Olay Erzurum’da geçiyor.
Tarih, bundan birkaç yıl önce…
AK Parti milletvekili Kardelen TV’de katıldığı canlı yayın programından hemen sonra, arkadaşlarıyla birlikte televizyon müdürünün odasında ikram edilen çayını yudumluyor.
Etraf çok kalabalık; iktidar vekilinin televizyonda olduğunu öğrenen pek çok partili kendisiyle görüşmek için oralarda dolaşıyor.
Tam bu sırada içeriye paldır küldür bir şehir eşkıyası giriyor! Zahir televizyonun güvenlikçileri onu “partili” zannediyor!
Doğrudan vekilin karşısına dikiliyor ve tehditkår bir ses tonuyla soruyor:
-Filanca kişi senin yeğenin mi?
Vekil cevap veriyor:
-Evet, benim yeğenim; niye sordun ki?
Sonra ikili arasındaki (yani iktidar milletvekili ile o şehir eşkıyası arasında geçen) konuşma şöyle devam ediyor:
-Senin yeğeninin yanında müdür olarak çalışan filancanın akrabasının bize tam 200 bin lira borcu var!
-İyi de bundan bana ne?
-Nasıl bundan bana ne diyorsun?
-Evet; aynen böyle diyorum, bana ne…
-Biz o parayı nasıl tahsil edeceğimizi biliyoruz. İstersen yeğenini ara söyle ya da biz o parayı senden almasını biliriz.
-Ya kardeşim sen eşkıya mısın ne biçim konuşuyorsun, (evet; adam sahiden şehir eşkıyasıdır ve adı şu günlerde basında daha doğrusu yalnızca Palandöken Gazetesi’nde sıkça geçmekte olan) bir ailenin adına konuşmaktadır.)
Yani o şehir eşkıyası, açık açık iktidar vekiline kafa tutarak, “Ben Ağyüreklerdenim” diyor.
Diyalog böyle sürüp gidiyor, uzatmayalım, vekilin yanındakiler hemen polise haber veriyorlar.
Sonra o tehdit ve kafa tutma girişimi adli mesele oluyor.
Adam polis ve savcılıktaki ifadesinde, kendisinin vekili asla tehdit etmediğini yalnızca işsiz oğluna iş talep ettiğini iddia ediyor!
Sonrası ne oldu bilmiyorum.
Haa, adamın tutuklanmadığını filan biliyorum da, ceza alıp almadığını ya da yargılama olup olmadığını bilmiyorum.
Hani son günlerde bir takım dangozlar, (niye ise artık) örtülü biçimde Ağyürekler güzellemesi yapıyor!
Bir de Ağyürekler’in, nasıl güçlü olduklarını, devletin her kademesinde adamlarının olduğunu, eşek yükü paralarının bulunduğunu, sayıca çok olduklarını vb. gibi saçma sapan ifadelerle algı operasyonu yapmanın peşinde olanlar var!
Yeri gelmişken bir çift sözüm de bizim mahalleye olacak…
Değerli meslektaşlarım hiç kusura bakmasınlar, ama (Gazete Güncel’de Recep Kapucu, Erzurum Ajans’ta da Onur Sağsöz hariç) neredeyse hiç biri Ağyürekler meselesinde kalem oynatmadı. Bir iki site en fazla İHA’nın geçtiği haberi yorumsuz olarak yayımladı o kadar!
Ot’tan böcekten meselelerle ilgili destansı yorumlar yazan kalem erbabı basın leşgerlerinin , demek ki bu mesele ilgilerini çekmemiş(!) olacak ki üç maymunu oynadılar!
Bu şehrin yazılı basını öylesine kapı duvar oldu ki sanırsınız hepsi sağır ve dilsiz kesilmişti!
Neyse zaten mevzumuz da bu değildi. Bazıları kendilerini basının allemesi sanıyor ya, işte o ekabirlere bir sitem etmek istedik o kadar…
Basın ne yapsın ki… Baksanıza bu şehrin sivil toplum örgütü bile kafasını kuma sokmuş durumda…
Sanki tefeci çetecilerin kurbanları onların üyeleri değilmişçesine, düğünlerde halay çekip duruyorlar!
Aslında bu halaycılar hiç de haksız değiller; niye biliyor musunuz? Çünkü onlar zaten batan çıkan, iflas eden ya da para kazanan herkesten kanun zoruyla aidatlarını alıp, çok katlı plazalarında krallar gibi saltanatlarını sürdürüyorlar!
Şimdi ne ale mi var, şehrin çetecisiyle, tefecisiyle, belalısıyla uğraşmaya ki…
Değil mi ki, kanun onların sabun köpüğü hükmündeki krallıklarını korumaya almış baştan!
(Değişmeyeceğini ve soracağım sorunun da bir cevap bulamayacağını bile bile yine de soruyorum: Sayın devletimiz; ben yaptığım ticaretten ötürü, tahakkuk eden her türlü vergiyi ödüyorum. Buna rağmen hiç ama tekrar ediyorum hiçbir hizmet alamadığım, üstelik bu şehrin ticaretine acımasızca balta vuran hatta sırf oda başkanını eleştirdi diye türlü çirkeflik yapan bir oda’ya niye haraç ödemek zorundayım? Sayın devlet, sen benden alacağın için takip yap gerekirse icra işlemi başlat, ama beni niye birkaç eyyamcı eşine dostuna kahve ikram etsin diye hüküm sürdüğü tefessül etmiş bir cehenneme esir ediyorsun ki) )
Sevgili dostlar; bu şehir, “bana değmeyen yılan bin yaşasın” diye düşünen kimi eyyamcılar, kimi sahte kahramanlar, kimi gölgesinden dahi tırsan iki yüzlülerden ötürü ne yazık ki zaman zaman tefeci çetecilere muhtaç, mecbur ve mahkum bırakılıyor.
Oysa günün sonunda, okşayıp sevdiği o yılan tarafından sokulan öyle adamlar tanıdık ki, hallerine biz acımak zorunda kaldık.
Hakiki Erzurum, bu değil…
Ya da köprülerin altından çok sular akıp gitti de biz göremiyoruz…
Adam görüyor ki, bu devlet başta PKK ve FETÖ olmak üzere, en şedit terör örgütlerinden hesap soruyor, onlara diz çökertiyor ve onların inlerine giriyor.
Buna rağmen bu şehirdeki kimi insanlar, ya yüz elli yıl sonra tefeciler yeniden güçlü olup benden hesap sorarlarsa diye, kancık gibi pis başını o delikten bu deliğe sokup duruyor!
Sonunda delik deşik olmaktan kevgire dönüyor da haberi yok!
İktidar milletvekilini tehdit edecek kadar ileri giden bu şehir eşkıyaları, devletten öyle bir balyoz yediler ki şimdi çil horozu gibi dağıldılar, kimi yargı önünde hesap veriyor, kimi de hakkındaki yakalama kararları yüzünden tüyüp gitti.
Erzurum’da polis ve yargı düğmeye bastı ve sadece bir aileyle sınırlı olmamak üzere ne kadar tefeci çeteci kimse varsa hepsine karşı topyekün savaş açıldı.
Olması gereken de zaten buydu.
Lakin bu şehrin, hani konuştuğunda cüssesinden daha iri laf eden sözde önde gelenleri artık siz de bir şey deyiniz veya Hakk’ın adaletin yanında yer alınız ya da rezilliğinizle kalıp öylece susup durunuz.
Ey canımdan bile çok sevdiğim Erzurum, ey kendimi, sen varsın diye yaşıyorum diye gördüğüm Erzurum…
Artık sen de başını iki elinin arasına al ve düşün.
Allah buyuruyor ki, “Bir toplum kendini değiştirmezse Allah o toplum üzerindeki hükmünü değiştirmez”
Görmüyor musun iki gözümün nuru, görmüyor musun gün be gün eriyorsun, un ufak oluyorsun…
Silkin de kendine gel artık…
Sana umudunu bağlamış bunca insan ser sefil mi olsun istiyorsun…
De haydi cancağızım yürek parem, de haydi artık ayağa kalk…
Sen Erzurumsun, yani yiğide muhtaç olunduğu gün yiğit meydanı kuran şehirsin…
Haydi be aslanım, haydi “Allah” de kalk ayağa…