Bir yılı daha geride bıraktık ve kendimize göre yeni bir zamana (2013) daha ayak bastık bütün insanlık olarak… Geçen zamanda dünyamız olumlu olumsuz bir takım yeni olaylara sahne oldu, kimileri üzüldü, kimileri sevindi ve hayat ırmağı geçmişe doğru akarak bir yıl daha ekledi ömür hanemize… Kaygılar, pişmanlıklar, endişeler, arayıpta bulamadıklarımızdan dolayı çektiğimiz sıkıntılar ve daha nice nice hâller ortasında geçip gitti ötelere doğru günler… Her bir parçasında bir olayı ve bu olayların ilgilendirdiği insanları da yanına alarak… Terkisine atıp götürdüklerini elinden almaya ya da engellemeye daha hiçbir cihangirin gücü yetmedi… Bundan sonra da yetmeyecek. Dünyanın kanunu bu… Gelen geçer, konan göçer… Hani halk ağzında denir ya:
 “ Nehirler aktı geçti / Kurudu vakti geçti / Nice han nice sultan / Tahtı bıraktı geçti / Bu dünya penceredir / Her gelen baktı geçti
        Aslında herkesin bildiği gibi; zaman izâfîdir ve durumdan duruma, hâlden hâle değişebilen, dünyanın kuruluşundan beri kesintisiz devam eden bir kavramdır. Onu bölüp parçalayan, bazı olayları vesile kılarak, farklı isimlerde takvim(Hicri, Rumi, Miladi) şekline getiren bizleriz…
Ve herkes biliyor ki; her gelene bir bakış ayarlanmıştır bu pencereden… Bir kere bakıp geçecektir ve o da geçen zamanın bir parçası olacaktır kendince… Ancak bu olmadan önce, niçin yaşadığımızın ve nasıl yaşadığımızın farkında olmamız gerekmez mi? Öylesine yaşamak değil de, birbirimizi severek, anlayarak ve hissederek yaşamak… Çünkü; şair Ahmet Erhan’nın da dediği gibi:
        “Yaşamak, seni seviyorum / Demenin başka türlüsü..
        Ve o pencereden ayarlanan zamanda şimdilerde kış mevsimini yaşıyoruz. Ancak bu yaşayış; herkesin bildiği gibi, doğu’da farklılık arzediyor diğer bölgelere nazaran… Zira burada mevsim ağır ve şartlar; kar eşliğinde daha bir yorucu…
Her yıl olduğu gibi beyazlıkla birlikte sürdürmeye başladığımız hayat; bazı yerde yolları kesmekte, bazı yerde çarşıyı, sokağı, caddeyi doldurarak hayatı zorlaştırmakta, üzücü kazalara yolaçmakta, bazı yerde ise; kayak sporunun yapılmasını sağlayarak, güzelliklere vesile olmaktadır.
        İşte bu kar... Sokağı, caddeyi, saçımızı, başımızı, üstüne yağdığı her şeyi “ak bir sonsuzluğun ortasında ak bir kefene bürüyen” kar; bir yandan cismimizi üşütüp titretirken, bir yandan da; güzelliği, duruşu ve yağışıyla içimizi ısıtır. Sarar ak kollarıyla bizi, çağrıştırır hatıralarla yüklü geçmişi...
Mevsim yine böyle kışsa... Ve bir mekânda oturup üç beş kişi, tutmuşsanız saatler boyu muhabbetin demini... Dışarı çıktığınızda etrafın karla kaplı olmasını ve karın ince ince yağıyor olmasını beklersiniz. Muhabbetin zihinlerde bıraktığı tada daha bir katkı sağlar böylece kar... Ve bu durum yıllardır böyledir hep... Yıllardır böyle olduğu için de, içinizde bu beklenti hep vardır.
        Ve bir türküde dendiği gibidir şimdi doğuda hayat…  Der ya hani o türkü; "Kar yağar bardan bardan / Yollar kapandı kardan / Ne gelen var ne giden / Haber gelmez o yardan"
        Aslında ne kar eskiden olduğu gibi bardan bardan yağıyor, ne de yollar eskisi kadar kapalı… Hele yârdan haber almak, teknolojinin yardımıyla çok kolaylaştı. Her neyse… Kar sebebiyle türkülere girdik. Peşini bırakmayalım ve birkaç kelâm daha edelim:
Karda ayak izi fazlaca belli olacağından, kara basmadan, kıyıdan köşeden ve ayrıca da, dillere düşüp, dedikodu malzemesi yapılmaması için gece gelmesini istiyor sevgili, türküyü vasıta kılarak:
        "Kara basma iz olur  / Güzellerde naz olur
Gündüz gelme gece gel / Eller duyar söz olur"
        Ya o uzun hava? Çoğunuz duymuşsunuzdur; feleğe sitemle dolu, söylenirken; ayrılığın ne büyük, ne dayanılmaz bir acı olduğunu derinden derine hissettiren, "vakitsiz ayrılığa" kızgınlığı dile getiren türküyü... "Karlı dağlı karanlığın bastı mı? / Zalim felek ayrılığın vakti mi?"
Zira şair Feyzi Halıcı’nın da dediği gibi, araya karlı dağlar girdi mi, sevgi ve muhabbet zora girer; belki de unutabilir insan: “Kar yağmıştır o dağlara / Nilgün beni unutmuştur.
        Kar sadece türkülerde mi yer almıştır? Elbette ki hayır. Manilerde de yer bulmuştur kar. Ve Anadolu insanı, manilerle sevgiyi, dostluğu, insanlığı anlatırken, kardan da yararlanmış. İşte iki örnek:  
        Kar yağar burun burun
Durun ağalar durun
Önce yarimi görim
Sonra boynumu vurun.
 
Kar yağar kürek ister
Meyvalar direk ister
Yarim hamamdan çıkmış
Öpmeğe yürek ister
Yukarıda bir yerde söylediğimiz gibi; son birkaç yıldır gelişi ve yağışı artık eskisi gibi sıkça ve çokça değil. Ne olduysa oldu, nasıl olduysa oldu; yok etmesini ve yıkmasını daha çok seven, sevgi kelimesini nefretle değiştiren insanoğlu, yüzyıllardır aynı ritimde yağan karı da küstürmesini bildi. Kış mevsimi bizi şaşırtıyor artık. Bu mevsimde yaşadıklarımıza şaşırıp kalıyoruz hep birlikte.
        Hal böyle olunca a dostlar! Bizde tutup o eski yağışlardan... O yağışlardan aklımızda kalanlardan söz ediyoruz. Bizim yaşımızın yetmediği olaylardan bahsedeceğimiz yerlerde ise, büyüklerimizden dinlediklerimiz giriyor devreye... Oturup işte böyle methiye diziyoruz kara... Beyazlığına... Beyazın çağrıştırdıklarına...
        Ya karın dondurduğu gövdeler... Onları kim hatırlıyor? Kim getiriyor aklına? Çoğumuz; tıpkı fıkrada olduğu gibi düşünüyoruz sanki.
Hani; kadına hamamda yetiştirmişler, “Kocan dağda dondu.” diye.
Cevap vermiş ya: " Vış anam, bu sıcağa kar mı dayanır?
        Yeni zamanların hepimize; sağlık, huzur ve mutluluk getirmesi dileklerimle…
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Serap Durmazpinar 2013-01-01 17:31:56

zaman geri donulmez bir pismanliktir.. madem ki telâfisi yok, o halde her saniyesini hep mutlulukla dolduralim... ne zalimdir ki boylesine zulmediyor. geçti de 2012 basi goge mi erdi sanki? saglikli ve mutlu bir 2013 diliyorum size. ne olur siki tutun da buda geçmesin oyle kafasina gore... zaman ne kadar zalim olsa da geçmeye mahkûmmus iste, tipki tum canlilarin olume mahkûm edildigi gibi... bir solukta okudugum harikulâde bir yaziydi... sagolunuz...

serap durmazpinar kuruhasanoglu / france

Avatar
Dr. Muhammed İkbal BAKIRCI 2013-01-01 17:15:43

sevgili hocam, yazınızı büyük bir zevkle okudum, allah razı olsun, çok hoş bir yazı idi. selam ve hürmetle