa çöküyor!
Yaşlılık demek, yalnız bırakılmak demek! Yaşlılık horlanmak, dışlanmak, sözüne değer verilmeyen demek! Yaşlılık kararlara ortak edilmeyen tecrübeli insanlar demek. Yaşlılık istenildiği zaman azarlanacak insan demek! Yaşlı dedin mi gezmeye, sosyal hayata veda ettirilen insan demek. Kısacası yaşlılara çok insan bakarken artık emaneti niye teslim etmiyor da direniyorsun sorusuna muhatap demek! Ölünce de öldü kurtulduk yerine rahmetli kurtardı, çok çekmişti veya bizim elimizden kurtardı diye düşünmek!
Yaşlılık başa çöktüğünde; eskiden yoldaşa ihtiyaç duymayan insan, koluna gireceklere ihtiyaç duyuyor! En azından hastaneye giderken!
Maddi olmasa da manevi olarak destek arayan insan iki şeyle karşılaşıyor; ya hastalığına psikolojik diyen yakınlar veya işim var diyen bakmakla hükümlü insanlar!
Herkes psikoloji uzmanı (!), şak diye anlıyorlar! Senin bir şeyin yok(!); bir bakışta pratik teşhis! Uzmana, doktora ihtiyaç yok(!)
Hepimiz hayatı, hayatımızı severiz! Ekonomimiz, hobilerimiz, hedeflerimiz çok önemlidir! İş ise bütün ihtiyaçlarımız ve konforumuz için ekonomik destek sağlayan çalışma zamanları; üzerine oldukça ciddi eğilmek lazım!
Yaşlılar ise kutsal emanetler; emanete bakmamak insanın önce kendisine ihaneti! Sonra kalpteki merhamet duygusunun körelmesi, dumura uğraması veya hiç oluşamadığının göstergesidir.
Çocukluğumuzdan, gençliğimizden beri biriktirdiğimiz hikâyelerimiz vardır muhakkak! Hastanelerde refakatçi kalırken şahit olduğumuz hasta- refakatçi, evlat –oğul, kardeş hikâyeleri, eş dostlarımızın anlattığı, akraba komşularımızın hayat hikâyeleri ile dolmuş kara kaplı kitaplar dolusu acı hafızalarımıza kaydedilmiş. Çıkar çıkarabilirsen, zihninden! O filmlerdeki acılar ise salata olmaz; gerçek senaryoların yanında!
Zaman değişiyor, şartlar değişiyor, nesiller değişiyor; kabul!
Dünkü hikâyeler kimselere öğüt vermiyor, ibret teşkil etmiyor!
Sorumluluklardan kaçmak modasını oluşturan eğitim mi, aile mi! Şahit olunan yorgunluklardan kaçınmanın bir sebebi; sorumluluktan kaçarak kurtulmanın yolu mudur? Dünya zevklerinden mahrum kalmak endişesi midir; bir çeşit bilinçaltı intikam mıdır; bunu da bilmek zor görünüyor!
Eski bir atasözümüz vardı; “sen de zannediyorsun ki nahırda danam var”! Var mıymış, yok muymuş göreceğiz!
Sadece menfaatler var aslında, bitince sevgi bitiyor!
Oysa “El tut ki elin tutsunlar” sözü düşünenler için müthiş öğüt! Elimizin havada kalmaması için bugün el tutmalıyız!