Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı severiz
Yaradandan ötürü
 
Yunus Emre yaratılana duyulacak sevgiyi yani insan da dahil olmak üzere bütün mahlukatı sevmeyi ne güzel hülasa etmiş değil mi? Bazıları buna hümanizma demeyi yeğleyebilir fakat hümanizma kavramından bile eskidir belki Yunus’un dizeleri.
 
Bizler birbirimizi en azından yunusça sevmeye mahkumuz. Şimdi bu yazıyı okuyanlar “hoppa bu sevgi muhabbeti de nereden çıktı” diye düşünebilir. Efendim şöyle bir ay önceki Türkiye’yi hatırlayın biraz. Referandum süresince yaşananları. Günlük yaşamımızı hiç mi hiç ilgilendirmeyen konular da bile, laf olsun torba dolsun kabilinden yapılan sohbetlerde konuşmalar öyle bir noktaya kayıveriyordu ki, insanlar sanki kırk yıllık düşmanlarmış gibiydi birbirleri ile konuşurken. Sakın televizyonlardaki açık oturumlara çıkan hanımefendi ve beyefendileri kast ettiğimi sanmayın. Senin kapı komşudan bahsediyorum sevgili okur. Her gün ekmek aldığın fırıncıdan.. Sigara aldığın bakkaldan.. Selamlaştığın arkadaşlarından. Bunların her biri ile hepimiz onlarca yıl yan yana yaşarız bir şey olmaz da, bunlardan birisi ile oturup beş on dakika siyaset konuşunca işin rengi hemen değişir. İnsanların siyasi düşünceleri birbirleri ile benzeşmediği an düşmanlık başlıyor bizde. İşte tam burada “Eyvah” demek gerekiyor. Eyvah ki ne eyvah. Bizi birbirimize kenetlemesi gereken şey, bizi birbirimize düşüren şey oluyor tam olarak. Bu ülkede siyaset insanları ayrıştırmak için kullanılan en etkili araç ne yazık ki.
 
Sevmek tahammül etmektir biraz. Sevmek katlanmaktır. Sevmek hoş görmektir. Bizler yetmiş iki milyonluk kocaman bir aileyiz. Birbirimizden farklı düşündüğümüz anlarda tahammül etmesini bilmeliyiz. Bir ustaya yetmiş iki milyon tane kalem siparişi verdiğinizi düşünün. Tornada yontulan kalemlerin muhakkak ki sağında solunda küçük yontma farkları olur, hepsi tek tip olmaz. Söz konusu olan insansa bu farklılıkları varın siz düşünün. Aynı aileden iki kardeşten biri A partisine diğeri B partisine oy verdiği için araları açılan hatta küsenler bile var. Üstelik az değil bu insanlar…
 
Aynı düşünmek zorunda olmadığımızı anlamalıyız. Tahammül burada başlar işte. Son birkaç yıldır, Türkiye olarak siyaseten o kadar curcunalı şeyler yaşadık ki eminim çoğumuzun aklında, etrafında kıyametler koparılan o tartışmalardan hiçbir şey kalmadı, kavga-dövüşten başka. Hepsi geldi geçti. Siyaset kurumu var olduğu sürece bu tartışmalar da olacak. Bizim üstümüze düşen tartışmamak değil, tartışmak ama kavga etmemek, beğenmediğimiz bir fikre küfretmek değil karşıt fikirler geliştirmek olmalı. Şurası muhakkak ki, Türkiye dediğimiz şu cennet vatanda yaşayanlar olarak bizler, NASIL DÜŞÜNECEĞİNE, NASIL YAŞAYACAĞINA, NASIL GİYİNECEĞİNE, başkalarının karar verdiği insanlardık. Şimdi kendi kararlarımızı kendimiz almaya çalışıyoruz. Evet bu konuda acemiyiz. Acemi olduğumuz için bocalıyoruz. Bazen korkuyoruz. Vereceğimiz kararlar “ya yanlış olursa” korkusuyla karar vermekten kaçıyoruz. Ve yine şurası muhakkak ki, biz karar vermekten kaçarsak başkaları bizim adımıza karar vermeye devam edecek.  
 
Çakmak taşlarının nasıl kıvılcım çıkardığını herkes bilir. Tek bir taş hiçbir işe yaramaz. Sadece bir adama fırlatıp kafasını kırmaya yarar. Kıvılcım çıkarabilmek için en az iki taşa ihtiyaç vardır. Birini alıp diğerine vuracaksınız ki kıvılcım çıksın. “Fikir” de böyle bir şeydir. Literatürde buna diyalektik denir. Karşılıklı iki düşüncenin (Tez ve Antitez) çarpıştırılması ile ortaya bir fikir (Sentez) çıkar. Karşılıklı iki düşüncenin çarpıştırılmasıysa , o iki düşünceye mensup, birbirinden merdane iki yiğidin meydana çıkıp birbirlerine kafa göz dalması değildir yani. Ortak bir noktada buluşabilmek için karşılıklı konuşmaktır bu. Konuşmaksa tahammül etmenin bir sonucudur. Birbirine tahammül edemeyenler konuşamaz, küfürleşirler sadece. Bu zamana kadar yeterince küfrettik zaten. Artık yeter. Birbirimizi cidden sevmemiz gerekiyor.  Biz kardeşiz. Türkiye’de yaşayan her insan bunu binlerce kez duymuştur. Bu “laf” bir kulağından girip öbür kulağından çıkar insanların. Niye? Çünkü laf olduğu için değil mi? Belki “biz kardeşiz” sadece laf değildir. 
 
İNNEMEL MÜ’MİNUNE İHVETUN (Hücürat 10)
 
Yasemin Çevik isimli bir hanımın internette rastladığım çok hoş bir yorumunu, kendi haberi olmadan buraya alayım müsaadenizle. Benim 3636 karakter harcamış olmama rağmen anlatamadığım derdimi bu hanımefendi sadece  56 karakterle çok daha iyi anlatmış.
 
“Allah seni 'sana rağmen'seviyor. Sen de kardeşini ona rağmen sev.”
14 Kasım 2010 - Yunus Aziz