Tam otuz beş yıl önce Amerika Ankara’ya Morton Abramoviç adlı elçisini atamıştı. Elçi göreve başlamadan teamülleri aşarak Kuzey Irak sınırına gitti. Bir şeyler gözledi. Tam bir yıl sonra ABD birinci körfez savaşını başlattı.

Dahran hava alanında kurulan çadırda Çöl Ayısı Lakaplı Amerikalı Albay duvarda duran haritanın üzerine elini koyarak burada bir Kürdistan kurulacak ve silahları komşularından güçlü olacak demişti.

İşte tam o günlerde Özal “bir koyup üç alacağız” diye ünlü cümlesini söyledi. Olaylar geliştikçe gelişti. Saddam Kürtleri Türkiye’ye doğru sürerken birden PKK belası kudurmuş, Türkiye maddi ve manevi ne acılar çekmişti.

ABD 13 yıl sonra yani 2003 yılında ikinci körfez harekâtını başlatmış, Irak’ı parçalamış, zenginliklerini çalmış, Ebu Gureyf ve Guentanamo hapishanelerinde Iraklı kadın ve erkeklere ne adi işkenceler yaptırmış tecavüzleri gerçekleştirmişti.

İşte o dönem Amerikan askerleri güney sınırlarımızda konuşlanmaya başlarken ünlü “Bir Mart Tezkeresi” TBMM tarafından reddedildi. O gün ABD’ye karşı çıkan Paşalar 2008 sonrasında Ergenekon, Balyoz, Yakamoz ve Ay Işığı operasyonları ile tutuklanıp cezaevlerine konulurken ABD’liler işte bize karşı çıkarsanız haliniz bu olur der gibi ellerini ovuşturdular.

4 Temmuz 2004 yılında Süleymaniye’de “Özel Kuvvetler” yani “Bordo Berelilerin” başına çuval geçirirken aslında bugünlere geleceğimizi ne yazık ki ön göremedik. Ön göremediğimiz gibi konuyla ilgili ülke ne sıkıntılar, ne acılar çekti… PKK belası yeniden asker, sivil insanımızı öldürmeye başladı.

Türkiye’de öyle bir zaman geldi ki “Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanı” terör suçlamasıyla tutuklandı. Kozmik odaya girildi. Türkiye’ye ait nice belgeler yurt dışına çıkarıldı… Tüm bunlar gözümüzün içine baka baka gerçekleştirildi….

2010 yılına kadar Türkiye-Suriye ilişkileri normale dönerken iki ülkenin bakanlar kurulu ortak toplantılar bile yaptı… Suriye dost, Esat kardeş olmuştu. Sonra birden “Arap Baharı” denilen tamamen Amerikalıların planladığı olaylar patlak verdi. Irakta Saddam, Libya da Kaddafi idam edildi. Suriye-Türkiye, Türkiye–Mısır, Körfez ülkeleri Türkiye ilişkileri bozuldu.

Suriye’deki iç savaş sonucu milyonlarca Suriyeli; Türkmen, Arap ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. ABD, Rusya ve İran el ele vererek İsrail’e derin nefes aldırdı. ABD ve İsrail ikilisi Suriye’nin parçalanmasına yol açacak hamleleri yapmaya başladılar.

Bu arada Rusya sıcak denizlere inmiş, Amerika zengin petrol kuyularına konmuştu. Suriye’de yüzde beş Kürt nüfus vardı. Yaklaşık bir milyon civarında idi. Amerikalılar Türkiye ile başlangıçta “Eğit-Donat” adı altında birlikler oluşturmaya çalışırken birden Türkiye’nin aleyhine olacak olan Salih Müslime “YPG, PYD, SDG” gibi yapıları kurdurdular.

Amerikalılar bu süreçte Kuzey Suriye’ye yüz bin tır modern silah getirdi ve Salih Müslime teslim etti. Altmış veya yetmiş bin kişilik bir ordu kurdular. ABD Kürtlere Suriye’nin yüzde yirmi beşlik toprağından fazlasını işgal ettirerek petrol bölgelerini tekellerine alıp sözde bölgesel yönetimi kurdular.

Amerikalılar denize sınırı olmayan etrafı düşmanlarla çevrili bir yönetimin başarılı olamayacağını hesap ederek terör koridoru denilen yapıyı kurmaya kalktılar. Öyle acı günler yaşandı ki bu süreçte birden FETO denilen terörist yapı 15 Temmuz darbesini gerçekleştirmeye kalktı. FETO’cuların girişimi etkisiz hale geldiği günlerde Türk Ordusu aniden Afrin’e ayakbastı. Peşine Barış Pınarı hareketiyle ABD’nin tasarladığı koridor kesilmiş oldu.

Esat ise 2011 yılından itibaren Rus ve İranlıların desteğiyle kendi insanını öldürdü. Sürdü. Muhacir konumuna getirdi. Tüm bunlar İsrail’in işine geldi. Çünkü askeri gücünü yitirmiş bir Suriye, ekonomik olarak çökmüş, insan kaybı milyonlara varmış yapı İsrail için bulunmaz fırsattı. Ayrıca ABD’lilerin desteklediği guruplar Yahudilerin işini kolaylaştırdı.

Kesin rakamlar bilinmemekle birlikte milyonlarca Suriyeli Türkmen ve Arap Türkiye’ye gelerek sığınmacı oldu. Türkiye’nin maddi ve manevi sıkıntıları arttıkça arttı. Savaş öncesinde beş milyona varan Türkmen nüfusu azaldıkça azaldı…! Bölgesel Kürt yönetimi boşaltılan Türkmen ve Sünni Arap yerleşim yerlerine Kürtleri doldurdu.

Tüm bunlar olurken 27 Kasım 2024 tarihinde birden HTŞ denilen gurup harekete geçti… Zalim ESAT rejimini yıkarak şimdilik ülkeye derin bir nefes aldırdı. Televizyonlar Şama giden insan kafilelerini gösterdiği saatlerde ESAT Rusya’ya sığındı.

Şimdi Suriye’nin önünde yeni ve çetin bir durum var. Amerikalılar işgal ettiği bölgeyi terk ederek toprakları Suriye Hükümetine verecekler mi? Sayıları bir milyon civarında olan Kürtleri Afganistan’da olduğu gibi bırakıp satacaklar mı? Yeni kurulacak hükümetlerde Türkmenlerin durumu ne olacak? Irakta olduğu gibi Türkmenler yok mu sayılacak…! Suriye Milli Ordusunun geleceği nasıl şekillenecek? Dürziler, Yakubiler, Sünni Araplar, Nusayrilerin yarınki Suriye’de durumları ne olacak……?

Sonuç olarak Suriye’nin üniter bütünlüğü korunmalı. Bu Türkiye’nin olduğu gibi komşu ülkelerinde yararına olacağı kesindir. Ancak başata Amerika, İngiltere, Fransa, İran, Rusya ve İsrail bu gelişmelere nasıl tavır alacaklar? Asıl Zurnanın Zırt dediği yerde burası olacak.

Yanı Türkiye’deki bazıların yaptığı gibi hamasetle değil Türkiye tarihin, sosyolojinin, komşuluk ilişkilerinin belirlediği gibi Suriye’yi tüm emperyalistlerin etkisinden kurtarabilecek mi? Bunun için iktidar, muhalefet, ak saçlılar ve akademisyenler yoğun çalışmalıdır.

İş zordur. Allah Türkiye’nin ve Suriye’deki Türkmenlerin ve diğer mazlum gurupların yardımcısı olsun.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.