Yeni Türkiye’nin Üç Yıldızı

 Yeni Türkiye’nin gündeminde üç ana başlık olacağı her geçen gün biraz daha netleşiyor.
Demokrasi…
Laiklik…
Özgürlükler!
Hemen suyu bulandırmaya çalışacaklar için söyleyelim; bu ana başlıklar arasında Cumhuriyet yok!
Kimsenin yeniden padişahlığa filan dönmeye niyeti yok. Ancak diktatörlük, tek parti düzeni, baskı rejimi isteyenler var mı diye soracak olursanız…
Cevap EVET var!
Kim bunlar?
Afilli sözler edip, güya özgürlüklerinin ellerinden alındığından bahsedip, askere, yabancı iradelere payanda olmaya hazır bekleyenler.
Bunları Gezi hadisesinde gördük, askerin siyasetten uzaklaştığı ve vazifesi dışında konuşmadığı zamanlar nasıl salyalarını akıtarak askere hakaret etmeye başladıklarına canlı canlı şahit olduk.
Bunları biz üniversitelerin önlerinde gencecik kızları başlarındaki örtüye bakarak evlerine yolladıklarında gördük.
Bunları 28 Şubat’ta postal yalarlarken gördük.
Bunları namaz kılmak isiyorlarsa Arabistan’a gitsinler derken ki şehvetli, salyalı halleriyle gördük.
Bunları Cumhuriyet yıldönümlerinde dokuzuncu senfoni dinleyip kendilerinden geçmiş halde kadehlerini havaya kaldırıp, “işte çağdaş Türkiye” diye naralar atarken gördük.
Ve esas bunları kendi konforlarını ve egemenliklerini kaybetmemek için bu ülkenin dağlarında bu vatanın çocukları birbirini öldürsünler diye ellerinden ne gelirse artlarına koymadıkları uzun yıllar içerisinde tanıdık.
Vatan diyen vatansızlar tanıdık biz bu yaslı topraklarda.
Cumhuriyet’i koruyorum ayağına kendisinden başkasına nefes aldırmayan, aynı zamanda kendisini de hiç bu toprakların çocukları gibi hissetmeyen azgınlar tanıdık.
Onların en inandırıcı cümleleri, azıcık zoru gördüklerinde “bu ülkeden gitmek istiyorum” oldu.
Çok inandırıcı söylediler bu cümleyi, zaten bir kısmının çift pasaport alabilmek için Türkiye dışında doğduklarını kendi ağızlarından öğrendik…
Kendilerini bu ülkeye ait saymadıklarını ise yaptıkları her hareketten, katıldıkları her eylemden satır satır okuduk!
Şimdi barışı kimin söylediğine bakıp taraf tutmaya çalışıyorlar!
Bize yine ölümü reva görüyorlar.
Bu toprağın çocukları barış kelimesini kendilerinden başka kimse söyleyemesin diye ölsün istiyorlar.
Kendi çocukları içinse özgür Türkiye’nin bir ferdi olmalarını değil ayrıcalıklarını elden kaçırmayacakları statüler istiyorlar.
Herkes gibi olmak o azınlığa dokunuyor…
Biz onları anlıyoruz da, yağız Anadolu delikanlılarının, kızlarının neden onlara siper olup inandırıldıkları sloganları bağırıp durduklarını anlayamıyoruz.
Çanakkale’de Kürtler ölmemiş, onlar vatanları için savaşmamış, Dersim’de sivillerin üzerine bomba yağdıran devlet kutsaldır demelerine bir anlam veremiyoruz!
Birilerinin bu çürük cümleler üzerinden yeniden bu ülkeyi ele geçirmek uğruna gerekirse kendileri dışında herkesin telef olmasına hiç acımayacağını biliyoruz.
Onu biliyoruz da, artık bunca öğrenme olanağı varken, düşünmek yerine o kof sözlerin ardına takılmayı akıllıca sanan kardeşlerimizi bir türlü anlayamıyoruz.
Bu ülkede oluk oluk kan aktı. Birileri kanın menşei üzerinden siyaset yapmaya utanmadı.
Bu ülkenin doğusuyla batısında yaşayan kardeşleri kökleri üzerinden düşman edip, bölüneceksiniz korkusuyla itaate mecbur hale getirdiler.
Ölenlerin çetelesini tutmayı, ölümleri bitirmekten daha erdemli saydılar.
Artık yavaş da olsa, herşey değişiyor…
Dünyanın kuralı böyle, gece sonsuza kadar aydınlığa galip gelemez.
Nihayet yeni Türkiye’nin gündemi değişiyor…
Bundan böyle; Demokrasi, Laiklik ve Özgürlükler konuşulacak.
Kim köpürse, kim kudursa, kim delirse faydasız!