Allaha şükürler olsun, Türkiye'nin en iyi okullarından mezun olmuş yahut öğrenimleri hala devam eden... Yüksek lisans ve doktora yapan çok sayıda evladı var.
Ülkemizin köklerinden beslenen genç entelektüel ordusu gün geçtikçe güçleniyor, dünyanın dört bir yanında dal budak salıyor.
Sadece eğitimleri, diplomaları, meslekleriyle değil; terbiye ve ahlaklarıyla da...
Kim demiş Z kuşağı soyundan sopundan, inancından, kültüründen kopuyor diye. Bu milletin hars genetiği alfabenin harflerine sığmaz, bilesiniz...
Bu milletin gövdesi neyse dalı da odur, eddinin yolu neyse yolu da odur. Kökü mazide olan atinin bilinçli yolcusudur onlar.
Kardelen TV'de Z Kuşağını konuştuk kıymetli dostlarım Esat Bindesen ve Ayhan Türkez ile görelim neler demişiz.
*
Ayhan Türkez:
"Şimdi hakikaten Erzurum tarihi ve kültürel yapısıyla son derece önemli bir şehir. Sizde az önce ifade ettiniz, dedelerimizden bize kalan önemli bir miras Erzurumluluk kimliği. Yani ülkenin hangi tarafına giderseniz gidin Erzurumluyum dediğiniz an bir adım önde oluyorsunuz. Bir bakış açısı oluşturuyorsunuz kendinize.
Biz zaman zaman işte nesil değiştikçe gençlerimizi de tartışmaya başlamıştık ki, Z kuşağı özellikle 15 Temmuz’da o sokakta, meydanlarda o millî ve manevi heyecanla sokağa çıkıp millî iradeye sahip çıkan gençleri görünce acaba bu gençlere biz biraz haksızlık mı ediyoruz diye kendi kendimize yorumlar yapmaya başladık.
Biraz önce laptoplu dadaşlardan bahsettiniz, bir Z kuşağı ve sanal dünyaya giden bir gençlik var. Dadaşlık kültürü ve Z kuşağı, bunların arasında bir sentez yaparsanız nasıl bir fotoğraf ortaya koyarsınız üstad?
Cevap:
Z kuşağı dediğiniz kuşak, en bilinçli ve donanımlı dadaş uşağıdır.
Z kuşağı deyip kaldırıp atmayınız, Z kuşağı bu tarih diliminde ona hamledilen, ona parantez olarak gösterilen, işte kaç yılında doğmuş ise o kuşağın Asımın Nesli olan temsilcisidir.
Z kuşağı, bilgisayarın rahminden çıkmış bir kuşak değilki... Türk milletinin muhterem annelerinden doğmuş, Erzurum’da dadaş analarının, çağdaş Nene Hatun’ların dünyaya getirdiği yavrulardır onlar.
Dünya bilgi merkezleriyle, dijital bilgi âlemiyle bizden iyi iletişim kuran, analitik düşünme gücüne sahip, soran sorgulayan ama sorularına ve sorgulamalarına millî cevaplar verebilen genç çocuklardır bunlar.
Bunları genel sosyolojik tanımlarla hoyratça parantez dışına bırakmak ve yerli ve millî anlayışın dışında düşünmek doğru değildir, hatalıdır ve hatta kasıtlıdır.
Eğer elinizdeki bu yerli ve çağdaş değere bir heykeltıraş maharetiyle güzel şekiller verebiliyorsanız o maya, o hamur sağlamdır.
Ona millî ve yerli şekiller veremiyorsanız kabahat sizdedir. Bir kolaylıcılıkla onları sanki millî çeşmeden su içmemişler bizim milli fırınımızdan ekmek yiyip beslenmemişler bizim dinimizden, kültürümüzden gıdalanmamışlar gibi böyle nevzuhur, çağın zararlı cereyanlarına kapılıp gitmiş, heba olmuş nesiller olarak bakarsak onları kaybederiz.
Yoksa onlara millî ve manevi değerlerin canlandırıcı, soluklandırıcı nefesini üfleyebilirsek asıl onlardır bizi 21. asrın kızıl elmasına götürecek akıncılarımız, atlılarımız onlardır. Onlardır, bizi bizim geçmişteki millî heyecanlarımızı şiirleştiren Akif’imizin diğer mütefekkirlerimizin rol modeli olarak tarif ettikleri; inancımızı, kültürümüzü cihanşumul bir anlayışla, evrensel bir anlayışla, küresel bir anlayışla dünyanın dört köşesine taşıyacak akıncılar...
Dolayısıyla bu özelliklerini de çok isabetle altını çizdiğiniz gibi harbin, darbın, çetin çalışma koşullarının en fecisi olan 15 Temmuz’da tankların, tüfeklerin önüne göğüslerini siber eden yavrularımız babalarıyla, abileriyle nineleriyle, dedeleriyle göstermişlerdir.
O milletin her yaş grubunun müşterek kıyam ettiği bir millî destandır altını çizdiğiniz gibi 15 Temmuz. Türk milletinin o gün maruz kaldığı şey, bugün Ukrayna’da o savaş mağdurlarının muhatap oldukları faciadan daha öte ve daha feci bir durumdur. Ukrayna’nın açılan koridorlardan vatanını, toprağını terk eden gözü yaşlı anaları, nineleri ve çocuklarının, ağlayan çocuklarının başına yağan gülleler, füzeler kendi orduları tarafından atılan cephaneler değildir. Bu talihsiz yavrular, kadınlar, bir düşmanın saldırısına, işgaline maruz kalmışlardır. Her millet bir düşman saldırısına maruz kalabilir, bu boyunca tekerrür eden bir gerçektir. İnsan doğasında milletlerin mücadele doğasında olan bir şeydir. Ama atipik olan ve kabul edilemez olan bir milletin kendi ordusu, kendini korumak üzere şekillenmiş ordusu içindeki nir çetenin kendi uçağını, kendi tankını bir takım hain ve harici unsurların desteği ile millete çevirmesidir. Bu faciayı Türkiye yaşamıştır.
Ama o faciaya karşı göğsünü siper eden milletin fertleri arasında gençlerimizin ve her kesimden kadınımızın, kızımızın, kızanımızın olması da geleceğe olan ümitlerimizi artırmıştır. Nene Hatun’ların tarihte kalmadığının bir göstergesi olmuştur. Nene Hatun ruhu defnedildiği o cennet köşesinden, mezarından çıkıp Türkiye’nin sokaklarında tekrar zuhur etmiştir, dirilmiştir.
Onun için biz gençlerimiz konusunda umutsuz, bedbin olmayız, olamayız. O zaman yenilgiyi peşinen kabul etmiş oluruz.
Milletin bütün fertleri gibi içinde Z kuşağını barındıran gençleri de Türkiye’yi geleceğe taşıyacak güç, kudret ve bilinçtedir. Ben şahsen biraz da iyimser mizacımı besleyen bu somut gerçeklere dayanarak buna yürekten inandığımı ifade etmek isterim.